Yüce Allah, Kur’an-ı Kerim’in çeşitli ayetlerinde kâinatı insanın yararına sunduğunu ve emrine verdiğini haber vermektedir.
هُوَ الَّذِي جَعَلَ لَكُمُ الْأَرْضَ ذَلُولاً فَامْشُوا فِي مَنَاكِبِهَا وَكُلُوا مِن رِّزْقِهِ وَإِلَيْهِ النُّشُورُ
“Yeryüzünü ayaklarınızın altına seren/size amade eden, Allah’tır. Haydi, onun üzerinde dolaşın ve Allah’ın size verdiği rızıktan yiyin! Dönüşünüz Allah’a olacaktır.”[1][1]
Bu ve benzeri ayetlerde, yeryüzünün insanların ayaklarının altına serildiği haber verilmektedir. Kur’an-ı Kerim’in başka ayetlerinde de, güneş, ay, yıldızlar, gece ve gündüz gibi çeşitli varlıkların, insanların hizmetine sunulduğu, insanların bunlardan yararlandığı ve mevcut çeşitli gıdalarla beslendiği haber verilmektedir.[2][2] İşte insan, böyle bir tabiatın kucağında yaşamaktadır. İnsanın tabiatı tahrip etmesi, kucağında büyüdüğü öz annesine kötü muamelede bulunması kadar korkunç, tehlikeli, günah, kötü ve olumsuz bir davranıştır. Çünkü Allah, kâinata bir denge vermiş, onu belli bir nizam ve intizam içerisinde yaratmıştır. Ona göre insanların, bu dengeyi bozma çabası içerisinde bulunmamaları gerekmektedir. Çünkü Allah, insanı bu konuda uyarmaktadır:
وَالسَّمَاء رَفَعَهَا وَوَضَعَ الْمِيزَانَ أَلَّا تَطْغَوْا فِي الْمِيزَانِ وَأَقِيمُوا الْوَزْنَ بِالْقِسْطِ
وَلَا تُخْسِرُوا الْمِيزَانَ
“Allah, göğü yükseltmiş ve ölçüyü koymuştur. Sakın ölçüde haddi aşmayın. Ölçü ve tartıyı adaletle yapın. Sakın ölçüde hile yapmayın.”[3][3]
وَالأَرْضَ مَدَدْنَاهَا وَأَلْقَيْنَا فِيهَا رَوَاسِيَ وَأَنبَتْنَا فِيهَا مِن كُلِّ شَيْءٍ مَّوْزُونٍ وَجَعَلْنَا لَكُمْ فِيهَا مَعَايِشَ وَمَن لَّسْتُمْ لَهُ بِرَازِقِينَ وَإِن مِّن شَيْءٍ إِلاَّ عِندَنَا خَزَائِنُهُ وَمَا نُنَزِّلُهُ إِلاَّ بِقَدَرٍ مَّعْلُومٍ
“Biz yeri yaymış, ona sabit dağları yerleştirmiş ve her şeyi orada ölçülü bir biçimde bitirmiştik. Orada sizin için, bir de sizin rızık vermediğiniz kimseler için geçimlikler meydana getirdik. Her şeyin hazinesi/kaynağı bizim yanımızdadır. Biz, onu ancak belli bir ölçü dâhilinde indirmekteyiz.”[4][4]
إِنَّا كُلَّ شَيْءٍ خَلَقْنَاهُ بِقَدَرٍ
“Gerçekten de Biz, her şeyi bir ölçü ve dengede yarattık.”[5][5]
Bu ve benzeri ayetlerde anlatılan mizan, kelime olarak maddi manada terazi anlamına gelse de, âlimler tarafından çeşitli anlamlarda yorumlanmıştır. Tefsircilerin çoğunluğunun kanaatine göre burada söz konusu olan mizan, Allah’ın her konuda koymuş olduğu ve insanların korumakla görevli oldukları denge ve adalet demektir.