Kalp eğitimi, insan sarrafları olan gönüllülerin hasbî hizmetleri ile gerçekleşir. Kalp eğitimi, korku illetinden arınmış gönül erlerinin görevidir.
Bu görevi Diyanet İşleri Başkanlığı camiası içinde yapabilecek gönüllülerin olduğuna inanıyorum. Bu camianın bu görevi yapmama lüksü yoktur. Çünkü; “Siz Kitabı okuduğunuz halde, insanlara iyiliği emredip kendi nefislerinizi unutuyor musunuz? Aklınızı kullanmaz mısınız? (Bakara:2/44) hitabının muhatabıdırlar. Bakara suresindeki bu ayet açık, net ve kesin ilâhî beyandır. Kaçamağı yoktur.
Buna rağmen Diyanet İşleri Başkanlığı, özellikle Cuma günleri okuyup anlatmaları için “üç yüz altmış beş” konulu bir kitabı imamlara dağıtarak okumalarını öngörmüştür. İmamlar da Cuma vaazı olarak okuyorlar. Amma bu kitap cemaatin ilgisini çekmiyor. Oysa milletimiz geniş kapsamlı bilgilere hasret kalmış bekliyorlar. Onların, muhtaç oldukları bilgi ve uygulamaların öğretilmesini istiyorlar. Bekledikleri bilgileri onlara vermek başta Diyanet olmak üzere her alandaki sorumlunun birinci derecede yükümlülüğüdür. KALP eğitimi bunlardan biridir.
Eğer “kalplerin ancak zikir ile tatmin olmasını” inkâr edilemez gerçek olarak kabul ediyorsak bunun kaçamağı olamaz. Onun için de zikir ibadetini temel değer olarak öğreterek ve uygulayarak başlatmamız gerekmektedir. Bu ibadeti terk etmekle ne kadar kaybımız olduğunu fark etmeliyiz. Bu ayeti hocalarımızın birçoğunun zaman zaman ısrarla okuduklarına şahidiz. Amma uygulamalarına pek şahit olamıyoruz.
Bunu yapmadığımız takdirde, (Bakara:2/74) de beyan edildiği gibi kalpler kararıyor.
Taşlaşıyor ve taştan daha katılaşıyor. Bugün yaşadığımız hayatı hazırlıyor ve biz Müslümanları vesayete mahkûm ediyor. Bu tür kalpler fonksiyonlarını kaybediyor. Müslümanlar darmadağınık oluyorlar, tevhidde buluşma imkânına kavuşamıyorlar.
İnsanı değer kaybına sürükleyen kötü vasıflı kalplerin en tutarsız olanı münafık kalptir. Münafık kalp, zâlimdir ve çirkindir. Kalbi münafık olan insan da münafıktır.
Kalplerin kararması ve münafıklaşması, sosyal, itikadî ve iktisadî hayatın çöküşünün başlangıcıdır. İtikadın çöküşü ile toplumun dengeleri sarsılır. Dengelerin sarsılması ile de üst değerlerden başlamak üzere bütün değerler çürümeye başlarlar. Bugün ki İslam coğrafyasının manzarasına dönüşür. Kararmış ve münafıklarmış kalpleri olan toplum “halis din” dışında lokal dinler ihdas ederler. İlâhî yardım kesilir.
Hele bir bakar mısınız? Yüz milyonlarca Müslüman her yatsı namazından sonra اَنْتَ مَوْلٰینَا فَانْصُرْنَا عَلَى الْقَوْمِ الْكَافِرٖينَ okurlar. “Ey Rabbimiz, sen bizim mevlâmızsın. Kâfirlere karşı bize yardım eyle!” dua ederler. Mehmed Âkif bunları yüreğinin derinliklerinde yaşamış. Fas’ın Tunusun düşman işgalinden sonra Irak’ın paylaşımı sırasında yazdığı şiirinin iki mısraında: “Girmeden tefrika bir millete, düşman giremez; Toplu vurdukça yürekler, onu top sindiremez.” diyerek derdini dökmüş.
Ya bugün? Sayısı iki milyara ulaşmış Müslüman varken tavizsiz ölüme meydan okuyan Filistin kahramanları neden yeteri kadar desteklenmiyorlar. İşte bunun temelinde ve aslında kararan kalpler vardır. Münafık yürekler dertlenmiyorlar.
Kalpleri kararan ve katılaşanların dindarlıkları bile yapaydır, hiçbir fayda sağlamamaktadır. Kapsamlı, bilgi üstü ve tartışma ötesi bir kalp eğitimi almalıyız. Ancak o zaman Müslümanlar Allah’ın yardımına nail olacaklardır. “Allah size yardım ederse artık size galip gelecek yoktur. Sizi yardımsız bırakırsa ondan sonra size kim yardım edecek? Mü’minler yalnızca Allaha tevekkül ederler.” (Ali İmran:3/160)
Allah’a tevekkül ile Kalp eğitimi büyük fırsat!?
Esselamualeykum. İlhan Oral