Katılım Bankacılığının Ruhuna el-Fatiha mı?

Katılım Bankacılığının sermaye toplama, işletme ve kâr-zarar dağıtımı ve bölüşümü işlemlerine ilişkin olarak 18 Ekim 2018 tarihinde bir Yönetmelik yayımlandı(18 Ekim 2018 tarih ve 30569 sayılı R. Gazete). Bu yönetmelikle katılım bankacılığında yeni bir hesap türü uygulaması getirildi. Eski uygulamaya göre katılım bankaları, birikimi olanlara Özel Cari Hesap ve Katılma Hesabı adı altında iki tür hesap hizmeti sunuyorlardı. Özel cari hesaplar karşılıksız karz (borç) temelli olduğundan faiz söz konusu olmuyordu. Katılma hesapları ise Kâr-Zarar ortaklığı temelli idi; bu hesaplarda da hem teorik hem de hukuki olarak faizden söz edilmezdi.

Yönetmelikle getirilen yeni hesap türünün adı ise “Yatırım Vekâletine Dayalı Katılma Hesabı” şeklinde belirlenmiş. Bu hesapla katılım bankası para yatıran müşterisine (şimdilik sadece kamu kurumları, şirketler ve fonlar gibi tüzel kişilere) baştan belli bir “Tahmini Kâr Oranı” veriyor. Müşteriden aldığı parayı –teoride- tahmini kâr ve üstü bir getiri ile işletiyor, bu paradan ne kadar kâr yahut zarar ederse etsin, başta belirlenen tahmini kârı ve anaparayı hesap sahibine ödemekle yükümlü oluyor. İlgili yönetmeliğe göre, hesap sahibi normal katılma hesabından anapara ve getiri garantisi talebinde bulunamazken bu hesap türünde vadede hem anaparasını hem de başta kendisine vaat edilen tahmini orandaki kârını hukuken talep etme hakkına sahip; bankanın da bu meblağı ödeme yükümlülüğü var. Çünkü maddede şöyle deniyor: “Katılım fonu hesapları üzerinde hesap sahibinin talep hakkı ve katılım bankasının ödeme yükümlülüğü; özel cari hesaplarda yatırılan tutar, katılma hesaplarında ise vade sonunda geçerli birim hesap değeri kadardır. Yatırım vekâleti sözleşmesine dayalı katılma hesaplarında birim hesap değeri,yatırılan tutar ve tahmini kâr toplamı ile sınırlıdır. (md.6/4). Görüldüğü üzere hesap sahibi özel cari hesapta sadece yatırdığı parayı, normal katılma hesabında parasını çekmek istediği güne kadar kâr ve zarar dağıtımı sonucu havuzda kendi payında oluşan toplam meblağı talep hakkına sahipken, bu yeni hesap türünde yatırdığı miktar ve vaat edilen tahmini kâr miktarını talep etme, bankanın da bunu ödeme yükümlülüğü var. Yani hesap ana para ve getiri garantili faizli bir sözleşmeden ibarettir.

Katılım bankaları son yıllarda bu tür Vekalete dayalı fon işletim yöntemlerinde vaat ettikleri anapara ve getiriyi ödeyebilmek ve bunu teorik olarak izah edebilmek için sıklıkla uluslararası piyasalarda hayali metal alım satımından ibaret Teverruk yöntemine başvuruyorlar. Bu yöntemde Londra Metal Borsası veya başka kurumlara acentelik yapanlara belli komisyon ödenerek güya müşteri adına metal kontratı alınmakta, bu metal vadeli olarak bankaya satılmakta, bu yolla banka yatırımcısına anapara ve getiri garantili borçlanmakta ve nihayet kontrat tekrar borsada satılıp nakde çevrilmektedir. Tabi bunların iktasadi anlamda herhangi bir gerçekliği yoktur. Gerçek olan tek şey, İngiltere’deki brokerlara/acentelere belli oranda komisyon ödenerek alım satım görüntüsü altında hileli faizcilik yapılmasıdır. İşin acı tarafı, Allah’ın yasak kıldığı bir günahın yani faizciliğin yapılması ve bu durumun müslümanların dikkatinden kaçırılması için bile faizcilere komsiyon ödeniyor!!! Yukarıdaki hesap türü ancak bu hayali işlem olan Teverruk yoluyla işletilebilir ki bu da ne katılım bankacılığı ilkeleri ne de finansal piyasalardaki sistemik riskle mücadele ile bağdaşır. Şayet mevcut Teverruk uygulaması yasaklansa –ki mutlaka ve bir an önce bu adım atılmalıdır, aksi halde bu durum katılım bankacılığı açısından tehlike arz etmektedir- katılım bankalarının bahsedilen bu tür hesabı işletmeleri mümkün olmaz.