[6][6] Konuyu bilimsel olarak geniş kapsamlı incelediğimiz zaman bunun, kâinattaki tüm dengeleri kapsadığını öğrenmekteyiz. Ona göre insanların, bilimsel olarak kâinat düzenini iyi bir şekilde araştırıp öğrenmeleri ve göre insani görevlerini yerine getirmeleri gerekmektedir. Su, hava, çevre ve genel olarak doğayı koruma görevi, hiç şüphesiz önem arz etmektedir. Çünkü insan, Allah’ın koyduğu mizana karşı koyarak yaşayamaz; aksi takdirde, kâinatın dengesini bozar. İnsan, kâinatın dengesi ile oynayınca, dünyanın ekolojisi[7][7] bozulur. O zaman insan, bunun cezası olan vebalı yaşar.[8][8] Öyle zannediyoruz ki insan, tabiatı ne kadar kirletirse kirletsin, ne kadar dengesini bozarsa bozsun, zararını o derecede yine kendisi görecektir. Allah, hayvanlar ve bitkiler dâhil olmak üzere tüm çevreyi,[9][9] tabiatı belli bir nizam ve intizam içerisinde yaratmıştır. Bunu korumakla görevli olan insanoğlu, zaman zaman cehalet ve menfaat duyguları nedeniyle Allah’ın koyduğu bu düzeni bozmakta ve ona zararlı olmaktadır.
Bu ve benzeri ayetlerde haber verildiği gibi hem tabiat mizanı hem de insanlar arasındaki ölçü ve tartıyı korumak gerekir. Çünkü insanlar arasında ölçü ve tartıda hile yaptığınız zaman, insanların birbirlerine olan güveni ortadan kalkar, sosyal denge bozulur. Tabiat mizanı, çevre, su, hava, hayvanlar, bitkiler ve benzeri şeyler gerektiği gibi korunmayınca, kâinatın dengesi bozulur. O zaman hayat, herkes için çekilmez hale gelir.
Her konuda akıl ve bilimle hareket etme bilinci dileği ile!
Herkese selam, saygı ve hürmetlerimi sunuyorum.
[10][1] el-Mülk 67/15. Ayrıca bkz. el-Hicr 15/20.
[11][2] en-Nahl 16/12, 13, 14.
[12][3] er-Rahman 55/7, 8, 9. Ayrıca bkz. el-Kamer 54/49.
[13][4] el-Hicr 15 /19-21.
[14][5] el-Kamer 54/49
[15][6] Ebu’l-Hasan Ali b. Muhammed b. Habib el-Mâverdî, en-Nuketu ve’l-Uyûn, thk. es-Seyyid Abdulmaksûd b. Abdirrahim, Muessesetu’l-Kutubi’s-Sakafiyye, Beyrut 1992, V, 424, 425.
[16][7] “Ekoloji” sözcüğü, Yunanca iki kelimenin birleştirilmesinden türetilmiştir. Birincisi, içinde yaşanan mekân ve ev manasına gelen “oikos” kelimesidir. İkincisi ise, bilgi ve ilim manasında olan “logos” kelimesidir. O halde ekoloji kelimesinin basit sözlük anlamı, “ev bilgisi” veya “mekan bilgisi” demek olur. Ekoloji kelimesi, ilk defa ünlü Alman Zoologu E. K. Haeckel tarafından 1873 yılında kullanılmıştır. Haeckel, bu kelimeyi canlı varlıkların ve organizmaların çevreleriyle ve birbirleriyle olan ilişkilerini inceleyen bilimin adı olarak kullanmıştır. Bugünkü kullanımıyla ekoloji/çevrebilim, canlı varlıkların çevreleriyle ve birbirleriyle olan ilişkilerini incelemeden başka bütün çevre sorunlarını da konu alan bir bilim haline gelmiştir.
[17][8] Bkz. er-Rûm 30/7, 8.
[18][9] Bugün için tabiî çevreyi korumaya, çevre krizine veya kirliliğine yol açan sebepleri ortadan kaldırmaya yönelik faaliyetlere, genel olarak çevrecilik diyebiliriz. Çevrecilik faaliyetinde bulunan kimseye de, “çevreci” denmektedir.