islami haberdini haberortadoğu haberleriislam coğrafyası
DOLAR
34,4751
EURO
36,2672
ALTIN
2.955,33
BIST
9.367,77
Adana Adıyaman Afyon Ağrı Aksaray Amasya Ankara Antalya Ardahan Artvin Aydın Balıkesir Bartın Batman Bayburt Bilecik Bingöl Bitlis Bolu Burdur Bursa Çanakkale Çankırı Çorum Denizli Diyarbakır Düzce Edirne Elazığ Erzincan Erzurum Eskişehir Gaziantep Giresun Gümüşhane Hakkari Hatay Iğdır Isparta İstanbul İzmir K.Maraş Karabük Karaman Kars Kastamonu Kayseri Kırıkkale Kırklareli Kırşehir Kilis Kocaeli Konya Kütahya Malatya Manisa Mardin Mersin Muğla Muş Nevşehir Niğde Ordu Osmaniye Rize Sakarya Samsun Siirt Sinop Sivas Şanlıurfa Şırnak Tekirdağ Tokat Trabzon Tunceli Uşak Van Yalova Yozgat Zonguldak
İstanbul
Parçalı Bulutlu
18°C
İstanbul
18°C
Parçalı Bulutlu
Cuma Yağmurlu
18°C
Cumartesi Parçalı Bulutlu
9°C
Pazar Çok Bulutlu
10°C
Pazartesi Parçalı Bulutlu
10°C

Kalbin Mühürlenmesi

Kalbin Mühürlenmesi
10 Ekim 2024 09:35
A+
A-

Kalplerin mühürlenmesi, aslında kişinin kendi kalbi üzerinde yaptığı olumsuz işlemdir. Kalbi üzerine mühür vurulmuş insan, artık manevi ve ahlaki yetilerini kaybetmiş olur ki, bu büyük bir bedbahtsızlıktır. Bu işleme karar veren insandır, insan inkâr ve cürüm yönünde karar verip iradi tercihte bulunup da eyleme geçince yüce Allah kişinin kalbini mühürler. İrade ve akıl sahibi insan Allah’ın indirdiği vahiyler üzerinde düşünmediği ve nefsinin meşru olmayan arzularıyla gerekli mücahedeyi yapmadığından dolayı biteviye cürüm işlediğinde kalbinin mühürlenmesine kendisi sebep olur. Bir hadiste bu olay şöyle tasvir edilmiştir: “Kul bir günah işlediği vakit kalbinde (nokta gibi) siyah bir leke oluşur. Eğer tevbe edip günahtan vazgeçecek olursa kalbi cilalanarak (o leke silinir). Günah işlemeye devam ederse siyah lekeler çoğalır; sonunda kalbi tamamen kaplayıp (karartır).” (Tirmizi, Tefsir, 5; İbn-i Mace, Zühd, 29.)

Kalbi ayna gibi parlatan tefekkür, salih amel ve dua iken, onu karartan, paslandırıp kapatan da maddi ve maddi olmayan günahlardır ki, biz bunların ikisine “cürüm” diyebiliriz. Cürüm sayılan soyut ve somut söz ve eylemlerin hem dünyevi hem uhrevi cezası vardır; tıpkı hayır ve Salih amellerin dünyevi ve uhrevi mükafatları, güzel ecirleri olduğu gibi.

Bükün bu hadiseler kalp denen merkezde cereyan eder durur.

Mücahid şu benzetmeyi yapmıştır: “Kalp avuç gibidir. Her bir günahla üzerine bir parmak kapanır. Sonra da üzerine mühür vurulur.” İşte bu, yani günahla kalbin üzeri kapanınca, Allah da mührünü vurmuş olur: “Hayır, onların kazandıkları, kalpleri üzerine pas tutmuş-örtmüştür.” (83/Mutaffifîn, 14.) Bu hadisler, tek başına kalp temizliğinin bir işe yaramadığı, ahlaki fiiller ile kalp arasında doğrudan bir ilişki olduğunu göstermektedir.

Kalbin, gerçek fonksiyonunu yerine getirmesi, iman ışığının –ki bu ışığın kaynağı Vahyin nurudur- orada parıldamasına bağlıdır, bu sayede kalpte ayna gibi içinde ilahi hakikatler tecelli eder. Çünkü mükemmellik bu tecelliler olmadıkça husule gelmez. İman ışığından, vahyin nurundan yoksun bırakılmış bir kalp karanlık bir dehlize döner.

Kalbin işlevsel hale gelmesi tefekkür, taat ve ibadetlerle mümkündür. Kur’an-ı Kerim bu olayı özetle “iman ve Salih amel” olarak ifade etmiştir. Tefekkür, taat ve ibadetler kalbi ayna gibi parlatır ve varlıktan, varlık aleminde içkin olan hakikatleri yansıtır. Hak ve hakikatten nasip almak, kişinin takvası ve cehdi oranındadır. Deryaya bir bardakla giden bir bardakla, bir testiyle giden bir testi suyla döner.

