Yazar Hüseyin Akın’ın kaleme aldığı “Kalbinizi Korumak için Bir Kitap!” yazısını siz değerli okuyucularımıza sunuyoruz…
Kalbinizi koruyor musunuz?
Bir kardiyologa gidip gitmediğinizi sormuyorum elbette.
Zira yaşadığımız dünyada kriz sadece kalbimizi vurmuyor; benliğimizi, dimağımızı ve havsalamızı da vuruyor.
Akleden bir kalbe dikkat çekmek istiyorum.
Kafamızla kalbimizin arasını bulmamız gerekiyor.
Herkes karşısındakini aklını kullanmaya davet ediyor.
Şu ana kadar, “Kalbini kullan!” diyene rastlamadık.
“Aklını kullan” tavsiye ve teklifinde yaş tahtaya ayak basma uyarısının da ötesinde, “Kârını ve menfaatini düşün!” önerisi yer alıyor.
Kullanmak ifadesi ne yazık ki son zamanlarda bir hayli örselendi.
Kullanan kişide alttan alta bir araçsallaştırma temayülü sezebiliyoruz.
Sinan Özyurt’un “Kalbini Koru” kitabını okurken yukarıda söz konusu ettiğimiz noktalara ne denli dikkat ve rikkatle yaklaştığını görmenin sürurunu yaşadım.
Hız değil hareketle beslenir kalp.
Bunu Sinan Özyurt’un “Oturduğun Yerde Mutlu Olamazsın” başlıklı yazısında yakaladım. Hareketsizlik ve ataletin karşıtı hız değil harekettir, ayağa kalkmaktır.
İyilik bulunduğun yerin sınırlarının dışına çıkabilmekle mümkündür.
Âkif’leyin söyleyecek olursak: “His yok, hareket yok, acı yok; leş mi kesildin?” Kalbin çarpması ve nabzın atması ile senkronize muharrik bir hayatı olmalı inanmış insanın.
İyilik kalbin her atışında telkin ettiği şeydir. Sinan Özyurt’a kulak verelim: “Ömür çok kısa. Senden geriye gümrah bir iyilik ormanı kalsın. İnsanların nefeslendikleri, kendilerini buldukları yemyeşil bir orman, güzel bir bahçe bırak ardında.”
Kalbe iyi gelen şeylerden biri de “sevmek”tir.
Sevmek kalbin nefes alışı. Aldığını verir, verdiğinin peşine düşmez.
Oksijen alıp karbondioksit vermek ne mekanik ne de otomatik bir harekettir.
Sevgi enerjisinin yeşerttiği bahçedir o.
Sevmek fiilinin yoğun biçimde dolaşımda olması kimseyi aldatmasın.
Sevmenin lafını etmek cevizin içini atıp kabuğunu yemek gibidir.
Sevmek statik bir sayıklama nöbeti değil, kalbin varoluş sebebidir.
Şu ince tespiti de Sinan Özyurt’tan okuyoruz: “Hz. İbrahim, ‘Ben kaybolup gidenleri sevmem’ diyerek ulaştığı tevhit inancını sevgiyle ifade etmiştir.”
Kalp bir mühletin işleyen saatidir.
O ne zaman durursa insanın yeryüzündeki hikâyesi de o vakit sonlanmış olur.
İnsanın yüzü kalbine dönük olmalı ki dünyada oyuna dalıp da asli vazifelerini ihmal etmesin.
İkaz önemlidir: “Kulluktan emekli olmak yoktur; ölüm sana gelinceye dek kalbini koru!”
İnanmak kalbin gücüdür, muhabbetle beslenir.
İnanmanın gücünü simgeleyen isimlerle de tanıştırıyor okuyucuyu Sinan Özyurt.
İmam Abdullah Harun, Bahattin Yıldız, Ramazan Kayan, Şaban Piştof, Ömer Muhtar, İlhan Varank bu isimlerden bazıları.
15 Temmuz direnişinin özündeki ruhu onun kaleminden okurken kelimeler yerinde duramayıp bu direnişin destanını yazmaya konuşlanıyor gibi.
Sinan Özyurt, bir bahçeye çağırıyor bütün şehirleri, isimleri, sözcükleri ve yaşanmış şanlı şerefli güzel günleri bu kitapta.
Bir eğitimcinin en büyük iddiası sevgi üzerine olmalıdır elbette. Bunu “Kalbini Koru” kitabının her aksamında görebiliyoruz.
Bu denemelerin Sinan Özyurt’un kaleminde çeşitlenerek, başka konulara, farklı gündemlere ve isimlere yelken açarak devam etmesi beklentimizdir.
Denemenin serazat karakteri kalbin imkânlarını da genişletecektir.
Deneme uzlaştırmak istediğimiz kalple kafanın telifine vesile olabilecek en elverişli edebi türdür.
Hele bir de aklın sınırlarından ve kalbin hallerinden anlayan buna müdrik bir müellif varsa düğüm çözülerek rabıtaya dönüşecektir.
Bütünlüğün büyüsüne halel gelmemesi için üzerine söz söylemeksizin nice güzel denemenin muştusu olacak kitaptaki yazılardan seçtiğim bazı metinlerin başlıklarını buraya almakla yetinmiş olayım:
Yüzler, Bir Kurtuluş Çağrısı: Ezan, Sözlü Sınav, Sen Tercihinden İbaretsin, Her Çocuk Güzeldir, Bir Kudüs Düşü, İsimlerimizin Hikâyesi, Kendime Sorular…
Kalbinizi korumak için bu kitap iyi bir seçim!
(Kalbini Koru-Sinan Özyurt-Sude Yayınları)