Türkiye Gazetesi: Eğitim Sistemi Sınıfta Kaldı
Türkiye gazetesi, “Eğitim sistemi sınıfta kaldı” manşetiyle okuyucularının karşısına çıktı. İşte Türkiye gazetesinden Mahmut Özay‘ın haberi: Millî Eğitim Bakanlığı (MEB) bir öğrenci olsaydı bugün sınıfta kalırdı. Bakanlık uzmanları tarafından yapılan üç ayrı incelemedeki rapor bunu gözler önüne seriyor. MEB İç Denetim Birimi, 12 ilin 130 devlet okulunda toplam 30 bin 542 öğretmen, 19 bin 188 öğrenci ve 16 bin 754 veli ile görüştü. Yapılan çalışmaya göre ders kitaplarının içi boş, öğretmenlerin eğitimi yetersiz ve yurtlarda yangın tehlikesi var.
Kalbe Dokunmayan Eğitim Sistemi Kozmetiktir
Türk eğitim sistemi, hem resmi ideolojinin baskısı altında evrensel bir eğitim modeli geliştiremiyor, hem de teknik/şeklî detaylara girerek yaptığı bazı kozmetik değişiklerle yenilikçi olduğu zannına kapılıyor. Zorunlu lise eğitimi getirdik (ama yine de 1 milyonun üzerinde öğrenci bu eğitimden kaçmakta), öğrenci merkezli disiplin yönetmeliği getirdik (ama bir öğretmen yaramazlık yapan öğrencisini birkaç dakikalığına bile ders dışına alamıyor), yöneticilikte liyakat yerine mülakat sistemi getirdik (ama adam kayırmacılık hastalığına yakalandık). Say say bitmez, yenilik adına ne yaptıysak hepsi de elimizde kaldı
Daha dün sınıf geçirme sistemi getirdik, tembel ve başarısız bir öğrenci “mutlu olsun” diye onu başarılıymış gibi gösterdik. Ama eğitim hayatı boyunca hep gerilerde kaldı, bir türlü diğer öğrencilerin kapasitesine erişemedi ve neticede daha da mutsuz oldu. 2020 yılında ise sınıfta kalma kuralı yeniden geri geliyormuş. Her dersten ayrı ayrı 50 puan ortalamasını tutturamayan öğrenciler, dersten kalacakmış. Üç zayıfla sorumlu olarak bir üst sınıfa geçebilecek. Ancak o dersleri üst sınıfta verme zorunluluğu olacakmış. Öğrenci gerekiyorsa ikmale kalacakmış, dersini okulda veya uzaktan eğitimle alacakmış. Hep teknik detaylar…Halbuki karşımızda sosyal varlık olduğu kadar manevî, ruhî, kalbî hasletleri de olan bir öğrenci var. Onun bu cevher niteliğindeki duygularına hitap etmediğimiz için, eğitimin sadece maddî kazancı nefislere cazip geliyor. Eğitimde bu yönüyle başarılı olanlar ise ileride materyalist ruhlarıyla ne kendilerine, ne de başkalarına faydalı olabiliyor.
Eğitimin bir sevgi, bir adalet, bir vicdan, bir gönül, bir düşünme, bir insan kazanma işi olduğunu unuttuk. Asıl olan öğrencilerin kalbine dokunmak olduğunu unuttuk. Öyle ise eğitim sistemimizdeki eksik olan bir de ihmal ettiğimiz bu yöne bakalım ve kalbe dokunan eğitim sisteminin unsurlarını biraz daha yakında tanıyalım.
Kalbe Dokunan Eğitim Sisteminin Unsurları
• İnsan, maddî ve sosyal benliğin ötesinde manevî (ruhî) benlik taşıyan bir varlıktır: Manevî kimlik, insanın içindeki en etkili, en kalıcı ve kendisine en yakın hâlidir. Şuurun aktif yanı olan duygularda manevî işaretlerin veya kıvılcımların olduğunu herkes hissedebilmektedir. O hâlde öğrenciyi, Kalbe Dokunan Eğitim Modeli ekseninde tanımak ve anlamaya gayret göstermek, kendimizi (aslımızı) keşfetme yolunda da önemli bir adım olarak kabul edilmelidir.
