islami haberdini haberortadoğu haberleriislam coğrafyası
DOLAR
34,4708
EURO
36,1515
ALTIN
2.958,85
BIST
9.367,77
Adana Adıyaman Afyon Ağrı Aksaray Amasya Ankara Antalya Ardahan Artvin Aydın Balıkesir Bartın Batman Bayburt Bilecik Bingöl Bitlis Bolu Burdur Bursa Çanakkale Çankırı Çorum Denizli Diyarbakır Düzce Edirne Elazığ Erzincan Erzurum Eskişehir Gaziantep Giresun Gümüşhane Hakkari Hatay Iğdır Isparta İstanbul İzmir K.Maraş Karabük Karaman Kars Kastamonu Kayseri Kırıkkale Kırklareli Kırşehir Kilis Kocaeli Konya Kütahya Malatya Manisa Mardin Mersin Muğla Muş Nevşehir Niğde Ordu Osmaniye Rize Sakarya Samsun Siirt Sinop Sivas Şanlıurfa Şırnak Tekirdağ Tokat Trabzon Tunceli Uşak Van Yalova Yozgat Zonguldak
İstanbul
Parçalı Bulutlu
18°C
İstanbul
18°C
Parçalı Bulutlu
Cuma Yağmurlu
18°C
Cumartesi Parçalı Bulutlu
8°C
Pazar Çok Bulutlu
10°C
Pazartesi Parçalı Bulutlu
10°C

Kadın neyle yaşar?

Kadın neyle yaşar?
28 Kasım 2020 12:25
A+
A-

Kadınların en büyük başarısı kendine âşık etmek midir? Kadın her zaman rekabet, intikam peşinde mi koşar? Güçlü kadınlar genelde kötü “hamın ağalar”, “ kaynanalar”, “üvey anneler”, “metresler” midir? İstisnaları olsa da dizilerin kadın kahramanlarında en temel motivasyon kaynağı ya aşk ya da annelik… İş dünyası rekabetinde kadınlar gülünçleştirilerek veriliyor… Kadın profillerini farklı bir aks üzerine kuran diziler çok az. Kendi ayakları üzerinde duran, kendini ve başkalarını onarabilen, evlatlarını, yanlarında çalışanları okutan kadınlar, jimnastikten tekvandoya, satranca dünya çapında başarılı olan kadınlarımızın hikâyeleri neden dizilerde yer almaz?

Burada gözler ister istemez dizilere ve dizi yapımcılarına, yönetmenlere, senaristlere çevriliyor. Olayların akışı kadar karakterlerin biçimlendirilmesi büyük önem taşıyor. Dizilerdeki kadın karakterlerin sunumu büyük önem taşıyor. Burada büyük sorunlar olduğunu düşünüyorum. Yapımcılar da bu sorunun bir parçası. Ne kadarı kadına yönelik ayrımcı fikirlerden uzak, doğrusu merak ediyorum. Dizilerin izleyici beğenisine göre şekillenmesi elbette çok önemli. Ancak bu beğenide nihayetinde içeriğin önemi büyük. İçeriğe de televizyon yayın yönetmenleri ve yapımcılar karar veriyor. Dizilerde kurulan kurmaca dünya elbette yapımcıdan izler taşıyor. Bu noktada yapımcıların işin içinden, “Ben, satan hikâyeyi yaparım, gerisi de beni ilgilendirmez” deyip çekip çıkması yapımlarından sorumlu olmadıklarını göstermez. Satan hikâye üzerinde de ayrıca durmak lazım. Neyi, kime satmak? Yüksek izlenirlik oranı mı, rakip dizinin önüne geçmek mi satan hikâye?

