Bazan, içinde yaşadığımız olayların doğru açıklamasını yapmakta zorlanırız. Bunun sebebi, karşımıza çıkan olayın net ve kesin bilgilerle desteklenmemesidir. Böyle bir olay, hem bazı doğrular, hem de yanlışlıklar taşıdığı için, o olayı değerlendirmekte güçlük çekeriz.
Bugün, geçirmekte olduğumuz dönem, böyle bir dönem. Bu dönemin karakteri doğruları söylemek ve hatta doğruların yapılması yanında, yanlışların da uygulamada geçerli olup, devam etme özelliğini sürdürmesidir. Biz şimdiye kadar şu kuralı öğrenmiştik: “Doğrular söyleniyorsa, uygulamaya da geçer” Fakat, yıllardır söylenmekte olan bazı doğrular, nedense hayata bir türlü geçemiyor?.. Dolayısıyla, böyle bir durumda; doğruların değeri de kalmamış oluyor!.
İlim’de bir kaide var. “Teori uygulamaya geçmeden, ilmi bir kural olarak kabul edilmez.” Aynı şekilde, en iyi ahlak felsefesi bile uygulanmadığı müddetçe, bir değeri olmaz. Eğer sözlerle gerçekler, ortaya çıkabilmiş olsaydı, yüzlerce ahlak felsefesi, kitaplarındaki bilgiler, tozlu dayfaları içinde kalmazdı.
Siyaset Üzerine kararsızlıklar
Bu durum siyasette de aynıdır. Birçok güzel ve değerli kavram, çoğu zaman sözde kalıyor ve hayata geçmiyor. Din, ahlak ve gelenekler, konuşma ve vaadler halinde dillendiriliyor; fakat, uygulama alanına geçirilemiyor. Sanki bu toplumda müslüman kesim, bir azınlık grubu gibi kabul edilmekte.
Toplum sistemleri; bilgi, ahlak, inanç ve samimiyet gibi değerlerle kurulur ve onların sayesinde güçlü bir şekilde uygulanmaya devam eder. Eğer böyle olmasaydı; Sümer’lerden bu yana medeniyetler (Yunan,Roma, İslam, Osmanlı) en güçlerini kaybetmez, başarı ve parlaklığını muhafaza ederlerdi. Çünkü bu medeniyetlerin hepsi, maddi alanda dönemlerinin en gülü devletleri olmuşlardı.
Şimdilerde iktidarın büyük hastane, havaalanı, spor, kültür merkezi ve hatta harp sanayi alanındaki gelişmelerine bakıp, ahlak, kültür ve bilgi alanlarında geride kaldığımızı, iktidarın hatasına değil; iktidar dışı bazı sebeplere bağlayanlar var.
Acaba, bir siyasi hareket; önceliklerini hayatın maddi ihtiyaçlarını mı öne alarak varlığını ayakta tutabilir, yoksa; varlığını devam ettirecek kültürel ve sosyal politikalar sayesinde mi kendi devamlılığını sağlayabilir.? Sorulması gereken asıl soru bu. Tarih göstermiştir ki, toplumların gücü ve diriliği ahlaki ve manevi değer ve potansiyelleri sayesinde sürekli olabilmiştir. Lüksün, eğlencenin, gösterişin ve bolluğun olduğu toplumlarda gevşeme, tembellik, kendini beğenme ve kıskançlık gibi sosyal hastalıklar, onların dejenerasyonun yol açmıştır. Büyük sosyolog İbn Haldun, bu konuyu, çeşitli toplumlardaki gelişme ve değişme sistemi içerisinde açıklamıştır. Bu durum genel bir kaide olarak da açıklanabilir.
İşleri ve hedefleri lafta bırakmamak
Bütün bu örneklerden hareket ederek, atalarımızın belirttiği : “ kal (söz) ile değil, hal (davranış) ile..” hikmetli sözüyle işin gerçeğine tekrar dönmek durumundayız.
Toplum ve medeniyet adına yapılanları önem sırasına koyup, önemine göre puanlarsak. Daha sonra, yapılan ve yapılmayanların puanlarını toplayıp, kazançlı mı, yoksa kayıpta mı olduğumuzu öğrenebiliriz.
Duygu ve ideallerimiz, bize bazı hataları görmemizi engelleyebilir. Hatta, bazan yanlışları meşrulaştırma gibi bir tutuma da bizi yönlendirebilir. Bu yüzden, ideallerimizin penceresinden gerçekleri yorumlamayıp; gerçeklerin penceresinden ideallerimizin durumunu değerlendirmemiz lazım. Çünkü, hakikatler; gerçeklerin işlerlik kazanmasıyla ortaya çıkar. Diğeri ise, hayallerle avunmamızı sağlar.
Bunun yolu, bizim; günlük siyaset ve taraftarlık psikolojisiyle değil; fikir ve ahlak anlayışımızın çerçevesinden meselelere bakmamızla sağlanabilir. Ne karşı fikirlere bağnaz bir şekilde yaklaşmak, ne de kendi grubumuzu, hata ve eksikliklerden uzak görüp, kendimizi kandırmaya çalışmak, çözüm olmamaktadır. Sosyal sistem, bütün hedeflerin birleştiği bir alandır ve onun gerçekleşmesi, ancak siyaset ve iktisadın bir medeniyet çerçevesinden hareket etmesiyle sağlanabilmektedir.
Öncelikle kadim inanç değeri ve ahlaki tavrımızla, hadiseleri ele almak ve değerlendirmek durumundayız. Bunun dışındaki ölçüler, geçici ve yanıltıcı olacaktır. Şuurlu toplumlar, günübirlik olaylar ile değil; tarihi tecrübe ve inanç ölçüleri ile olaylara hüküm biçerler.
Prof. Dr. Sami Şener
Uluslararası Ceza Mahkemesi (UCM), Gazze'de işlenen savaş suçları nedeniyle İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu ve eski…
Bu video bize BELAM başlığı ile gönderildi. BEL’AM için Diyanet İslam Ansiklopedisine baktığımızda şu açıklamayı…
Seçilmiş Cumhurbaşkanımızın katıldığı merasimden sonra bir gurup teğmenin sonradan korsan yeminle Mustafa Kemal’in askerleriyiz diyerek…
İstanbul Büyükşehir Belediyesi (İBB) Meclisi’nde alınan kararla su fiyatlarına %17,5 zam yapıldı ve her ay…
İstanbul' da Şiddetli lodos, Marmara Bölgesi'nde deniz ulaşımını sekteye uğratmaya devam ediyor. İstanbul, Bursa ve…
Ebu Cehil deistti, diğer Mekkeli müşrikler de deistti, Allah’ın varlığına inanıyorlardı ama Hz. Muhammed’in Allah’ın…