islami haberdini haberortadoğu haberleriislam coğrafyası
DOLAR
34,4852
EURO
36,4080
ALTIN
2.960,47
BIST
9.359,62
Adana Adıyaman Afyon Ağrı Aksaray Amasya Ankara Antalya Ardahan Artvin Aydın Balıkesir Bartın Batman Bayburt Bilecik Bingöl Bitlis Bolu Burdur Bursa Çanakkale Çankırı Çorum Denizli Diyarbakır Düzce Edirne Elazığ Erzincan Erzurum Eskişehir Gaziantep Giresun Gümüşhane Hakkari Hatay Iğdır Isparta İstanbul İzmir K.Maraş Karabük Karaman Kars Kastamonu Kayseri Kırıkkale Kırklareli Kırşehir Kilis Kocaeli Konya Kütahya Malatya Manisa Mardin Mersin Muğla Muş Nevşehir Niğde Ordu Osmaniye Rize Sakarya Samsun Siirt Sinop Sivas Şanlıurfa Şırnak Tekirdağ Tokat Trabzon Tunceli Uşak Van Yalova Yozgat Zonguldak
İstanbul
Parçalı Bulutlu
18°C
İstanbul
18°C
Parçalı Bulutlu
Cuma Yağmurlu
18°C
Cumartesi Parçalı Bulutlu
9°C
Pazar Çok Bulutlu
10°C
Pazartesi Parçalı Bulutlu
11°C

KADİR MISIROĞLU VE DERİN YANILGILARI

KADİR MISIROĞLU VE DERİN YANILGILARI
3 Eylül 2023 10:00
A+
A-

Kurân-ı Kerim’de, başta Peygamberimiz olmak üzere bütün ergin müminlere hitap eden “Bil ki Allah’tan başka hiçbir ilah yoktur. Kendi günahların, erkek ve kadın müminlerin günahı için bağışlanma dile…” anlamındaki âyette ve benzerlerinde de işaret buyurulduğu üzere, yeryüzünde hatasız kul yoktur. (Muhammed Suresi 47/ 19)

Bu sebeple herkesin hata etmesi tabiidir. Ancak başkalarını aşağılayarak iftira edenlerin hatası azimdir. Hele bu hata kameraların önünde işlenmişse ve sosyal medya da işlenmekte devam ediyorsa daha vahimdir. Hak sahibi hakkını helâl etmezse azabı muciptir.

Kadir Mısıroğlu Benim Neslimin de Ağabeylerindendir

Yakın tarih üzerinde çalışmaları vardır. Mücadeleci, yürekli adamdır. Eserleri ile olumlu izler de bırakmıştır. İslâmî bilgisi vardır ama İslâm alimi değildir.

Süleymaniye Camii İmam Hatipliğim dönemimde tanıştık. Süleymaniye Camii cuma günleri üniversite gençliğimizin birleşme yeri olduğu için hutbelerimi dinlemeye gelirdi. Ben de ağabey olarak kendisine saygı gösterir, yakın tarihimize ilişkin eserlerinden yararlanırdım.

Her ikimizde de cihad ruhu vardı. Mesafeli de olsa dostluğumuzu uzun yıllar koruyabildik.

Ne var ki her insanoğlu ve Ali Rıza Demircan gibi Kadir Mısıroğlu da hataları olan adamdı. Sosyal ilişkilerinde ahlâkı ağırdı. Muhalif gördüklerine karşı üslubu saldırgandı.

Son dönemlerinde yaşlılığı sebebiyle olacak gerçekleri karıştıracak şekilde benimle ile ilgili üzücü bir dil kullanmıştır. Kendisine gerekli cevapları verdim. https://www.mirathaber.com/merhum-kadir-misiroglunun-iftiralarina-cevabim/

Kadir Mısıroğlu Ali Rıza Demircan’a Önceleri Nasıl Bakıyordu?

Bana bir defa değil birkaç defa şöyle demiştir:

– Ben iki genç adama gıbta ediyorum. Birisi Süleymaniye Camii İmam Hatibi olarak sana, diğeri de Sultan Ahmet Camii İmam Hatibi Emrullah Hatiboğlu’na.

İhtilaflarımız

Kadir ağabeyimizle şahsi bir ihtilafımız olmamıştır. Ayrı düştüğümüz mevzulardan biri savaş esireleri olan cariyelere ilişkindir. Diğeri de Padişahlık sistemidir.

