Hiç bir kifayeti olmadığı halde, sahip olduğu ilişkiler ağının bahtına gün çaldırması sayesinde, elde ettiği makam koltuğunda gerindi bir süre. Sonra sekreter hanıma seslendi: “Kahvemi alayım artık, afyonum patlamadı” Sekreter hanım çay ocağını aradı: “… Bey’e bir kahve, her zamanki gibi…” Bol köpüklü kahve geldi. Fincanın kenarındaki kuşlokumlarından aldı, bir adet de dışı çikolata kaplı bademi ağzına attı, çenesi oynadı, sonra kesik kesik yutkundu, ardından yüzüne damağındaki tatla mütenasip bir tebessüm yayıldı. Gözlerini kapattı, koltuğa yaslanıp derin bir nefes aldı, “ohh!” diye azat etti ciğerlerine dolan oda parfümü karışmış havayı.
Kurumdaki bir kaç arkadaşını aradı dâhili hatlardan. Bol kahkahalı lafazanlıklar yaptılar karşılıklı. Geçen hafta sonu aldığı, pahalı kot pantolondan, marka tişörtünden, spor ayakkabılarından ve bilmem ne derisi kemerinden söz etti uzun uzun arkadaşlarına. Sezon ürünlerinde indirim azdı, yüklü bir fiyata aldım dedi. “Hayat pahalı kanka, kriz var kriz” diye ekledi. Hafta sonu arkadaşları ile alışverişe gitmek üzere sözleşti. “Ben sizi alırım” diye sıkı sıkı tembihleyerek kapattı telefonu. Makam aracı ne güne duruyordu ki, bu onun en tabii hakkıydı. Çalıştığı kurum için ne kadar vazgeçilmez olduğunu düşündü. Hem bu makamda neleri göğüslemiyordu, kimleri memnun edebilmek için nelere katlanmıyordu ki, azdı bile kullandığı imkânlar!
Sol elinin işaret ve başparmaklarıyla, iki yanından dikkat ve nezaketle kavrayıp, sağ kolundaki, geçen ay aldığı, pahalı “marka” saatine baktı gururla; 10’a geliyordu. “Bu gün Cuma” diye geçirdi içinden. Google’a girip görsellerden uygun bir cuma mesajı buldu ve Whatsapp’tan bütün kişilerine yönlendirdi, cuma mesajı içeren görselini. Mesajı alan bir kaç kişi, Bey’imizin rikkati ve görselin içeriğindeki tenzir ve tedip karşısında insanlıklarından utandılar. Helal kazancın öneminden ve cumanın bereketinden söz ediyordu mesaj.
Başka bir kamu kurumundaki birim müdürü dostunu aradı bu arada. Uzunca bir mükâlemeden sonra esas konuya girdi: “Bizim halaoğlu oraya gelecek, işini hallediversinler, aşağıdaki salaklar uğraştırmasınlar adamı!” dedi. Konuşmaya karşılıklı gülüşmeler eşlik etti. “Hürmet bizden” diyerek telefonu kapattı. Sonra kendi kurumundan bir arkadaşını aradı. Kurumun “…… Koleji” ile yeni sezon için sözleşme yapıp yapmadığını sordu. Sözleşme yapılmıştı, kurumda çalışanların çocuklarına % 55 indirim sağlanacaktı. “Süper!”, dedi. “Bizim oğlan seneye ortaokula başlayacak, devlet okullarındaki o kopillerin arasına gönderemem” diye ekledi. Kıt kanaat geçinen bir esnafın verdiği burslarla ve kimi hocalarının bulup buluşturarak verdiği kıyafetlerle, devlet okulunda okuduğunu çoktan unutmuştu.
Yerinden kalktı, kurum içinde gezindi biraz. Yeni aldığı spor ayakkabıları granit zemine bastıkça gıcırdıyordu. Dikkatler üzerine odaklandıkça neşesi arttı. Göğsündeki marka armasını daha bir öne çıkarmaya gayret etti. Tüm dikkati orada toplandı. Bir an kendini o armanın dokunduğu sol göğsünden ibaret sandı neredeyse. Çalışanlara espriler patlattı, esprilerden cesaret alıp mukabele etmek isteyenlere kulak vermeden ilerledi.
Makamına gelip kuruldu tekrar. Biraz sonra, bir gurup arkadaşı ellerinde pasta ile girdiler odaya, heyecanı tavan yaptı. Pastayı tutan hanımefendi: “Sürpriiiz!” deyiverdi. Pasta masaya konuldu, mumlar yakıldı. Beyimiz mumları büyük bir sevinç ve huşu ile üfledi. Alkışlar ve “iyi ki doğdun” nidaları ona eşlik etti. Mini bir ayin gibi her şey usule uygun ve vecd içinde seyretti. İş arkadaşları onunla kucaklaşıp tebrik ettiler teker teker. Bir süre daha devam eden seremoninin ardından dağıldılar. Beyimiz, “doğmakla dünyaya ve bu insancıklara ne kadar iyilik etmiş oldum” havasından kurtulamadı bir süre. Ayakları yerden kesilmişti, tekrar zemine tenezzül edebilmek için olduğu yerde öylece bekledi, başında hülyalı rüzgârlar esti bir zaman.
