“Alnıma yazdı kader silemedim.”
“Yolla kaderim yolla.”
“Kader, herkese eşit yazılmadın”
“Kader, sen bize nazik davranmadın”
“Kaderin bir oyunu mu bu?”
Ne kadar tanıdık cümleler değil mi? Hemen hemen her gün bir yerlerden kulağımıza ilişen şarkılardan kesitler… Bir “kader” sözcüğüdür gidiyor. Dillere pelesenk, her olayda zihnimizde beliren, imanın şartlarından biri olan “kader”.
İş yerinde tayin bekleyen arkadaşından, çocuğunu evlendirmek isteyen babadan, ev satın almak isteyen komşudan, gecesini gündüzüne katan bir akademisyenden, sınava çalışan bir öğrenciden… Kısacası emekle ve istekle yola çıkmış birçok kişiden şu cümleyi duyarız: “Nasip, kaderimizde varsa…”
İnanan insanlar için büyük ve derin bir anlamı vardır kaderin. Çaresizliğin ve aczin ortasında umudun anahtarıdır. Kaderde bu varsa ben bunun üstesinden gelmeliyim, kaderde bu varsa ben bunu kendime bir fırsat görmeliyim, kaderde bu varsa ben buna razı olmalıyım düşüncesi belirir bir noktada müminde. Kader, bir hayır arama ve teslimiyet katar insana.
Kader, çabasız bir teslimiyet değildir. Bir noktada müdahil olabileceğin noktaya kadar elinden geleni yapmak ve sonrasında işin olurunu Allah’a emanet etmektir. Hayır için çabalamak, hayrı dilemek ve elinden gelen her şeyi yapmanın verdiği güvenle nasibini Allah’a teslim etmenin adıdır kader.
Bir sınava çalışıyorsun, sadece geceni gündüzüne katmamışsın aynı zamanda umutlarını azmine, fedakarlıklarını hedeflerine ve sevdiklerini ertelemeye katmışsın; günlerce, aylarca belki yıllarca dirsek çürütmüşsün bir masanın başında. Çok istemişsin. Belki tek çıkış yolun, rızkın için tek kapı görmüşsün. Ben bu kadar emek verdim ama bunun sonucu Allah’a emanet, benim yapacaklarımın sınırı var orası da burası demişsin. Sınırlarını bilmenin adıdır aslında kader. Senin bu evrende ulaşabileceğin bir son nokta var. Ne kadar güçlü, zengin, kusursuz olursan ol sınırlılıklarınla O’nun karşısında güçsüz, fakir ve kusurlu kalıyorsun.
Hiç beklemediğin anda olmadık bir şey yaşayabilirsin, çok emek verdiğin bir işin sonunda karşılık alamayabilirsin, sevdiğin birini kaybetmiş olabilirsin, senin hiç müdahalenin olmadığını düşündüğün bir olayda etkilenmiş olabilirsin. Sen ne olursa olsun çok güçlü ve en merhametli olana sığınmanın tesellisine ilişiyorsun. Yalnızlık duygusundan kurtulup Alim olandan güç alıyorsun. Kimsenin seni anlamadığını düşündüğün bir acı yaşarken sana bu acıyı verenin merhametine sığınıyorsun. İçin yanarken sana böyle hissetmen için muhteşem bir ruh verene tutsak oluyorsun. Güç alıyorsun ve kul olduğunu hatırlıyorsun sık sık. Bu dünya bu işte, bu kadar, diyorsun. Bununla beraber kaderi yaratana iman ederek yaşadığın acıların dineceği ve güzelliklerle karşılaşacağın bir ahiret hayatına bir adım daha yaklaşıyorsun. Kaderimse çekmem, razı olurum diyorsun. Güzelleşiyorsun, öfken rızaya dönüşüyor; mahzun bir kalp kırıklığın iyileşiyor zamanla…
“Allah onlardan razı olmuştur, onlar da Allah’tan razı olmuşlardır. İşte bu Rabbini sayıp O’ndan korkanlar içindir.” 98/8
Çok değerlisin, sevgiyle kal.
Anahtar Kelimeler
Kader, Teslimiyet, Rıza