Zarûret Hali Dışında
Söz ve mâna olarak Allah’ın kitabı olan Kur’ân’da yer alan temel kavramlardan biri de çoğulu ed-Dima’ olan ed-Dem’dir. Dem kelimesi ve çoğulu olan Dima’ Kur’ânde el takısıyla, izafetle ve mesfûh kelimesiyle yani akıcılıkla sıfatlanmış olarak kullanılır. (Örnek olarak bak. Bakara 173, 84; Enam 145…) Ed-Dem çağrışım yaptığımız mânada canlılar için hayatî madde anlamına ve akıcı niteliği olan kandır.
Tıbbın, her insanda diğer hayatî organlar gibi orijinal bir organ olan kanı gereğince keşfedemediği kanısındayız. İlim, son sözü söyleyemeyeceği için kana ilişkin çalışmalara devam edecektir, etmelidir de. Çünkü kişiye özgün bir organ olan ve organ naklinin sakıncılarını taşıyan kan naklinde yanlış kullanımın hayatî tehlike arz edebileceği bilinmektedir. Kan konusunda bilinmekte olan bazı bilgileri internet ortamında sağlayabileceğimiz için burada yetki sınırımızı aşarak bilgi aktarımı gereğini duymuyoruz.
Ed-Dem’in Kurân’da Kullanılışı
a.) Ed–Dem biri çoğul şekliyle ‘kurbanlarınızın kanları Allah’a ulaşmaz anlamına,’ bir diğeri ‘içtiğimiz sütün dışkı ile kan arasından çıkarıldığına’ işaretle tekil olarak iki yerde hayvan kanı anlamına kullanılır. (Hac 37, Nahl 66)
b.) Bir yerde de İsrail oğullarının nehirleri, kuyuları ve ev sularının kana dönüştürülmesi mânasına ceza kanı olarak zikredilir. (Araf 133) Yusuf kıssasında Yusuf’un gömleğine sürülen kan anlamına Demin Kezib yani yalancı kan şeklinde geçer. (Yusuf 18)
c.) Ed- Dem’in çoğulu olan ed-Dima’ ise Bakara 30 ve 84’de olmak üzere iki yerde de insan kanı anlamına kullanılır. Bu iki ayetteki kullanımı calibi dikkattir: çünkü “Yesfikü’d-Dima’ /kanları akıtacak ve “La tesfikûne Dimaeküm/kanlarınızı akıtmayız,” şekline insan öldürme manasına kullanılır. Bir diğer anlatımla ed-Dima’ yani kanlar, hayatlar/canlar mânasına istimal edilir. Bu âyetlerde öldürmenin aslında yaşam için hayatî olan kanın akıtılması ile gerçekleştirildiği açıklanmaktadır.
Ed-Dem ve ed-Dima’ın Peygamberimizin Hadislerinde Kullanılışı
Kendisine nisbet edilen hadislerde Aziz Peygamberimiz, ed-Dem ve ed-Dima’ kelimeleri/kavramlarını aşağıda sunulacak hadislerinde örneklendirileceği üzere insan hayatı – canı anlamına kullanmaktadır. Allah şanını artırsın o bir hadislerinde şöyle buyurur:
“Bütün Müslümanların tüm Müslümanlara ırzı, malı ve Demi/canı haramdır.” ( Müslim Bir 32)
Aziz Peygamberimiz Veda haçlarındaki hitabelerinden birinde de şöyle buyurdular:
“Dimaınız/canlarınız, mallarınız ve ırzlarınız dokunulmaz olup biribirinize haramdır.” (Buharî Hac 132)
Allah şanını artırsın Peygamberimiz tecavüzlere karşı canın korunması ile ilgili hadislerinde de şöyle buyurmuştur:
“Demini /canı korumaya çalışırken öldürülen kişi şehiddir.” (Tirmizî Diyet 21)
Buraya kadar verilen bilgiler giriş nitelikte olup verilecek bilgilerin önemine dikkat çekilmek içindir.
KUR’ÂN’DA KANIN HARAM KILINMASI
Açıklanan örneklerin dışında Rabbimiz Kur’an’da ikisi Mekkî ve ikisi de Medenî olan dört ayrı sûrede ve dört ayrı ayette; bir yerde dem kelimesini mesfûh kelimesi ile sıfatlayarak ve üç yerde ed-Dem şeklinde eliflamlı kullanarak kanı haram kılmıştır.
