İstanbul Halkı, Ekrem İmamoğlu Dedi
Yüksek Seçim Kurulu’nun (YSK) İstanbul için verdiği karar sonrasında dün İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanlığı seçimi yenilendi. Seçimde Millet İttifakı adayı Ekrem İmamoğlu, Cumhur İttifakı adayı Binali Yıldırım, Saadet Partisi adayı Necdet Gökçınar, Vatan Partisi adayı Mustafa İlker Yücel ve 17 bağımsız aday İBB başkanı olmak için yarıştı. ANKA Ajansı’nın geçtiği verilere göre sandıkların yüzde 100’ü açıldı. Ekrem İmamoğlu yüzde 54,20; Binali Yıldırım yüzde 44,90 oy aldı. Resmi olmayan sonuçlara göre seçimi önde götüren Ekrem İmamoğlu ile Binali Yıldırım arasındaki farkın 800 bin civarında olduğu belirtildi.
Kazanan İmamoğlu, Kaybeden Erdoğan Oldu. Ama Neden?
Resmi olmayan sonuçlara göre; rakibinden 800 bin civarında daha fazla oy alan Ekrem İmamoğlu, 31 Mart’a göre oyunu yaklaşık olarak 57 kat arttırdı. Bu şüphesiz İmamoğlu’nun müthiş bir başarısı ama aynı zamanda Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan ve açıkça destek verdiği Binali Yıldırım için büyük bir mağlubiyettir. Kaldı ki AK Parti’nin 31 Mart’ta birinci parti olarak çıktığı 14 ilçede, bu kez CHP birinci parti oldu. Bir başka ifadeyle eğer YSK, ilçe belediye başkanlığı seçimlerini de iptal etmiş olsaydı, bugün 28 ilçede CHP ve sadece 11 ilçede AKP kazanmış olacaktı. Cumhur İttifakı’nı oluşturan partilerin ve liderlerinin kendilerini ciddî bir öz eleştiriye tâbi tutmaları artık kaçınılmaz hâle gelmiştir.
Cumhur İttifakı’nın Adayı Binali Yıldırım Neden Kaybetti?
Binali Yıldırım, adaylık konusunda ta baştan beri isteksiz bir tavır sergiledi. Az bir farkla seçimi kaybetmişken, seçimde şaibe oluştu iddiasıyla seçim yenilendi ama şimdi o fark iyice açılmış oldu. Çünkü YSK’nın aldığı karar, halk nezdinde karşılık bulmadı ve oluşan mağduriyet iklimi, Yıldırım’ın aleyhine işledi. Canlı TV programına çıkma cesaretini gösteren Yıldırım, CHP’ye yakın olduğu bilinen bir moderatörü tercih etmesi, adeta kendi kalesine gol atılmasına baştan razı oldu. İstanbul seçimin sonuçları, son dönemlerde hükümetçe yapılan hataların bir faturasıdır.
Örneğin canlı programda da FETÖ konusu ele alındı ve burada her iki aday da FETÖ ile iltisaklıklarını reddetti. Ama şu bir gerçek ki, her iki adayın da geçmişte sonradan FETÖ olarak tanımlanan o yapı ile şu veya bu şekilde ilişkiler içindeydiler. Hangi siyasetçi, o yapıdan tamamen uzaktı ki? Ama ne var ki dolaylı olarak da olsa bu yapı ile ilişki içinde olanların derecesi Yıldırım’ın ağzından “Hıyanet/Ticaret/İbadet” şeklinde tasnif edildi ve “ibadet eden kesime dokunulmadı” iddiasında bulunuldu. Doğrusu bu yapı tarafından aldatılan binlerce saf mütedeyyin insan, OHAL döneminde KHK’ler ile mağdur edilmiştir. AK Parti’ye yakın duyarlı birçok yazar, gazeteci ve kanaat önderi dâhil, bu duruma işaret ettiği halde mağduriyetler giderilmemiştir. Bu şekilde ortaya çıkan kırgınlar ve küskünler, AK Parti’ye hiç oy verir mi?
Diğer taraftan seçime bir hafta kala “Öcalan Kardeşler” devlet televizyonlarında boy göstermeye başladı ve İmralı’dan gelen sürpriz bir mektup, sanki Cumhur İttifakı’na destek gibi algılandı. Daha dünün seçim kampanyası “Beka” üzerine kurgulanmış iken terörist başının HDP seçmenlerine yönelik “seçimde tarafsız kalın” çağrısı, özellikle ülkücü camia tarafından tepki ile karşılandı. Demirtaş’ın Millet İttifakı lehine açıklamaları karşısında AK Parti ve MHP blok halinde karşı atağa geçip CHP’lileri “teröristlik” ile suçlarken, bu mektup birçok muhafazakâr seçmenin kafasını iyice karıştırmıştır. Buna bağlı olarak aslında Cumhur İttifakı’na yakın olan küskün seçmenler ve özellikle MHP’liler, sandığa (yine) gitmediği gibi gidenler de oyunu Millet İttifakı adayı İmamoğlu’na vermiştir.
Yıldırım’ın konumunu zayıflatan başka bir olumsuz faktör ise AK Parti içinde “geçmişte Erdoğan’a yakın olan fakat şimdi ayrı kulvarda siyasî açılım peşinde olan “Gül/Davutoğlu/Babacan” ekibinin muhalif gibi bir tutum içine girmelidir. AK Parti’yi hedef alan yeni bir parti henüz kurulmamış ise de bu cenaha yakın olan seçmenler, herhalde oyunu Yıldırım’a vermemiştir.