Odada gezindi biraz, camdan dışarıya baktı, hava bulanıktı. Esen rüzgârın, karşı kaldırımda sıralan erik ağaçlarını erkence süsleyen bahtsız çiçekleri dökmekte olduğunu fark etmedi. Gri bulutların aceleleri varmış gibi kuzeyden güneye doğru hızla geçişini manasız bakışlarla seyretti bir zaman. Hafta sonu hangi mekânlara gitmeli acep, diye geçti zihninden. Sonra dönüp yerine oturdu. Yakınlarda yeni açıldığı söylenen bir mekânın telefonunu bulmak için bilgisayarının ekran koruyucusunu açtı. Google’i açarken ekranın kenarındaki haber akışı ilişti gözüne: Yeni Zelanda’da, Cuma namazı esnasında terör saldırısı olmuş, onlarca Müslüman katledilmiş onlarcası da yaralanmıştı. Haber sitelerini açtı hemen, detayları okudu ince ince, saldırının videosunu bir kaç kez izledi. Sonra telefonun internetinden videoyu bulup Whatsapp guruplarına attı. Bir kaç arkadaşını arayıp videonun detaylarına dair konuşmalar yaptı. Adeta bilgisayar oyunu gibiydi. “Vay şerefsiz vay!” diye ünledi. “Silahı da kendi de tam profesyonelmiş” diye ekledi.
Sonra Facebook hesabına giriş yaptı. Sayfasına bir göz attı. Bir kaç beğeni ve paylaşımdan sonra “Ne düşünüyorsun?” yazısının üzerine tıkladı. Ne düşünebilirdi ki? Olay belliydi. Birkaç kez derinden içini çekti. Kaşlarını çatıp kafasını sağa sola büktü bir kaç kez de. Mesaj kutusuna da bir hayli mesaj gelmişti. Doğum günüydü malum. Mesaj kutucuğu üzerinde 128 rakamını gördü. En çok da Suzan’ın ne yazdığını merak etti. “Neyse…” dedi. “Mesajlara Cuma’dan sonra tek tek bakar ve cevaplarım” diye düşündü. Sonra klavyenin tuşlarına yerleştirdi parmaklarını, lebalep maneviyat dolu olduğunu hissetti ve yazıverdi bir çırpıda: ” Kâfirler istemese de Allah nurunu tamamlayacaktır!”
Bütün sosyal medya hesaplarından benzer paylaşımlarda bulundu. Hadise ile ilgili beğendiği paylaşımları o da sayfasında paylaştı. Coştukça paylaştı, paylaştıkça coştu. Kabına sığmaz bir cengâver edası takındı bir vakit. Niğbolu’dan, Viyana önlerinden, Haçlı Seferleri’nden söz etti paylaşımlarında. Bu arada, odasına imza için giren alelade bir adamın selamını duymazlıktan geldi. “Şimdi sırası mıydı?” der gibi müstehzi bir tavır takındı. Vatandaşın yüzüne bakmadan elindeki evrakı alıp hızlıca imzalayarak tekrar uzattı. Araya giren imza işinin coşkunluğunu söndürdüğünü hissetti. Epey paylaşımda bulunmuştu zaten. İçini dökmüş ve görevini de yapmış olmanın rahatlığı içerisinde yerinden kalktı ve abdest alarak Cuma namazı için yola koyuldu.
Şaban ÇETİN
Gelişen Olaylara İslami Bakışın Adresi
Uluslararası Ceza Mahkemesi (UCM), Gazze'de işlenen savaş suçları nedeniyle İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu ve eski…
Bu video bize BELAM başlığı ile gönderildi. BEL’AM için Diyanet İslam Ansiklopedisine baktığımızda şu açıklamayı…
Seçilmiş Cumhurbaşkanımızın katıldığı merasimden sonra bir gurup teğmenin sonradan korsan yeminle Mustafa Kemal’in askerleriyiz diyerek…
İstanbul Büyükşehir Belediyesi (İBB) Meclisi’nde alınan kararla su fiyatlarına %17,5 zam yapıldı ve her ay…
İstanbul' da Şiddetli lodos, Marmara Bölgesi'nde deniz ulaşımını sekteye uğratmaya devam ediyor. İstanbul, Bursa ve…
Ebu Cehil deistti, diğer Mekkeli müşrikler de deistti, Allah’ın varlığına inanıyorlardı ama Hz. Muhammed’in Allah’ın…