Rabbimiz kanı haram kılarken ed-Dem kelimesini kan cinsinin bütününü çağrıştıracak ve yemek içmek ve bir insana nakletmek gibi kullanımlarını içine alacak şekilde el takısıyla mutlak olarak kullanmaktadır. Yani Rabbimiz:
a.) Kanı insan kanı ve hayvan kanı olarak ayırmaksızın,
b.) Kişinin kendi kanı veya başkasının kanı ayırımına gitmeksizin
c.) Ve de kanın içilmesi, yenilmesi ve her hangi bir şekilde kullanılması şeklinde bir ayırım yapmaksızın haram kılmaktadır.
Rabbimizin kanı haram kıldığı dört ayetin yalnızca ilkinde yaptığı tek farklı açıklama yiyecek kişi için haram kılınan kanın akıcı kan oluşudur. (Enam 145) Peygamberimizin açıklamasına göre çok kanlı organlar olan dalak ve ciğerde oluşan kan akıcı nitelikte olmadığı için haram hükmü dışındadır.
Haram kılıcı âyetlerin indirildiği dönemde Kur’ân’ın ilk muhatapları olan müminler bu yasaklardan kanın yenilmesini anlamışlardır. Çünkü onlar hayvanı kestiğinde ana damarlardan aldıkları akıcı kanı ince bağırsaklara doldurup pişirerek yerlerdi. (Şevkânî, Enam 145)
Kanı Yasaklayıcı Âyetlerin Anlaşılamayış Sebebi
Bu yasaklayıcı âyetler gereğince anlaşılamadı, anlaşılamazdı da.
Dünya ölçeğinde tıp adamları yetiştiren Endülüs’teki çalışmaları bilmiyoruz. Bildiğimiz ilk kan nakli 1818 yılında İngiltere’de gerçekleştirildi. Kan tahlilleri yapılması daha sonradır. Bu konudaki çalışmalar ülkemizde ancak 1921’de başlatılabildi.. ( Geniş bilgi için bak. Tanju Atamer Kan Transfüzyonunun Tarihçesi ) Bu sebeple İslam bilginleri konu üzerinde gereğince inceleme yapamadı. Daha da acı olanı hâlâ daha yapılamayışıdır.
Sırasıyla İlgili Kur’ân Ayetleri
Enam 145:
“(Ey Peygamber!) Şu açıklamayı yap: “Bana vahyedilenlerde leş veya akan kan veya iğrenç bir şey olan domuz eti, veya üzerinde Allahtan başka bir ismin anıldığı günahkarca bir kurban dışında yiyecek kişi için yasak olan hiçbir şey görmüyorum. Ama kişi zaruret içindeyse -başkalarının haklarına saldırmadan ve zaruri ihtiyacını da aşmadan yemiş ise- (bilin ki) Rabbiniz çok bağışlayıcıdır, rahmet kaynağıdır. “[1]
Nahl 115
“Allah size sadece leşi, kanı, domuz etini ve Allah’tan başkasının adı anılarak boğazlanan hayvanı yasaklamıştır; fakat zaruret/zorunluluk durumuna düşen kimse, aşırı gitmek ve ihtiyacının ötesine geçmemek şartıyla bu yasaklamanın dışındadır; çünkü Allah, şüphesiz çok acıyan-esirgeyen gerçek bağışlayıcıdır.”
Bakara 173
“O, size yalnız leşi, kanı, domuz etini ve üzerinde Allah’ın adından başka bir adın anıldığı şeyi yasakladı. Ama kim onlara mecbur kalırsa -bir arzu ve iştah duymamak ve zaruri ihtiyacının üstüne çıkmamak şartıyla- günaha girmiş olmaz: çünkü, unutmayın, Allah çok bağışlayıcıdır, rahmet kaynağıdır.”
Mâide 3
“ Ölü eti, kan ve domuz eti ve üstünde Allahtan başkasının anıldığı hayvanlar ve boğulan, dövülerek öldürülen veya düşerek ölen veya derisi yüzülerek öldürülen veya vahşî bir hayvan tarafından parçalanan hayvanlar, canlı iken (bizzat) kestikleriniz hariç, size haram kılınıp yasaklanmıştır ve putperest sunaklarında kesilenler (de yasaktır). Kehanet yoluyla gelecekte sizi neyin beklediğini öğrenmeye çalışmanız da (yasaklanmıştır): Bu günahkarca bir davranıştır. Bugün hakikati inkara şartlanmış olanlar, sizin dininiz(i terk edeceğiniz)den artık ümitlerini tamamen kestiler: Öyleyse, onlardan korkmayın, yalnız Benden korkun!. Bugün dininizi sizin için kemale erdirdim, nimetlerimin tamamını size bahşettim ve İslam’ı sizin dininiz olarak belirledim.