• Kalbe Dokunan Eğitim Sisteminin temeli, insanın ruhuna dayanmaktadır: Kuran’ın tanımladığı, son Peygamber ve İslâm âlimlerinin ruh ve özellikleri hakkında verdikleri birbirleriyle uyuşan ve birbirini tamamlayan bilgi ve tecrübeler, modelin çerçevesini oluşturmaktadır. İnsan modellerinin birçoğu insanı beşerî boyutuyla ele alırken, manevî insan modeli, insanı, hem bir beşer, hem de ahirete hazırlık yapan ruh taşıyan manevî bir varlık olarak kabul etmektedir.
• Kalbe Dokunan Eğitim Sistemi, insanın manevî yönlerine hitap eder: Burada insan varlığının maddî olmayan yani manevî kaynakları (hasletleri) esas alınmaktadır. İnsan varlığının ruh, zihin, akıl, idrak, vicdan, tefekkür, nefis gibi benlik duygularının bütününü ele alan Kalbe Dokunan Eğitim Sistemine ihtiyaç vardır.
Velhâsıl
Alman eğitimci Ernst Wiechert’in (1887–1950) ancak kalpleri harekete geçiren bir insanın, dünyayı da hareket ettirebileceğine dair sözü ne kadar yerinde bir tespittir. Dünyayı yaşanabilir hâle getirebilmek için, kalplerin Allah’a yönelmesi ve O’na kulluk vazifesini yerine getirebilmesi gerekir. Akıl da bu istikamet üzere olursa ancak anlamlı olur. Ruh ve buna bağlı olarak bütün ilhamî sezgiler ve vicdanî duygular, Allah’ın bize verdiği mevhibelerdir. Akıl ise ruhun tekâmülü için ancak hizmetçilik yapan bir vasıtadır.
Kalbî düşünmeyi, ruhî hissetmeyi engelleyen bir eğitim sistemi, objektif düşünemeyen ve aklını özgürce kullanamayan gençler yetiştirir. Laik eğitim sistemi ise hizmetçi konumunda olan aklı ön plâna koyarak ilahî lütuf olan kalbî ve ruhî duyguların yeşermesini engeller. Bize onun için insan fıtratına uygun olan ve kalplere hitap eden bir eğitim sistemi lazım. Aklen ve kalben doğru düşünebilmeyi, güzeli kalben hissedebilmeyi ve iyiyi çirkinden vicdanen ayırabilmeyi öğreten bir eğitim sistemi oluşturmak bizim elimizde. Ancak maneviyatı da esas alan bir eğitim sistemi, öğrencilerimizin ilmî gelişimlerini ve başarılarını sağlayabilir.
Prof. Dr. Ali SEYYAR
Gelişen Olaylara İslami Bakışın Adresi
Uluslararası Ceza Mahkemesi (UCM), Gazze'de işlenen savaş suçları nedeniyle İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu ve eski…
Bu video bize BELAM başlığı ile gönderildi. BEL’AM için Diyanet İslam Ansiklopedisine baktığımızda şu açıklamayı…
Seçilmiş Cumhurbaşkanımızın katıldığı merasimden sonra bir gurup teğmenin sonradan korsan yeminle Mustafa Kemal’in askerleriyiz diyerek…
İstanbul Büyükşehir Belediyesi (İBB) Meclisi’nde alınan kararla su fiyatlarına %17,5 zam yapıldı ve her ay…
İstanbul' da Şiddetli lodos, Marmara Bölgesi'nde deniz ulaşımını sekteye uğratmaya devam ediyor. İstanbul, Bursa ve…
Ebu Cehil deistti, diğer Mekkeli müşrikler de deistti, Allah’ın varlığına inanıyorlardı ama Hz. Muhammed’in Allah’ın…