Analar olarak değilse bile kız çocukları ve eşler olarak kadınların mâruz kaldığı şiddet ilk insan topluluklarından beri devam etmektedir. Târihi dönemler boyunca zayıf erkekler de zulme uğratıldıkları, hatta köleleştirildikleri için şiddetin sebebi erkek egemen yapı değil ama daha çok erkeklerin oluşturduğu Tağûtî yapıdır. İslâmî perspektiften bakıldığında bu yapının iki ana özelliği vardır.
Kişiler, Melekler tarafından tescil edilip yakın çekimle filme alınan iradeli bütün sözleri, davranışları ve işlerinden sorgulanıp ceza göreceklerine veya Cennet ile armağanlandırılacaklarına inanmazlar ve özellikle de vurdukları darbelerin aynısının kendilerine vurulacağını ve kıydıkları canlara karşılık canlarının alınacağını bilmezler ise, yasal bir takım engeller ve polisiye tedbirlerle onların genelde bütün zayıf insanlara ve özelde kadınlara yönelik şiddetleri önlenemez. Nitekim engellenememektedir.
Kadınların dolaylı olarak mâruz kaldığı bir şiddet türü daha vardır ki –mânevi bir şiddet olarak yaşandığı halde- genelde insanlığın, özelde kadınların çoğunluğu tarafından bile bilinip dile getirilmemektedir. O da suç işleyen evlatlara veya kocalara verilen uzun süreli hapis cezalarının sebep olduğu mânevî şiddettir. Aynı şekilde evlatları veya kocaları kazaen veya kasden öldürülen kadınların almaları gereken tazminattan kısmen veya tamamen yoksun bırakılmalarının neden olduğu şiddettir:
Batılı ülkelerin ve onları izleyen memleketlerin uzun hapisli ceza sistemleri, suçların ve cezaların şahsîliği ilkesine, dolayısıyla da insan doğasına aykırıdır.[2] Bu sistemde uzun süreli hapis cezaları alan evlatların analarının, tutukluluk süresince yürekleri yanmaktadır. Kadın eşler de vefasızlığı içeren boşanma ile uzun süreli kocasızlık arasında çırpınmaya mahkûm edilmektedir. Değinilen kazalı ölümler ve kasdî öldürmelerde ise yeterli tazminat alamama sebebiyle mânevî mağduriyetler yanında maddî yoksulluk da yaşanmaktadır. Bütün bunlar da mânevî şiddettir.
Fıtratla/insan doğasıyla kaynaşan İslâm düzeninde olduğu gibi Had’ler[3] ve Kısas yoluyla cezalar kısa süreler içinde verilse; hata yoluyla ölümlerde Nisâ 92 ile öngörülen diyet/tazminat uygulansa ve kasdî öldürmelerde, ölüm cezası yanı sıra katilin vereceği, kadın eş dahil maktülün varislerinin alacağı tazminat alternatifi sunulsa, değinilen mağdûriyetler oluşmayacak, oluştuğunda da giderilecektir.[4]
Kadının Dövülmesi
Maddî ve mânevî boyutları ile bütün işkence türleri şiddeti çağrıştırıyorsa da ilk akla gelen de dövme-dövülmedir. İslâm zâviyesinden bakıldığında dövme de zalim bir şiddettir; zulümdür ve haramdır. Pek tabîdir ki Kısas’ı gerektiren bir suçtur.
Peygamberimizin “Allah’ın kadın kullarını dövmeyiniz.” [5] buyruğu ile
dövme bütün türleriyle yasaklanmakla birlikte ailede kadının zinasına ilişkin olarak yapılabilirlik istisnası vardır. Bazı bilinçsiz Müslüman tipler, zinayla ilgili bu istisnayı genelleştirerek uygulayabilmekte ve bu durum İslâm karşıtlarınca da
istismar edilmektedir. Öneminden ötürü bu konuyu biraz daha ayrıntılı olarak sunmak istiyoruz.
Cinsel Kıskançlıkla veya Bir Başka Sebeble Kadın Dövülebilir mi?
Yukarıda değinildiği üzere, İnsana yönelik mânevî işkence yanı sıra fiziksel şiddet de zulümdür ve haramdır. Özellikle kadınlara yönelik dövme şeklinde ki şiddet de, Peygamberimiz Hz.Muhammed’in diliyle kesinlikle yasaklanmıştır. Yaralamayacak biçimde dövebilir olmanın onaylandığı tek suç/günah zinadır.