O, tarihi dönemin ictihadları çizgisinde genel anlayışı savunarak sa-

hiplerinin cariyeleriyle nikâhsız cinsel ilişki kurabileceklerinin âyetle sabit bir hüküm olduğunu beyanla farklı düşünenleri, bu konudaki yetersizliği sebebiyle ağır bir dille yererdi. Bizi de yerdi ama cevabını da aldı. https://www.youtube.com/watch?v=XE3EkwS4Yqc

Bu konuyu, Rabbimin lütfuyla incelemiş, “Kur’ân ve Sünnet Işığında Cariyeler ve Sömürülen Cinsellikleri” isimli 320 sayfalık kitabımda yazmış bir insanım. Dinleme/okuma tevazuunu gösterebilseydi konuyu kavrayabilirdi. Ama hurafeleri ve giysileriyle ünlü kişileri kılavuz edinmiş kaynaklara inemez kişi olarak, bu konuyu anlaması mümkün değildi. Anlayamadı da. Bilmeden de Kur’ân’a bühtanda bulundu.

Kadir beyle ayrı düştüğümüz diğer önemli bir nokta da onun padişahlık sistemine farklı bakışıydı.

Devlet Başkanı Allah’ın Yeryüzündeki Gölgesi midir?

Kadir Bey dahil birileri, Peygamberimiz Efendimizin “el- Sultan zıllullahi fi’l-Arz/ Devlet başkanı yeryüzünde Allah’ın gölgesidir” dediğini kabul ve iddia eder. Padişahlarımıza da bu çizgide bakar.

İnsanların Tağut’laştırılmasına Kur’ân çizgisinde savaş açmış olan Peygamberimizin “es-Sultan zıllullahi filerz/ Devlet başkanı yeryüzünde Allah’ın gölgesidir” şeklinde bir ifadede bulunamayacağı açıktır.

Böylesi bir rivayet, değil padişahlar Peygamberler için bile rivayet edilmemiştir. Nitekim hadîs olarak ileri sürülen bu söz, ana hadîs kaynaklarımız olan Kütüb-i Sitte’de yoktur. Hadîs denilen bu sözü, zayıf olarak niteleyen hadîs bilginleri yanısıra Mevzu/ uydurma olarak niteleyen alimlerimiz de vardır. Kaldı ki bu sözü tevil etmeksizin kabul eden kişi, -Allah korusun- Allah’ı gölgeli varlık kabul etme konumuna düşerek Hak’tan sapabilir.

Ben Osmanlı’yı ecdadım bilir, saygıda kusur etmemeye çalışırım. Ama hayata Osmanlı penceresinden değil İslâm penceresinden bakarım. Bu sebeple Padişahlık sistemini onaylamam. Alimlerimizin Padişahlık sistemine cevaz verici yaklaşımlarını da zaruret prensibi ile açıklamaya çalışırım.

Ahir ömründe geçmişi unutan ve bizi yeren üzücü ifadeleri olmuşsa da Kadir ağabeyimizin bizi nasıl değerlendirdiği kendisinin yazılı ifadelerinden verelim:

Bakın Kadir Mısıroğlu Bizi Nasıl Övmüş

Ben 1978 yılında Kadir Mısıroğlu’nun çıkardığı Sebil Gazetesi’nde 136 ile 156. sayıları arasında tam yirmi hafta yazı yazdım. Yazmaya da devam edecektim. Ama o dönemde siyasî tavırlarını onaylamadığım için bıraktım. Yazmayı bırakacağımı bildirdiğim Sebil’in 22 Aralık 1978 tarihli 156. sayısında, bakınız Kadir Mısıroğlu ağabey benim için neler yazmış, okuyalım:

“20 haftadan beri, büyük ekseriyeti İslâm adına cihad, şevk ve heyecanıyla dolu gençlerden ibaret olan okuyucularımıza İslâm’ın hayat dolu ölmez prensiplerini şeri delilleriyle birlikte ve çoşkun bir üslupla takdim eden Ali Rıza Demircan kardeşimizin-şimdilik de olsa- vaki olan şu vedaı dolayısıyla cidden müteellimiz. İlk fırsatta bir ilim ve cihad mektebi olan Sebil’imizdeki değerli ikaz ve irşadlarına yeniden başlaması ümit ve temennisiyle kendilerine bugüne kadar yazdıklarından dolayı candan teşekkürlerimizi arz ederiz. Belirttikleri sebepleri mâkul kabul etmemek mümkün olmadığından bu babda söyleyecek başka bir şey bulamıyoruz.