Günaha eğilim göztermeksizin aşırı açlık içinde hayatî bir zaruret sonucu (yasak şeylere) sürüklenenlere gelince, bilin ki Allah çok bağışlayıcıdır, rahmet kaynağıdır.”
Âyetlerin Yorumu
Mealleri verilen bu dört ayetin ilki olan En’am 145’de kanın haramlığı için yiyecek kişi için ve kanın akıcı olması gibi iki şart koşuluyor. Bu ayetten sonra indirilen ve anlamlarını sunduğumuz üç âyette bu iki şart koşulmuyor. Kanın yenmesi dışında insana nakledilmesi şeklinde bir uygulama bilinmediğinden elif lamlı olarak ed-dem şeklinde gelen dem kelimesine En’am 145’de açıklanan yiyecek kişi için ve kanın akıcı olması şartlarını içeren kan manası veriliyor. Bu da mutlakın mukayyede hamli kuralına bağlanıyor.
Oysaki Enam 145, Kur’ânın ilk muhataplarınca bilinen bir uygulamaya işaret ediyor. Kan naklinin bilindiği ve yaygın olarak kullandığı dönemimizde böylesi bir kayıtlama doğru değildir.
En son nazil olan ve faizin bütün türlerini yasaklayan Bakara 279, hiçbir müctehid tarafından mesela faiz yemeyi ed’âfen mudafen yani kat kat yenilmesi şartına bağlayan ve kendisinden önce nazil olan Al-i İmran 130 ile takyit edilmemiştir. Alkollü içkileri yasaklayan Maide 90 da, yasaklığı bir tür zararın faydasından çok olması ilkesine bağlayan Bakara 219 ile kayıtlanmamıştır.
Kaldı ki Enam 145’deki iki şartı geçersiz kılmaya gerek yoktur. İndirilen son üç âyette kanın şartsız olarak haram kılınması ilave bir hüküm olarak gelmekte, kanın nakli uygulamasına de içine alacak şekilde anlam zenginliği kazanmaktadır.
Kur’ân Allah’ın Kitabıdır. O, indirildiği dönemden Kıyamet Günü’ne kadar gelecek bütün çağların yürürlükte kalacak kitabıdır. Onun bazı hükümlerinin bilimsel gelişmelerle daha iyi kavranacak olması ve yürürlük kazanması doğaldır.
Kanı haram kılan Allah, kan naklinin ancak gelecek asırlarda insanlığın gündemine geleceğini bildiği için, indirdiği bu konudaki hükmü geleceği de kuşatacak bir üslupta kan naklini de içine alacak şekilde mutlak ifadelerle belirlemiştir.
Zaruret Hali Kan Vermeyi ve Almayı Helâl Kılar
Asında bir organ olan kanın yenilmesi – içilmesi gibi nakli de haramdır. Dileyen Tahrimen mekruh da diyebilir. Ama kan nakli normal şartlar altında yapılamaz. Doğruları en iyi bilen Allah’tır.
Yapılamaz da Yaratan kan nakline ihtiyaç duyulacağını bildiği için, haram kılınanları mubah /helâl kılacak zarûret hali gibi bir istisna getirmiştir.
Şu mucizevi zuhura bakınız ki Yüce Allah rahmetinin bir yansıması olarak hayatın bütününe ve tüm alanlarına teşmil edilecek zaruret ilkesini yalnızca kanı haram kıldığı dört âyetin her birinde meşrulaştırmıştır.
Kısaca açıklamak gerekirse kan nakli açısından zaruret ilkesi, kişinin canını yitirme veya bir organını kaybetme tehlikesi ile karşılaşmasıdır. Bu durumda kişi ve tıp kurumu Kur’ânın da şart koştuğu üzere kan nakli dışında bir çare bulamazsa yalnızca ve sadece ihtiyaç ölçüsünde kan nakli yapabilir.
Bazı tıpçıların kan nakli zaten İslam’ın belirlediği can veya organ telefi gibi zaruret ilkesi çizgisinde yapılmaktadır görüşüne katılmıyoruz. Modern tıpta organ nakli, kanser tedavisi ve yan etkileri tespit edilmeksizin uygulanan aşılar dahil fiili durum dile getirildiği gibi masum değildir.