Karısının zinasına tanık olan ve bu ilişki sonucu hâmile kalıp kalmadığından şüphe duyan kocanın rûhsat olarak baş vurabileceği bir işlem de dıştan bakıldığında fark edilmeyecek biçimde dövmektir,
Dövme konusunu anlayabilmek için, Kur’ân’da genelde zina ve zina iftirası cezası olarak celde/sopa ile dövme konusunun geçtiği Nûr sûresin ikinci ve dördüncü âyetleriyle özelde kadın dövme konusunun geçtiği tek yer olan Nisa sûresinin 34. âyeti ve bu âyete açıklık getiren hadîsi incelemeliyiz. Anılan âyette şöyle buyrulur:
“Erkekler kadınları, Allah’ın kendilerini birbirinden farklı/üstün kıldığı yetenekleri kullanarak ve mallarından harcamalar yaparak koruyup gözetirler.[6] Erdemli kadınlar evlilik sözleşmesinin gerektirdiklerine itâat ederler. Allah’ın (haklarını) korumasına karşılık[7] onlar da kocalarının yokluğunda kendilerini cinsel haramlardan korurlar.[8] Nüşûz’undan; evlilik akdinin gereklerini yapmamaları ve cinsel haramlara düşmelerinden korktuğunuz kadınlara öğüt verebilir,(zina yoluyla hâmile kalıp kalmadıklarını tespit için) yataklarında yalnız bırakabilir ve onları dövebilirsiniz. Uygulanacak bu yöntemlerden sonra size itâat ederlerse onlara yüklenmek için bir sebep aramayın. Allah gerçekten çok yücedir, çok büyüktür.”[9]
Bu âyete göre örneğin evlilik akdinin ve toplum örfünün gerektirdiği aile içi
görevleri yapmayan, sözlü veya fiilî bir şekilde baş kaldırarak aile içinde problem olan ve de dini-tıbbî mâzereti olmaksızın ısrarla kadınlık görevlerinden kaçınan kadına hoş görülü davranılarak öğüt verilebilir.[10]
Fiziki olarak saldıran kadına ise aynı şekilde fiziki olarak mukabele edilebilir. Şüphe uyandırıcı ilişkilere giren veya zinaya bulaşan eşle/kadınla ise gayr-ı meşrû çocuk edinip edinmediğini öğrenmek için cinsel ilişkiye girilmeyebilir ve yaralamayacak şekilde dövülebilir.
Dövülebilir diyoruz, çünkü dövme şeklinde yapılması gereken bir vazîfe yoktur.
Veda haclarında bu âyete ışık tutan açıklamalarında Peygamberimizi şöyle buyurmuşlardır:
“ Ey İnsanlar! Kadınlarınıza iyi davranmanızı/ iyi davranılmasını öğütlemenizi tavsiye ederim. Zira onlar sizin gözetiminiz altındadır. Fahişe-i mübeyyine/zina yapmadıkça onlara karşı yerici ve zarar verici bir şekilde davranma hakkınız yoktur. Eğer zina ederlerse,onları yataklarında yalnız bırakabilir ve onları yaralamayacak şekilde dövebilirsiniz.”[11]
Konunun öneminden ötürü pekiştirelim. Açıklanan âyet ve hadîse göre
kadın, eşini derinden tedirgin eden şüpheli ilişkilere girmesi veya zina yapması sebebiyle dövülebilir. İslâm Toplumu’nda bu yönteme başvurulmaksızın doğrudan Liân’a da gidilebilir.[12]
***
Burada şu notu düşürmeyi de gerekli buluyoruz:
Sevgili Peygamberimiz Kur’an’ı uyguladı. Bu amaçla meşrû kılıcı şartları oluştuğunda savaştı, yaraladı ve öldürücü darbeler vurdu. Ama eşlerini asla dövmedi, istese de dövemezdi. Çünkü onun eşleri zina yapmadı. Çünkü dövme, boşama yoluna gidilmemesi/ gidilememesi durumda izin olarak bir alternatifti. Görev de değildi.[13]
İnsana/ kadına yönelik şiddetin önlenebilmesi veya daha gerçekçi bir yaklaşımla azaltılabilmesi için adaleti ve merhameti önceleyen Fıtrat ve İslâm çizgisine; inanç eğitimi ve Kısas sistemine dönülmesinden başka çare yoktur.
Ali Rıza DEMİRCAN
Devam Edecek
[1] Bakara 178; Mâide 45. Kısas sistemi Tevrat’la getirilmiş Kur’ân’la pekiştirilmiştir.
[2] İslâm, Kur’ân’la cezanın yalnızca sucluya verilmesini âmirdir. Bak.Fâtır 18
[3] Hadler;Kurân ve Sünnetle belirlenen cezalardır. Bunlar öldürme,hırsızlık,zina iftirası,zina,içki içme, meşrû düzene silahlı başkaldırı ile irtidad/İslâm Dinin’den kültürel veya silahla baş kaldırarak çıkma cezalarıdır. Yalnızca Sünnet’te yer alan içki cezası, yasamanın ve yönetimlerin belirleyeceği ceza anlamına Tazîr olarak da görülebilir.
