Sırtımızda onca yük, yüreğimizde taşıdığımız nice nefret, zihnimizin derin ağlarında gezen sinsi bir öfke… Bir kurdun tazecik meyveyi oya oya çürütmesi gibi içten içe bizi solduran bir intikam arzusu… Düşünelim mi bizi bu hale getiren anları, duyguları ve yaşanmışlıkları? Haydi
düşünelim.
Bu yazıyı okuduktan sonra sizi en inciten, öfkelendiren, yaşanmamış olsaydı dediğiniz ana gidin. Ama o anda hissettiğiniz duygulara da yolculuk edin. Yaşayın tekrar o anı. Derinden tasavvur edin. Tekrar aynı anın acısını ruhunuzda hatırlayın. Sonra ardından gelen öfkenizi anımsayın. Günlerce, aylarca hatta belki yıllarca dinmeyen öfkenizi, kininizi, o anı size yaşatan ve o ana sebep olan kişilere karşı olan öç alma isteğinizi hatırlayın. Hatırladığınızda öfkeleniyor musunuz, diri mi kininiz bu duygulara sebep olan kişiye karşı? Hayal kırıklığınız acıtıyor mu canınızı, bunu yaşamayı hak etmemenize rağmen size bunu yapana karşı içeriden bir yerden kanıyor mu yaranız? Kendinizi o an için suçluyor musunuz ya da?
Böyle hissediyorsunuz bazı insanlar için değil mi? Verseler elime, koysalar karşıma neler derim, nasıl canını aynı şekilde yakarım diye düşünüyorsunuz. Silinmiyor zihninizden, geçmiyor öfkeniz. Kabullenemiyorsunuz çünkü affedemiyorsunuz. Taşıyorsunuz her yere
sizinle o duyguları. Sırtınızda bir kambur, kalbinizde bir yumru gibi…
Aslında bu hayattaki en büyük yüklerden birisidir affedememek. Bitip gitmez bir türlü sizden o anlar ve duygular. Yitmez, yitiremezsiniz. Unutamazsınız. Sanırsınız ki affedersem kendime çok büyük saygısızlık edeceğim, yaşadığım o anın ağırlığının altında yok olacağım. Affedersem
beni tekrar yaralayabilecek, üzebilecek; ona tekrar bu hakkı vereceğim. Eğer affedersem artık yanımda ya da hayatta olmasa bile bir başkası aynı yerden yaralayacak beni.
Oysa affetmek, unutmak değildir. Affetmek, karşımızdakini aklamak hiç değildir. Affetmek; yaşanmışlığın öfkesini, intikamını her an benimle kılmamak, bizi sarsan acının öfkesinin prangalarından kurtulmak, kendimize merhamet etmek demektir. Yaşanılanın bizimle olan bağını koparmak, nefret dikenini ayağımızın altından yumuşak bir hamleyle çıkarıp atmak demektir. Adaletten uzaklaşmadan ve suçun kabahatini aklamadan benliğimizden nefret duygusunu uzaklaştırmak için iradî bir çabadır.
Başkalarının bize yaşattıklarını affettik diyelim, pekiyi bizim kendimize reva gördüklerimizden dolayı kendimizi nasıl affedeceğiz?
Öç almak istediğimiz ve nefret ettiğimiz kişiyi affetmek kişinin kendini affetmesinden daha kolaydır. Kişi, bunun için verdiği çabadan daha kolay sonuç alabilir. Oysa kendini affetmek öyle mi? Hem suçlu sensin hem de bağışlayacak olan sensin. Hâkim de sensin şahit de sensin.
Kendini suçlu, affedilmez görebilir; kendini affetmeyi onuruna yediremeyebilirsin. Kendini cezalandırmaya çalışabilirsin. Cezalandıramadığını düşündüğün yerde bile suçunu kamçılarsın. Bir girdaba girip kendini o acının, öfkenin içine hapsedersin.
Oysa hata yapmak, yanlış davranışlarda bulunmak herkes gibi bizim de hakkımızdır. Mükemmel değiliz, insanız. Her zaman olması gerektiği gibi davranamayız. Eğer yaptığımız hatadan, işlediğimiz günahtan ders alıp ilerlemezsek hep orada kalırız. Yaralı ve saplantılı bir ruh hali içinde bir adım ileri gidemeyiz. Geçmişle bağımızı koparmak ve ileriye dönük faydalı hamleler yapmak istiyorsak kendimize karşı merhametli olmalıyız.
Bunca öfkenin ve nefretin sizi nasıl yıpratabileceğini bir düşünün. Aklınıza geldiğinde gülüşlerinizi yarım bırakan, her eyleminizde izi olan bir nefret duygusunun sizi nasıl değiştireceğini düşünün ve affedin. Aklamayın kimseyi ama affedin. Adaletten vazgeçmeyin ama intikam almaya kalkışmayın. Olumsuz duyguların yerini, olumlu duygulara bırakmaya çalışın. Bu sizin çaresizlik ve güçsüzlük içinde olduğunuzu değil ne kadar cesur ve güçlü
olduğunuzu gösterir. Unutmayın, siz affeden ve affedilmeye layık birisiniz.
Çok değerlisiniz, sevgiyle kalın.
Anahtar Kelimeler
Affetmek, Nefret, Öfke