Bu kararın arkasında bir fıkhi görüş, fetva var mı bilemiyoruz. Ancak yakın dönemde Türkiye Katılım Bankaları Birliği bünyesinde bir Merkezi Fıkıh Danışma Kurulu oluşturuldu. Bu kurulun konuya ilişkin ne tür bir kararı olduğu merak konusu. Varsa bu kararın kamuoyu ile paylaşılması TKBB’nin görevidir. Çünkü Danışma Kurulu’nun oluşumu ile ilgili mevzuatta Kurul kararlarının kamuoyuna açık olacağı düzenlemesi vardır. Bu yapıldığı takdirde karardan ilgili tarafların, araştırmacıların istifadesi sağlanmış olacak, şayet sağlam bir zemini varsa spekülasyonların  önü kesilecektir. Şayet Kurul’a danışılmadı ya da Kurul kararına aykırı şekilde böyle bir adım atıldı ise o zaman Kurulun varlığı ve statüsünün sorgulanır hale gelmesi ması kaçınılmaz olacaktır.

Yönetmelikteki “Tahmini Kâr” ifadesi aslında faizin “kâr” kılıfına büründürülerek gözlerden kaçırılma cüretinden ibarettir. Burada aslında yapılmak istenen ve (tecrübenin gösterdiği üzere) yapılacak olan faizsiz çalıştığını ileri süren bir katılım bankasının müşterilerine önceden belli oranda faiz vaat edip sermaye toplaması ve günü geldiğinde sermaye ve faizini ödemesinden ibaret işlemdir. Düzenlemeci ve uygulayıcılar faizin adını değiştirmekle işin hallolacağını düşünmüş olmalılar. Oysa tarih boyunca bu tür yollara çokça tevessül edilmiş ancak faiz hiçbir zaman gözlerden saklanamamıştır; zira güneş balçıkla sıvanamadığı gibi mızrak da çuvala sığmaz. Olayın asıl acı ve ibret verici olan tarafı, İslam veya gayri müslim tarihinin hiçbir döneminde –fiilen veya hileli yollarla uygulanmış olsa dahi- faiz İslami olduğu ileri sürülerek yönetmelikle düzenlenme yoluna gidilmemiştir. Bu Yönetmelik İslam ve insanlık tarihinin faizi meşrulaştırma çabasının ilk ve inşallah son örneği olacaktır. Düzeltilmediği taktirde de hepimizin, özellikle de bunda doğrudan veya dolaylı katkısı olanlarımızın, alnında kara bir leke olarak kıyamete kadar kalacak, nesiller boyu bununla anılacağız.

Bu yönetmelikle birlikte Katılım bankacılığının köküne kibrit suyu dökülmüş ve Katılım bankalarının artık bundan böyle faizli çalıştıkları resmen ilan edilmiş olunmaktadır. Dolaysıyla bu yönetmeliğin ilanı tarihinden itibaren Yönetmelikteki hesap türünü uygulayan katılım bankalarının faizsiz olduğu şeklinde bir fetvanın verilme imkânı kalmamıştır. Vatandaş bu bankalara “para yatırabilir miyiz?” diye sorduğunda Yönetmelik zorunlu olarak vatandaşın önüne konulacak, ilgili yönetmelikle bu bankaların faizli olduğunun ilan edildiği söylenecektir. Kısacası 18 Ekim 2018, Türkiye Katılım Bankacılığının faizli bankacılığa dönüştüğünün resmen tescil edildiği tarihtir. Soru şu; bu cenazenin müsebbibi, imamı, taşıyıcısı ve “iyi bilirdik” diyecek olan cemaati kimlerdir? Mevtanın Ruhuna Fatiha’yı kim okuyacaktır?

Gelişen Olaylara İslami Bakışın Adresi

Recent Posts

  • Gündem

Yenidoğan Çetesi Çöktü: Sağlık Sistemini Sabote Edenlere Geçit Yok

Sağlık Bakanı Kemal Memişoğlu, kamuoyunda infial yaratan "yenidoğan çetesi" soruşturmasına ilişkin çarpıcı açıklamalarda bulundu. A…

13 saat ago
  • Gündem

IRKIMIZLA DEĞİL BARIŞIMIZLA SEVİNMELİYİZ

Ebu'l Fesile isimli sahabi şöyle anlatıyor: Hz. Peygamberin ırkçılığa karşı çıkması üzerine bir gün ona…

13 saat ago
  • Gündem

Lübnan’da İsrail Saldırıları: Can Kaybı 3 Bin 645’e Yükseldi

İsrail’in Lübnan’a yönelik saldırıları, bölgedeki gerilimi artırmaya devam ediyor. Lübnan Sağlık Bakanlığı, saldırılarda hayatını kaybedenlerin…

14 saat ago
  • Gündem

BORÇ VERENLER SADECE FAİZ Mİ İSTER?

Cenab  Şahabeddin “Akıl yaşta değil baştadır amma aklı da başa getiren yaştır,” der. Doğrudur. Çünkü…

15 saat ago
  • Ekonomi

MUCİZE ÜRÜN ZEYTİNYAĞI’NDA REKOR ÜRETİM

Dünyanın en büyük zeytinyağı üreticisi fiyatların yarı yarıya düşebileceğini bildirdi Geçen yıl dünyanın en büyük…

15 saat ago
  • Makale

DÜNYEVÎLEŞMENİN NERESİNDEYİZ?

Dünyevîleşme, sekülerizm kavramının Türkçe karşılığıdır. Her ne kadar  farklı tanımları yapılsa da dünyevîleşmeyi,  genel hatlarıyla…

15 saat ago