Modern iktidar kurgusunda, düzen kaostan doğar.
Yakup Döğer
Hepimiz televizyon haberlerinde görmüş izlemişizdir. Gasp etmiş hırsızlık yapmış veya adam yaralamış, cinayete teşebbüs etmiş, dolandırıcılık yapmış şahıslar güvenlik güçleri tarafından yakalanır ve spiker suçlu hakkında izleyiciyi aydınlatmaya çalışır: “Şahsın suç dosyası çok kabarık, daha önceden de altmış-yetmiş kayıtlı suçu bulunmakta” diyerek bilgi verir. Ve hiç kimse “bu adam daha önceden bu kadar suç işledi ise nasıl böyle serbestçe dolaşabiliyor, yeni suçlar işleyebiliyor” diye sorgulamaz. Aklı başında olanlar, biraz düşünebilenler bu durumu sorgulamalı değil mi?
Peki, nasıl oluyor da onlarca suç işleyen şahıslar, işledikleri her suç yanına kâr kalarak yine suç işlemeye cesaret edebiliyor? İnsanların malına, canına, ırzına, namusuna, evlad-u iyaline kastedebiliyor? Nasıl oluyor da bir şahıs defalarca hırsızlık yaptığı, çalıp çırptığı, dolandırdığı halde elini kolunu sallayarak gezebiliyor? İşte bu sorulara sağlıklı cevaplar verebilmek için modern devlet mekanizmasının felsefi kurgusunu bilmek gerekmektedir.
Modern iktidar kurgusunda, düzen kaostan doğar. Yani egemen beşeri düzenin sağlıklı işleyebilmesi için, içtimai-sosyal hayatın sürekli şiddet ve kaosla, haşır neşir olması gerekir. Bu sebepten iktidar odakları toplum içinde, insanlar arasında şiddetin, kavganın, hırsızlığın, uyuşturucunun, fuhşun, cinayetlerin rahatça işlenebilmesini sağlar. Bunun için resmi ve gayri resmi olarak teşvik edici yolları açar.
Resmi olarak alkolü üretir, faizi kendisi kontrol eder, kumar sektörünü yönetir, yasalarla karı koca, evlat ebeveyn arasına girer, bireysel özgürlük söylemiyle vatandaşlarını yalnızlaştırır. Ruhsat vererek kerhaneler açar fuhşa teşvik eder, ekonomik şartları ağırlaştırır evliliği zorlaştırır. Kadın erkek ilişkilerini tabii seyrinden çıkararak, egoist merkezde yönetmeye çalışır. Gayri resmi olarak televizyon dizileri, filimler, çeşitli programlarla şiddeti körükler, teşvik eder. Özendirici senaryolar yazılır gösterime girer. Bütün bu olumsuzlukların altındaki esas saik modern devlet gücüdür. O ölümlü bir ilahtır ve kullarına böyle hükmeder. Bütün bu olumsuzlukları laik düşünceli hükümetler yaptığı gibi, muhafazakâr düşünceli hükümetlerde yapmaya mecburdur. Zira hükümetler devletin emrindeki marabalar hükmündedir.
Bir memleket düşünün ki, televizyonlarında gösterilen dizilerinde, devletin gücü hiç görülmesin. Senaryoda işlenen cinayet sahneleri, gündüz vakti uzun namlularla taranan mekânlar, öldürülen onlarca insan, tecavüze uğrayan kadınlar, alkolün uyuşturucunun ticaretinin rahatça yapıldığı sahneler… Ve bütün bunlar olurken yaşanan olaylara hiçbir güvenlik gücünün müdahale etmemesi, kötü niyetli insanları, “ne yaparsanız yapın sorun yok” düşüncesine itmektedir. İzlediğim bir televizyon dizisinin sadece bir bölümünün yarısında şehrin merkezinde otuz-kırk kişi öldürüldü, saatlerce silahlı çatışma oldu fakat bu zaman zarfında olaya hiçbir güvenlik gücü müdahale etmedi. Televizyon dizilerinin ve filmlerinin hepsinde bu türden sahneler mevcuttur.
Televizyon dizilerinde ve filmlerinde bir senaryo gereği işlenen bu kompozisyonların, gerçek hayatımızda da yaşanır olması, bedeni ve ruhi şiddetin bu denli toplumu kuşatması, modern devletin ise bu hayata bunca kayıtsız kalması acaba nedendir?
Bu soruların cevabı yukarıda da değindiğimiz gibi, Batı merkezli modern devlet felsefesinin kurucu paradigmasında bulunabilir. Zira modern devlet felsefesi, kaos teorisi üzerine kurulmuştur ve modern devlet kendi düzenini kaostan sağlanmaktadır. Bu devlet felsefesinde devletin omurgasını şiddet ve kaos oluşturur. Modern devlet felsefesinde, herkes herkesin düşmanıdır ve herkes herkesle savaşır. Modern devlet – iktidar, toplumda kaos ve şiddeti görünür kılacak mekanizmaları çalıştırır. Şiddet topluma hakim olur. İnsanlar tedirgin ve güvensizlik hissiyle hayata tutunmaya çalışır.
Herkes herkesin canına, malına, ırzına, aklına tecavüz eder. Bu olaylara sebep olacak bütün kapılar modern iktidar tarafından ardına kadar açılır. Kötülüklerin kamusallaşması sağlanır. Vatandaşlar huzursuzluk ortamında yaşamaya mahkûm edilir. Bu mahkûmiyet modern devletin varoluşunun tek dayanağıdır. Şiddet ve kaos yoksa, modern devlet beka sorunu yaşar. Bu sebepten yaşadığımız ülkede şiddetin ve kaosun toplumsallaşması, aynı kişinin onlarca kez suç işlese bile yine serbest kalıp suç işlemeye devam etmesi, uyuşturucunun, alkolün, fuhşun, kumarın, cinayetlerin önüne geçil(e)memesi, modern devletin kaos ve şiddete olan ihtiyacındandır. Devleti kimlerin yönettiği önemli değildir. Yönetenlerin kendilerine Müslümanım, Hıristiyan’ım demesinin, camiye ya da kiliseye gitmesinin bir önemi yoktur. Hükümetler modern devlet aygıtının yönetim erkidir. Devletin işlerini görürler, lakin devlet üzerinde tasarruf sahibi değildirler.
Yaşadığımız ülkede her saat başı izlediğimiz haber programlarında sürekli cinayet, fuhuş, uyuşturucu, katliam, kadın cinayetleri gibi izlediğimiz haberleri birde bu bakış açısıyla değerlendirmeliyiz. Biz Müslümanların yegane hedefi yeryüzüne Allah’ın dinini hakim kılmaktır. İşte bu sebepten ilk hedef Allah’ın dininin egemen olduğu topluluklar oluşturmanın, cemaat teşekkülüyle bir araya gelmenin çarelerini aramalıyız. Şunu unutmayalım ki, İslam sadece iman edenleri selamete çıkarmaz. İslam bütün insanlığın dönüp dolaşarak gelip çalacağı tek kapıdır. Bu kapıyı açmak bugünün sabikunlarının, muslihunlarının, muttakilerinin, muvahhidlerinin boynuna borçtur.