“Kulaklarda ağırlık olması” okunan Kur’an’ı dinlememek, Kur’an ve Peygamber öğretilerine kulak vermemek demektir. Kur’an varlık alemi üzerinde düşünme, araştırma ve ruhi katılımda bulunmayı emreder; varlığın bu namütenahi zenginliği ancak müşahede etmek (sağlam nazar), görmek (bara ve basiret) ve fark etmekle (va’y ve şuur) mümkündür. Bakıp da görmeyen gözlerin, üzerine perde çekilmiştir ki, kişi kendi gözleri üzerine kendisi karar vermektedir ki, Allah da onun gözlerini perde çekerek kör eder. Bu işlemin yeri dünyadır, dünyada kör olan ahrette de kördür.

Bunun gibi inanmayanların kalpleri üzerine mühür vurmak, aslında yaptıkları dolayısıyla haklarında hüküm verilmek demektir. Onlar buna müstahak ediyor, Allah da kalplerine mühür, kulaklarına ağırlık vuruyor, gözleri üzerine perde çekiyor: “Hayır, Allah küfürleri yüzünden kalplerini damgalamıştır.” (4/Nisa, 155.) Yüce Allah, kimseye haksızlık etmez, başlarına kötü şeyler geliyorsa yaptıkları, yani küfür ve cürümleri dolayısıyladır (3/Al-i İmran, 182). Mesela kişinin kendi arzularına göre davranması (45/Casiye, 23); Allah’a iftira etmek, gayrı meşru bir fiili dini yönden meşrulaştırmak (42/Şura, 24); konulmuş sınırları yani hukuku ihlal etmek (10/Yunus, 74); büyüklük taslamak, zorbalık yapmak (40/Mü’min, 35) kalplerin mühürlenmesine sebep olmaktadır.

Kalp insanın en değerli yetisidir, düşünme faaliyetinin merkezidir. Kalb, kelime anlamıyla bir şeyi aslına, ilk haline, başlangıcına irca etmek, çevirmek (inkılab etmek) demektir. İnsanın kalbi, kalbe gelen düşüncelerin hızlı bir şekilde dönüp dolaşması, evrilip çevrilmesinin vuku bulduğu alandır. Çabukça evrilip çevrilmesi dolayısıyla kalp denilmiştir. Peygamber Efendimiz (s.a.), kalbi şöyle tanımlamıştır: “Kalp, geniş bir arazide rüzgarın evirip çevirdiği tüye benzer.” (İbn-i Mace, Mukaddime, 10.) Ve bu tanımsal çerçevede şöyle dua ederdi: “Ey kalplere sebat veren Allah’ım! Senin dinin üzere kalplerimize sebat ver.” (Tirmizi, Kader, 7; Hadisin ‘İtaatin üzere’ versiyonu için bkz. İbn-i Mace, Mukaddime, 13.)

Kalp manevi, fikri ve ahlaki varlığımızın hayati merkezi olması hasebiyle Peygamber Efendimiz (s.a.) şöyle buyurmuştur: “Şüphesiz vücutta bir et parçası vardır. O düzelirse vücudun tümü düzelir, o bozulursa vücudun tümü bozulur. Dikkat edin, o kalptir.” (Buhari, İman, 39; Müslim, Musakat, 107.) Efendimiz’in bir duası da şudur: „“Ey kalpleri (halden hale) evirip çeviren Allah’ım! Kalbimi senin dinin üzere sabit kıl.“ (Tirmizi, Kader, 7; Müsned, IV, 182.)

Kur’an-ı Kerim’de kalbin birden fazla türevleri vardır ve bu türevler farklı kelimelerle ifade edilmiştir. Bunlardan biri “Fuad”tır: “Biz onu senin kalbine (fuad) iyice yerleştirelim diye böyle yaptık.” (25/Furkan, 32.) Diğeri “Sadr”dır: “Biz senin göğsünü (Sadr) genişletmedik mi?” (94/İnşirah, 1.)

Bu çerçevede, sadrın içinde fuad, fuadın içinde kalp ve kalbin içinde akıl olduğunu söyleyebiliriz. Bütün bunlar insani temel fonksiyonlara işaret eder. Eğer bunlar fonksiyonlarını kaybetmişse, hadiste de buyrulduğu gibi, kişi, artık “Ma’rufu ma’ruf, münkeri münker bilmez, sadece  hevayı (boş istek ve tutkuyu) bilir.” (Müslim, İman, 231.)

ALİ BULAÇ

MİRATHABER.COM -YOUTUBE- 

 

ETİKETLER: ÜSTMANŞET, yazarlar
Yorumlar

Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu yukarıdaki form aracılığıyla siz yapabilirsiniz.