Bu arada Gülseren Budayıcıoğlu’nun hikâyelerinden çıkan son dönem dizilerinin önemli bir farkındalık oluşturduğunun altını çizmek isterim. “Şiddet ailede öğreniliyor, öğretiliyor” cümlesi, izleyen herkesin belleğine kazıdı. Şiddeti biz öğretiyor, sorunlu karakterleri biz ebeveynler inşa ediyoruz. Özetle, toplumda sorunlu her birey içinden çıktığı evin ürünü… Dış koşullardan daha çok anne-baba sorumlu. Sorunlu anne-baba sorunlu bireyler üretiyor. Şiddet ailede öğreniliyor ve alışkanlığa dönüşüyor. Toplumun onayı da pekiştiriyor. Üç-dört diziyle bu kadar kısa bir sürede toplumun belleğine kazınan bu farkındalık cümlesi bile çok önemli. En azından çözüm için nereye bakacağımıza dair bize yön gösteriyor.

İnsanı, kadını, erkeği anlayan, anlatan, şiddetin üretim biçimlerine karşı çıkan, buradan çıkma yol ve yöntemlerine dikkat çeken dizileri izlenir biçimde yapmak mümkün. Yeter ki isteyelim. Yeter ki kolayına kaçmadan, işin içine kendimizi de dâhil ederek soralım: İnsan neyle yaşar? Kadın neyle yaşar?

KÖTÜLÜKLE YÜZLEŞELİM, UMUDU CANLI TUTALIM

25 Kasım’da Aile, Çalışma ve Sosyal Hizmetler Bakanı Zehra Zümrüt Selçuk’un önderliğinde düzenlenen, Kültür ve Turizm Bakanı Mehmet Nuri Ersoy, Emine Erdoğan, pek çok yapımcı, senarist, oyuncu, psikolog, yazar ve devlet görevlisinin katıldığı video konferansta “Şiddetle Mücadelede Televizyon Dizilerinin Rolü” ele alındı. Emine Erdoğan, “Ne olur insanlık onurunu reytinge kurban etmeyelim. Katiller, mafya babaları, zorbalar rol model gibi lanse edilmesin” çağrısında bulunurken, Bakan Selçuk da “şiddet televizyonlarda daha fazla temsil edildikçe, şiddete karşı olan duyarlılığın” da azaldığına dikkat çekti. Kadına yönelik şiddetin sadece kamu kurum ve kuruluşların gayretleriyle çözülemeyeceğine dikkat çekti. Mücadelenin gerçek başarıya ulaşabilmesi için; akademinin, medyanın, sivil toplum kuruluşlarının, kamu kuruluşlarının etkin katılımının sağlanması, toplumsal duyarlılık ve farkındalığın da artırılması gereğini söyledi.

Elbette kötülüğün de iyiliğin de kaynağı cinsiyetlerimiz değil. Kötülük erkeklere özgü bir durum da değil. Sadece maddi güçleri var, araçları daha çok. Ama bu erkek modeli çoğunluk mu acaba? Yoksa daha görünür hale getirildikleri ve daha yüksek sesle konuştukları için mi hakim profil olarak görülüyorlar. Çok iyi eşler, babalar var. Bunların da gösterilmesi, iyi örneklerin artması gerekiyor.

Gerçek hayatta yaşananların kurgudan çok daha acımasız olabileceği gerçeğini göz ardı etmeden, kurgunun imkânlarıyla toplum kendisiyle yüzleştirilebilir mi? Elbette dizi, sinema ve medya mensupları bu işin sadece paydaşlarından bir bölümü olabilir. Ancak dizilerin rol model sunumlarının zihinlerde iz bıraktığı bir gerçek. Sadece bizde değil yayınlandığı her ülkede… Yıllar önce Beyrut’ta yayınlanan bir Türk dizisi üzerine konuşuyorduk. Beyrutlu rehberimiz çok şikâyet etti. Çünkü kadınlar kocalarından dizilerdeki kadınlar gibi evler, hediyeler, jestler istemeye başlamış.

Kadının zengin kocayla evli ve mutlu olduğunda başarı döngüsünün tamamlandığı, zengin, güçlü erkeğin ve şiddetin estetize edildiği prototipler senaryolardan artık çıkmalı.

İyi veya kötü davranışlar ailede, çocuklukta öğrenilse de değişime çaba göstermek için zaman geç değil. Herkes değişebilir. Bu umudu canlı tutan dizilere karakterlere ihtiyacımız var.

Yorumlar

Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu yukarıdaki form aracılığıyla siz yapabilirsiniz.