Cenab-ı Hakk’dan kendilerine uzun ve hayırlı hizmetlerle dolu bir ömür niyaz ederiz.” Şimdi Soralım:

İslâm’ın hayat dolu ölmez prensiplerini şeri delilleriyle birlikte ve çoşkun bir üslupla takdim eden Ali Rıza Demircan” nasıl oldu da yerilir oldu. Allah’ın lütfuyla Ali Rıza Demircan değişmedi. İslâmî çizgisini koruyor

Hakkım Helal Olsun

Hulasa bu dünyadan bir Kadir Mısıroğlu gelip geçti. Ali Rıza da geçmek üzere. Hatasız insan olmaz, varsa hakkım helal olsun, makamı da Cennet olsun. Bu yazıyı bitirdiğimde kıldığım akşam namazının farzında kendisine secdede dua ettim.

Varislerinden hakkımdaki videolarını yayından kaldırmaları ricamdır.

Sözü Rabbimize bırakalım:

“Allah, kendisine haksızlık edilen kişi dışında, hiç kimseden açıkça kötü söz söylemesini sevmez. Zulme uğrayan kimse feryad edip, zalimin kötülüğünü söyleyip, ona beddua edebilir. Şüphesiz Allah, mazlumun âhını işiten ve olup biten herşeyi bilendir. (el-Nisa 4/148)

Şehidlerimiz Süleyman Özmen / Sedat Yenigün

1969 yılı Haziranında İstanbul İmam Hatip Okulu’ndan, fark dersleri vererek de Eylül döneminde Eyüp lisesinden mezun olmuştum. İmtihanlarına girerek İmam Hatip diploması ile İstanbul Yüksek İslâm Enstitüsü’ne girerken Lise diploması ile de İstanbul Üniversitesi Hukuk Fakültesine girmiştim. Bu arada imtihan sonucu Süleymaniye Camii’ne de Hatip tayin edilmiş, Cuma namazlarını kıldırmaya başlamıştım.

Komünist Öğrencilerle İlk Temasım

Önceliklerim Yüksek İslâm Enstitüsü öğrenciliğim ile Hatipliğimdi. Hukuk fakültesi Süleymaniye Camiinin karşısında olan İstanbul Üniversitesi Merkez binasında olduğu için özellikle de Anayasa Hukuku derslerine gidiyordum. Anayasa Hukuku pratik çalışmalarında söz alıp konuştuğum ve konuşmalarım dikkat çektiği için tanınmaya başlamıştım. İlk dolaylı tehditleri de almaya başlamıştım. Birkaç defa yemek için gidip kuyruğa girdiğimde arkamdaki öğrencilerin ‘Biz kişiyi bıyıklarından da tanırız” şeklindeki sözlü tacizlerine uğramıştım. Bunun sebebi neydi?

1970 yılı başlarında İstanbul Üniversitesi merkez binasına Deniz Gezmiş ve arkadaşları hakimdi veya onlardan bir taife egemendi. Birkaç konuşma girişiminde bulunduğumda, nasıl fikre tahammülsüz yobaz tipler olduğunu anlamıştım. Bir ara komünist öğrencilerin veya ajanların üniversite içinde tecavüzlerine uğrayacağım korkusuna kapılmış, kendimi süratle Üniversite dışına atmıştım. Bu arada değinmiş olayım, Hukuk fakültesinde değil benim gibi İslâmî şahsiyetli öğrenci, kendisini açığa vurabilen ülkücü bile yoktu.

O yıllarda Komünizmi ve onun vahşet uygulamalarını dile getiren yayınlar vardı. Bu yayınların etkisiyle üzüntülerim de artıyordu. Bunun içindir ki hatipliğimin ilk altı ayı içinde “Komünizm Nedir?” başlıklı bir hutbe yazıp okumuştum.

Özetlersem Üniversitedeki komünist hareketler ve baskılar hakkında bilgim ve kısmi de olsa bilincim vardı.

Süleyman Özmen’in Şehadeti

1970 yılı Mart ayı sonlarında ülkücülerden Süleyman Özmen’in komünist öğrenciler tarafından kurşunlandığı ve şehîd olduğu haberi yayıldı. (21 Mart 1970) Süleyman yirmi iki yaşında mümin bir gençti. İstanbul’da Beyazıt Camiinde kılınacak cenaze namazından sonra Eyüp Sultan mezarlığına götürülüp defnedilecekti.