Kanın Önceden Depolanması
Burada ilk akla gelen kanın alıcısı ise de zarûret ilkesi vericiyi de içine alabilir.[2] Çünkü kişinin kendi canı veya organı gibi diğer insanların canı veya organı da korunmaya layıktır. Bu sebepledir ki Kur’ân dilinde bir insanın hayatını koruyup yaşamına sebep olmak, bütün insanlığın yaşamına vesile olmak gibi kutsaldır. (Maide 32) Kaldı ki Maide 2 ile Allah’a itaatte ve insanlara yardımcı olmada yardımlaşma ile de yükümlü kılınmışız.
Burada değinilmesi gereken önemli ve acil problem şudur: Zaruret halinde kullanılacak kanın ihtiyaç anında sağlanamayacağı varsayımı ile önceden depolanması da zaruret olarak görülebilir mi? Görülebilir denilse bile biz hastalık-mikrop taşıyıcı yani necis/pis olan kanın kan nakli yoluyla bulaşıcı hastalıkların yayılması türü sakıncalarından bütünüyle arındırılarak ve istismarı engellenerek depolanabileceği kuşkusunu taşıyor, kalıcı alternatif olacak yeni yollar bulunması gereğine inanıyoruz.
Bu arada hastalıkları tedavi edici olmaktan çok erteletici olan ve kullandığı ilaçların olumsuz yan etkileri olumlu yönlerinden daha çok olan çıkara odaklı modern tıbba metodik şüphe ile yaklaşılması gereğine dikkat çekmek istiyoruz.[3]
Kan Alım Satımı
Burada bir hususa daha değinme gereğini duyuyoruz. Alkollü içkiler ve domuz etinin alım satımının haram kılınması örneğinden hareketle kullanılması, içilmesi ve yenilmesi haram kılınan maddelerin ticareti de yasak olacağından kan alım satımı da helâl değildir. Nitekim Peygamberimiz Buharinin sahih rivayetine göre kan ücretini /alım satımını yasaklamıştır.[4] (Buharî Libas 86, Büyû’ 112; Ebû Dâvûd, “Büyûʿ”, 66) ) Ancak hayatî zaruret sebebiyle kan verilmesi gerekecek kişinin hakkının almak için rüşvet verecek kişi örneğinde olduğu gibi ihtiyacı olan kanı satın alması caiz görülebilir. [5]
SONUÇ
Kan nakli doğal durumlarda takviye amaçlı kullanılamaz. Ancak can veya hayatî bir organı yitirme olasılığı durumunda yani zaruret halinde, sadece ihtiyaç ölçüsünde kullanılabilir.
Zaruret hali olağan üstü bir durumdur. Rabbimizin zaruret halinde kan naklini onaylaması, bu ihtiyacın devam edeceğine bir işaret olarak algılanabileceği gibi, zaruret halinin oluşmaması için atılım yapılması gereğine bir işaret olarak da algılanabilir.
Peygamberimiz, “Allah ölümün ve yaşlanmanın dışında yarattığı her bir hastalığın şifasını yarattığını” bildirdiğine göre bizim kan nakli ihtiyacımızı giderecek atılımlar içine girmemiz gerekmektedir. (et-Tac 3/199; İ. Kayyım. Zadül-Mead F. fi İhtiyar-i Tabibil-Ehzek)
Bunun için:
a.) Kan nakli ihtiyacını gidermek veya en aza düşürmek,
b.) Kişinin kan ihtiyacını kendi vücudunda sağlamak,
c.) İhtiyaç anında kullanılmak üzere işinin kendi kanının hücrelerinden kan üretmek başta olmak üzere gerekecek bütün ilmî atılımları yapmak, Müslüman İş ve Tıp adamlarının acil görevleridir.