[4] Bakara 178,İsra 33
[5] Ebû Davûd Nikâh 4,Buharî Nikâh 10
[6] Âyette konu edilen erkeğin kavvamlığı, yalnızca evlilik akdinin gereği olarak kadının kocasına karşı yapmakla yükümlü olduğu görevlere ilişkindir.Bir başka konuda kavvamlık söz konusu değildir. (Bak Zeccac Meânil-Kur’â ve İ’rabuhu Nisa 34)
[7] Allah’ın haklarını koruması tesettür emriyle onları cinsel taciz ve tecavüzden koruması ve onlar aleyhine yapılacak ve dört şahitle kanıtlanılamayacak iftiraları seksen celde ile cezalandırması ve şahit getiremeseler de kendilerine yapılacak tecavüzü yetkili mercilere açıklama hakkını vermesidir. (Ahzab 59;Nûr 4;Nisâ 148)
[8] Âyette mevzu edilen kadınların Hafizatlığı/Koruyuculuğu,Nûr 31 ve Ahzab 35’in delâletiyle üreme organları olan Ferc’lerini korumaları;zinadan ve lezbiyenlikten korumaları/korunmalarıdır. Kadının cinsel haramlardan korunmasına vurgu yapan, anlamını sunacağımız şu hadîs de değinilen mânayı pekiştirmektedir.Çünkü Peygamberimiz, “Kadınların en hayırlısı,kendisine baktığında seni mutlu, eden,meşru çizgide emrettiğinde sana itâat eden, ayrıldığında kendisini (cinsel haramlardan) ve malını (gereksiz harcamaktan/zayi olmaktan) koruyandır.” buyurmuş, sonrada bu âyeti(Nisa 34) okumuştur. (Bak.İ.Kesir Nisâ 34)
[9] Kişi karısını doğrudan boşama yoluna gidebileceğinden ve mesela öğütle dövme bir araya getirilemeyeceğinden âyetteki öğüt verme, yatakları ayırma ve dövme şeklindeki emirleri, görev yükleyici olarak değil İbaha / yapılabilir olma şeklinde anlıyoruz. İslâm bilginlerinin büyük çoğunlu da böyle anlamıştır. Arap dilinde emirlerin İbaha için kullanımı kuraldır . Bu kural için bak.Mâide 22, ”Festâdû” emri.
[10] Burada şu soru sorulabilir:Erkek/koca evlilik akdinin gerektirdiği görevleri yapmaz, kadını evli-dul arası bir durumda bırakır ve zina yaparsa kadın ne yapabilir?Yapılabilir olanların bir bölümü Nisâ sûresinin 128. âyetinde şöylece açıklanmaktadır:
“Kadın, kocasının nüşûzundan(evlilik akdinin toplum örfüne göre gerektirdiği görevlerini yapmaması ve zinaya yönelmesinden) veya ilgisizliğinden ötürü aile yuvasının yıkılacağı korkusuna kapılırsa kocasıyla konuşup anlaşarak aralarında uzlaşma sağlamalarında hiçbir sakınca yoktur.Geri insan benliğe gurura kapılıp kapris yapmaya eğilimlidir.Ancak sizler, –Allah’ın bütün yaptıklarınızdan haberdar olduğu bilinciyle- bu tür eğilimlerden korunarak güzel ilişkiler kurmalı ve aile hukûkunu çiğnemekten sakınmalısınız.”
Görüşme yoluyla kocanın tövbesi/aşırılıklarından dönmesi sağlanamazsa, uzlaşılacak konulardan birinin kadının evlilik öncesinde aldığı mehirini iade ederek ve boşanma tazminatı talebinden vazgeçerek boşanmasıdır. (Bakara 229,241)
[11] Tirmizi Redâ 11,İ.Mace Nikâh 3.
Fahişey-i Mübeyyine”nin zina olduğuna ilişkin olarak bak. Ahzab 30,Talak 1.
Değinildiği üzere,dövme cezası ancak zina halinde uygulanabilir. Bilindiği gibi zinanın Kur’ân’da belirlenen cezası yüz sopadır. Kişi kendi tanıklığına dayanarak zina suçlamasıyla yargıya Li’ân için başvurabilir. Karısının suçlamayı kabulü bu cezayı, reddi ise ayrılık sonucunu doğurur. Ailesinin onurunu düşünerek yargıya gidemeyen kişi yaralamayacak şekilde bir dövme ile yüz celdeyi sembolize eden bir ceza uygulamış olur.
Kişinin yönetimi altındaki esir kadının zinasını bizzat cezalandırabilirliği de kocanın açıklanan şekilde cezalandırabilirliği hakkını kanıtlamaktadır.
Peygamberimiz şöyle buyurur: “Bir cariye zina eder ve zina yaptığı da kesinleşirse üzerinde hukuken yetkili olan kişi ona had/zina cezası uygulasın…” (Buharî Itk 17,Müslim Hudûd 30)
[12] Li’ân; Kocanın hakim önünde dört şahitle isbatlayamaksızın karısına zina isnad etmesi ve kadının da bu isnadı reddetmesi sonucunda eşler tarafından yapılan, yeminle pekiştirilmiş dört şahitlikten ve ardından“la’net” ve “gadab” sözlü bedduâyı içeren ve eşlerin ayrılığıyla sonuçlandırılan hukûki işlemdir. Bak .Nûr 6-8
[13] Kişi karısını boşayabilirse de zina eden eşini boşamakla yükümlü değildir.