Yaklaşık tam elli yıl sonra hatıralarımı yazmaya başladığımda, bana bu olayı hatırlatan Süleyman Özmen’ın cenaze namazını  kıldırdığıma ilişkin gazete küpürü oldu. Yoksa ayrıntılar hafızamdan silinmişti. İmam- hatipli eski ülkücü dostlarımdan Ahmet Tekin’in yardımıyla, dönemin ülkücü önderleriyle temas kurarak bazı aydınlatıcı bilgiler edindim.

Hatiplik Görevimin Üçüncü Ayındaydı

1970 Mart’ı benim hatipliğimin üçüncü ayıydı. Ancak 12 kadar Cuma namazı kıldırmıştım. İstanbul Üniversitesi ile İstanbul Teknik Üniversitesinden gençler bizi yeni yeni öğrenmeye ve Cumaya gelmeye başlamıştı. Hatiplikte çok yeniydim ama bir ölçüde de olsa tanınmışım ki Süleyman Özmen’in Cenaze işlerini organize eden Atilla Yayım, Mehmet Turan Akköprülü ve şimdilerde merhum olan Mehmet Tülüce gelerek benden cenaze namazını kıldırmamı ve sonrasında tezkiye konuşmasını yapmamı istediler.

Ayrılık Gayrılık Yoktu

O dönemlerde ayrılık gayrılık yoktu. Daha sonraki yıllarda bile ben camiamız içinde ayırım yapmadım. Benim çizgim İslâm’dı. Bana yaklaşanlarla görülür oldum, hepsi bu kadar. Ülkücü kardeşlerimiz, biz yaklaştık ama bize uzak kalındı diyemezler.

Cenaze namazını kıldırma teklifini, benim için şeref olacağı bilinciyle kabul ettim. İlk defa bir şehid cenazesi kıldıracaktım. Şehitliği konu edinerek konuşma yapacaktım. Beyazıt’a gittiğimde mahşeri bir kalabalık vardı. Sarığım düzgün, cübbem bembeyazdı. Üstelik 25 yaşında bir gençtim. Cenaze namazını kıldırdım, konuşma metnini kısmen hatırlıyorum. Gençliği ve şehitliği konu alan bir konuşmaydı. Ben Süleyman kardeşin şehid olduğuna inanıyordum. Etkili ve de duygulu bir konuşma yaptım.

Görevim bitmemişti. Yürekten bir içtenlikle sarık ve cübbemi giyinik olduğum halde cenaze cemaatinin önünde yürüdüm. Bu benim sarık ve cübbeyle caddelerde ilk yürüyüşümdü. İkinci ve son yürüyüşüm de 1976 yılında kıldırdığım bayram namazından sonra Almanya’ da Hamburg şehri caddelerinde olacaktı.

Yürüdük, yürüdük de nereye kadar, Eyüpsultan mezarlığına kadar gittik mi doğrusu hatırlamıyorum.

Allah Süleyman kardeşe ve ölmüşlerse ana babasına rahmet eylesin. Sağ olan dâva arkadaşlarına da sırat-ı müstekîm üzerinde yaşamayı müyesser kılsın.

Sedat Yenigün’ün Şehadeti

İlahi Kader’in sorgulanamayacak zuhuruna bakınız ki tam 10 yıl sonra Temmuz ayında, 30 yaşında iken şehîd düşen Sedat Yenigün kardeşimizin cenaze namazını da kıldıracak ve tezkiyesini de yapacaktım.

Sedat kardeşim İslami kişiliği oluşmuş bir aydındı. İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi mezunuydu. Edebiyat öğretmeniydi. Dönemin dergileri ve gazetelerinde yazılar yazıyordu. Onun hakkında İnternete girilerek bilgi edinilebilir. Ben merhum Cemil Meriç’ten yapacağım alıntıyla yetineceğim.

