Türkiye, bir yandan teknolojik ve mesleki alanda gelişmeler gösterirken; ahlaki, kültürel ve medeni alanda ciddi problemlerle yüzyüze gelerek, geçmişe göre önemli kayıplar yaşamaktadır.
Böyle bir durum, oransız ve dengesiz bir büyüme ve değişimi göstermekte ve çözümü zor problemlere yol açmaktadır.
Bu anormalliklerin biri, insanların birbirine güvenlerini kaybetmesidir. Güvenin kaybolduğu bir
toplumda iyi ve doğru işlerin olabilmesi çok zordur.
İkinci bir konu, ahlaki değerlerin arka plana itilerek, faydacı ve kapkaççı bir mantığın iş ve
davranışlara yansımasıdır.
Böyle bir durumda, olayların sağlıklı gelişmediği ve kötü niyetli tutumların yaygınlaştığı
görülmektedir.
Bir diğer konu, ehliyetsiz insanların işbaşına ve belirli makamlara getirilmesi ve böylece. yanlış,
hatalı yönelişlere yol açılmasıdır.
Başka bir sıkıntımız, bilgiye ve tecrübeye önem verilmemesi; sığ, üstünkörü malumatlarla
hareket edilerek, büyük maddi ve manevi yanlışlık ve kayıplara yol açılmasıdır.
Bütün bu olumsuzluk ve problemler, bilgi, kültür adalet, ahlak ve feraset gibi özellik ve niteliklerin
bilinmemesi veya dünyevi menfaatler karşılığında terkedilmesi sebebiyle ortaya çıkmaktadır.
Ayrıca, bu tür sosyal rahatsızlıkların sayısı ve şiddeti de giderek artmaktadır. Dolayısıyla, geleceğimizi
ümitsizlik ve korku bulutları sarmaktadır.
İktisadi ve teknolojik gelişme sebebiyle, büyük AVM, otel, havaalanı, lüks rezidanslar ve eğlence
mekanlarının varlığı, bu tür temel problemleri giderebilecek çözümler sunamamaktadır.
Problemlerin niteliği ahlaki, hukuki, kültürel ve bilginin eksikliği yanında yaşayış sisteminin
felsefesinin uygulanmaması ve ortalığı bir belirsizliğin kaplamasından kaynaklanmaktadır.
Bu durum, acil ve şiddetli bir şekilde anlayış ve kurtuluş hareketinin ıslahı ve inanç ve bilginin
yenileştirici müdahalesiyle çözülebilecek niteliktedir.
Mesele, bir kültürün canlılığını ve dinamizmini kaybetmesinden çok, imanın ve ahlaki değerlerin
yabancı anlayışlar ve bilgiler ile karışması ve asli özelliğini kaybetmesidir. İlave olarak bu temel
değerlerin, hayatta uygulanamaması ve bunun acısının hissedilememesidir.
Kahramanlara ihtiyacımız var diyorum. Çünkü bir medeniyetin ellerimizin arasından kaymaması
gerekiyor. Bunun için hayati ve köklü bir mücadelenin verilmesi gerekiyor.
Bu kahramanlar; bilgimizi, ahlakımızı, haysiyetimizi ayağa kaldırma uğruna her türlü sapmaya,
dünyevileşmeye, işbirlikçiliğe, tavizciliğe, particiliğe ve yozlaşmaya karşı savaş açacaktır. Kahraman,
bu savaşı kendi inancı, medeniyeti, tarihi ve insanlığa karşı sorumluluğu için yapacak; hiçbir
kınamacının kınamasından, hiçbir grubun grupçuluğundan ve meşrepçi bağnazlıktan,
aile-hemşehrilik, ırkçı ve arkadaşlık bağımlılığından uzaklaşarak yapacaktır.
İnsanlığı, yaradanın dışında diğer sun’i kayıt ve yönlendirici bağlardan uzaklaştıracak adalet, ahlak,
cesaret, ilim ve samimiyet değerleriyle örnek olacak ve bu doğrultuda hareket edecektir.
Kitleleşen insanları, şahsiyet, onur, hikmet ve fazilet kültürüyle buluşturarak, kardeşlik ortamına
ulaştırabilecektir. Böyle kaos ve yozlaşma dönemlerinde, hakkın ve hakikatın yolcusu bir kahraman
olabilmek, ne kadar önemli ve değerli.
Bu tespit, bir münevver tesbiti olup, sosyal kanunların ışığında yapılmış olup; herhangi bir siyasi,
iktisadi veya başka bir hesabın doğrultusunda yapılmamıştır. Zaman, bu tesbitlerin bir kısmını ortaya
koymuş; diğerlerini de ortaya çıkaracaktır
Gelişen Olaylara İslami Bakışın Adresi