Allah’tan bağımsız olarak çalışan sömürücü tıbbı izleyerek kan naklinin kayıtsız şartsız devamına rıza göstermek Allah’ın ve bilinçli kullarının razı olacağı yol ve yöntem değildir. Sözü eş-Şâfi olan yaratanımıza bırakalım:
“ Rızamızı kazanmak için emirlerimiz ve yasaklarımız doğrultusunda çalışacakları, sevgimizi de kazandıracak başarı yollarımıza erdiririz. Şüphesiz Rabbiniz, yaptıklarını faydalı ve güzel yapmaya çalışanlarla beraberdir.” (Ankebût 69)
ALİ RIZA DEMİRCAN
[1] Kanı haram kılan dört ayetten ilk nazil olanı Mekkî Enam 145 kabul edilir. Bu ayette yer alan “yiyecek kişi için ” kaydı ile kanın “akıcı olması” kaydı esas kabul edilerek daha sonra nazil olan Mekkî Nahl 115, Medenî Bakara 173 ile Maide 3, Enam 145 ‘e göre anlaşılır. Oysaki bu yöntem Kur’ân ile örtüşmez. İçki, faiz ve kölelik-esaret ile ilgili ayetlerle de örneklendirileceği üzere hüküm vermede Mekkî âyetler değil daha sonra inen Medenî âyetler ölçü alınır. Bu sebeple Nahl 115, Bakara 173 ve Maide 3 nihaî hükmü temsil eder ayetler olarak değerlendirilebilir. Böylece nakilde kaçınılamaz olarak akıcı olan kana, kan naklini de de içine alacak şekilde anlam zenginliği kazandırılmış olur.
Burada “yiyecek kişi için” kaydını irdeleyerek kan nakline engel görülemeyeceğine değinilebilir. Ama insandan insana nakledilen kanın vücuttaki doğal koruyucu süreçlerden geçmediği için ağızdan alınacak kandan daha zararlı olduğu söylenebilir. Diyanet işleri Başkanlığının “Vücuda kan almak, beslenme, gıda alma kapsamına girdiği için orucu bozar.” fetvasındaki yaklaşımında görüleceği üzere kan alma da bir tür yemedir. Kaldı ki kanın bir insana naklinin haramlığı, onun iletken bir mikrop kaynağı yani habîs/pis olmasıyla da belgelendirilebilir. (Araf 157; Maide 100)
[2] Peygamberimizin Sünnet’inde yer alan Hacamat yoluyla kan aldırmak, habîs olan kanı vücuddan çıkarmaktır. Başkasınanakledilme üzere kan verme hacamat yoluyla kan aldırmaya benzetilemez.
[3] Uzun yıllar önce yazılarını takip ettiğim ünlü bir doktorumuzu yarım asırdır unutamadığım tavsiyesi şöyleydi: “Acil olarak kana ihtiyacınız olabileceğini düşünerek çevrenizden sigara içmeyen ve alkol almayan kişilerden size kan verebilecekleri belirleyin.” İnsanlarımızdan tertemiz kana sahip olanlar yüzde kaçtır. İnsan vücudunda gereğince tedavi edemediğimiz kanları, veren herkesten aldığımızda nasıl dezenfekte edebildiğimizi ve sağlık şartlarını uygun olarak koruyabildiğimizi düşünmeden edemiyorum. Amacımız fitne çıkarmak değil, sorgulamaksızın batı tıbbına kölelikten korunmaktır.
[4] Değinilmesi gereken bir nokta da şudur: Kur’ân-ı Kerîm’de akıcı kanın haram kılınması ve Peygamberimiz tarafından da ticaretinin yasaklanması sebebiyle olacak İslam bilginlerinin çok büyük çoğunluğu kanın necis/pis olduğu görüşündedirler. Hastalıkların önemli bir bölümü kan tahlilleriyle kanda belirlendiğine göre kanın necisliği, bir diğer Kur’ânî anlatımla habîsliği yani pisliği ortadadır ve İslam bilginlerinin görüşünü doğrulamaktadır.
Peygamberimizin er-Resûl olarak gönderilmesinin amacı da habîsleri haram kılmaktır. Şimdilik ilim adına ve zarureten onaylansa bile kan naklinin meşru bir işlem olamayacağı açıktır. (Bak Araf 157 ; Maide 100)
Kan necis/habîs olduğı idrar ve dışkı gibi avuç içi miktarını aşan kısmı namaza manidir. Bizce vücuda veya elbiseye bulaşan kanın sağlığa zararlı olup olmayacağı hususu bilim adamları tarafından araştırılmalıdır.
[5] Peygamberimizin, Medine’ye geldiklerinde hasta olan kişileri tedavi olmaları için devlet meralarına göndermesi ve kanın alım satımını yasaklaması sağlık hizmetlerinin ücretsiz olması ve de devlet tarafından üstlenilmesine bir işaret olarak algılanabilir.