“Şuurdu Sedat, samimiyet idi, imandı… Coşkun bir gönüldü. Zulmün kılıcını kanının ateşinde eritecek kadar coşkun bir gönül. İsa Peygamber zamanında yaşasa havari olurdu, Asr-ı Saadette bir sahabe… Konuştuğu gibi düşündü, düşündüğü gibi konuştu… Sevgi idi, ihlâs idi. Asırlardan beri hasretini çektiğimiz yiğit, pervâsız, içi-dışı bir, münevver. Çevresini ışığa boğmak için alev alev yandı…”

Sedat kardeşimi yakından tanırdım. Yüreğinde İslâmî iman, bilgi ve bilinç olup da mücadele veren kişileri benim tanımamam zaten mümkün değil gibiydi. Üstelik ancak yakın olan kişiler arasında cereyan edebilecek maddî ve manevî ilişkilerimiz de vardı. Kendisinden beş yaş büyüktüm ve ona nispetle İslâm ile daha önce tanışmıştım. Kültürel birikiminde katkım olduğunu umuyorum. Dönemin şartları içinde bu da doğal bir olguydu.

Sedat Kardeş 12 Eylül İhtilalinden 67 Gün Önce Şehid Edildi

Sedat kardeş ülkemizin 12 Eylül ihtilali ortamına sürüklendiği dönemde, darbeden yaklaşık 67 gün önce faili meçhûl bırakılan bir cinayete kurban edilerek şehîd edilmişti. Vurulduğu yerde can veren kişi olarak hâzâ şehiddi.

Şehadeti İslâmî camiayı derin üzüntüye boğmuştu. Aslında şehadeti onun âhiret hayatı açısından sevindiriciydi ve Rabbimizin Cennet müjdesini de içeriyordu.

Güvenlik endişesiyle resmi kurumlardan bir uyarı gelmiş miydi bilmiyorum ama Sedat’ın cenazesi Fatih ve Süleymaniye gibi büyük camilerimizde birinde değil Topkapı Gazi Ahmet Paşa Camii’nde kıldırıldı.

Cenaze Namazını Ben Kıldırdım

Cenaze namazını ben kıldırdım. Yakinen tanıdığım, şahsım ve dâvam adına derinden üzüldüğüm için yürek yangınımı dile getiren duygulu bir tezkiye konuşması yaptım. Konuşmanın bütününü tam tamına hatırlamıyorum ama mealini arz edeceğim Tevbe sûresininin 51. e 52. âyetlerini konu alan ve şehidimize uyarlayan bir konuşmaydı:

“(Yükümlü insan olarak şöyle) de: Bizim başımıza, Allah’ın bizim için kader kıldığından başka bir şey asla gelmez. O ise bizim koruyucumuz ve dostumuzdur. O halde inananlar, sadece Allah’a güvenip dayansınlar.

Şöyle de deyiver: Bizim hakkımızda gözetleyip beklediğiniz iki güzellikten biri değil de nedir? (Biz ya gazi oluruz, ya da şehid.) Ama biz Allah’ın size ya bizzat kendi tarafından ya da bizim ellerimizle, bir ceza ulaştırmasını gözlüyoruz. O halde siz de bekleyip gözleyin ama bilin ki biz de sizinle birlikte bekleyip gözleyeceğiz.”

Şehitlik Bizim İçin İki Güzellikten Biridir

Hakikattir, şehitlik bizim için iki güzellikten biridir ve Firdevs Cenneti’ne yoldur. Düşmanlarımızın canımıza kastederek yapabilecekleri zulüm, bizim için ancak şehitlik vesilesidir. Hayrın /güzelliğin ta kendisidir.

Cenaze cemaati içinde Kadir Mısıroğlu da vardı. Çok etkilendiği için olacak, konuşmanın Sebil Dergisi için makaleye dönüştürülmesini benden rica etmişti.

Süleyman Özmen ve Sedat Yenigün bu dünyadaki hayatlarını şehîd olarak tamamladılar. Böyle biliyor ve inanıyoruz. Ölüm nasıl olsa gelecek, mukadder olan da zuhur edecek. Rabbim bizlere de şehadet ihsan buyursun. Şehitlerimiz için sözü Rabbimize bırakalım:

Allah yolunda öldürülenleri sakın ha ölü sanmayın. Hayır, onlar diridir! Rızıkları, Rableri katındadır; Allah’ın, lütfuyla kendilerine bağışladığı (şehitlikten) sevinç duyarlar. Arkada kalıp henüz kendilerine katılmamış olan kardeşlerine, bir korku ve üzüntü duymayacakları müjdesini vermekten de zevk alırlar.” (Âl-i İmran 3/169,170)

MİRATHABER.COM

Yorumlar

Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu yukarıdaki form aracılığıyla siz yapabilirsiniz.