Cumhur İttifakı’nın seçim konseptinin kendi içindeki tutarsızlığı da seçim yenilgisine yol açmıştır. Mesela Yıldırım, “Beka” sorunu yok deyip Diyarbakır’da “Kürdistan” ismini zikrederken, daha bundan birkaç hafta öncesinde bizzat Erdoğan, bunun tam tersini iddia etmiştir. 31 Mart seçim kampanyası sürecinde hiçbir ittifakta yer almadığı halde Saadet Partisi’ne yönelik özelikle İçişleri Bakanı Soylu tarafından dillendirilen ayrıştırıcı ve kutuplaştırıcı ifadeler, Milli Görüşçü seçmenleri Cumhur İttifakı’ndan daha da uzaklaşmasına yol açmıştır. Nitekim 23 Haziran seçiminde yine kendi adayı ile çıktığı halde Yıldırım, Saadetlilerin oyunu kazanmak için, özür dilemiş fakat bu da pek samimî bulunmamıştır. Kısacası AK Parti’nin kurumsal akıl ve hafızası, yanlış stratejiler ve ani zikzaklı dönüşümler yüzünden sarsıntıya uğramış ve bu da seçmenler tarafından farkına varılmıştır.
Millet İttifakı’nın Adayı Ekrem İmamoğlu Neden Kazandı?
Ekrem İmamoğlu, seçim kampanyasını kreş ve israf gibi sosyal konulara ağırlık verdiği halde klâsik sol popülist yaklaşımlarından farklı olarak dine duyarlı hassasiyetle kardeşlik ve sevgi temalarını ön plânda tutarak, milletin değerleriyle barışık bir aday olabileceğini samimî çıkışlarıyla ortaya koyabilmiştir. İmamoğlu’nun birçok kesimi kapsayacak şekilde kucaklayıcı açılımına dair oluşturduğu etkileri ile ilgili görüşlerimi 31 Mart seçiminden sonra yine bu sitede yapmıştım.
Ama İmamoğlu’na artı avantaj sağlayan asıl gelişme, 6 Mayıs’ta YSK tarafından alınan seçimi iptal kararı olmuştur. Bu izaha muhtaç karar, İstanbul seçmenleri tarafından anlaşılır ve makul bulunmamıştır. Bu karar, hukuk yoluyla seçimlere müdahale gibi algılandığı gibi haksız rekabete yol açabileceği endişesini doğurdu. Gayri ihtiyari olarak bir mağduriyet atmosferi oluşturulmuş ve bunu da İmamoğlu tek başına iyi bir şekilde değerlendirebilmiştir.
Türk halkı çoğu zaman vicdanlıdır ve haksızlıklara karşı tahammülü yoktur ve gerektiğinde partiler üstü bir tavırla tepkisini de gösterebilir. Zamanında nasıl ki İstanbul Halkı, bir şiir yüzünden hapse atılmış olan Erdoğan’a destek verdi ise şimdi de aynı tutarlılığını İmamoğlu için göstermiştir. AK Parti, oluşturulan bu mağduriyet algısını kırmakta başarılı olamamıştır. Ayrıca Öcalan da seçime karışıyor algısı da ters tepmiş ve İmamoğlu lehine işlemiştir.
Ezcümle
Daha önceki 31 Mart seçim yorumumda şöyle bir ifade kullanmışım: “İttifak modeli ile rayına oturtulmasını arzu ettiğiniz yeni bir sistem, sizi dilediğiniz yere değil, millî iradenin yönlendirdiği noktaya götürür.” Demokrasilerde milli iradenin üstünde bir güç yoktur. Cumhur İttifakı’nın stratejisi, Türk toplumunun millî değerleri ile CHP’nin Kemalist ideolojisi ile bağdaşmadığı ve yeni sistemde muhafazakâr seçmen kitlesinin sol meyilli bir adayı iktidara/Cumhurbaşkanlığına taşıyamayacağı varsayımına dayanmaktaydı. Sosyolojik anlamda bu teorinin çoktan geçmişe ait olduğu AK Partili uzmanlar tarafından herhalde farkına varılmadı.
CHP; Kemal Kılıçdaroğlu’nun başkanlığında milletin değerleriyle buluşmaya yönelik olarak çoktan bir değişim süreci yaşamaktadır. Mütedeyyin görünümlü İmamoğlu’nun tercih edilmesi, bu bağlamda Kılıçdaroğlu’nun en son hamlesi ve en akıllı yatırımı olmuştur. AK Parti, alt sistemi değiştirip yani parlamenter sistemden başkanlık sistemine geçişini sağlayıp üst sistem (Kapitalizm + Kemalizm) ile barışmaya yönelik adımlar atarken, CHP de milletin toplumsal değerleriyle kaynaşmaya yönelik samimî hamleler yapmaktadır.
Yarın AB’ye tam katılım için, AB müktesebatı gereğince anayasadan Kemalizm’in kaldırılmasını CHP teklif ederse hiç şaşırmam. AK Parti, üst sistemin reformasyonuna yönelik yeni girişimlerde bulunmadığı yani faizsiz bir ekonomi modeli geliştirmediği ve ideolojiden arındırılmış millî ve âdil bir devlet modeli oluşturmadığı müddetçe statükocu bir yapıya bürünecektir. Statükoculuk, kendini yenilememenin başka bir adıdır. Yeniliklere açık olamayan, bunun için cesaret gösteremeyen her yapı, tarihî misyonunu da tamamlamıştır.
Prof. Dr. Ali SEYYAR
Gelişen Olaylara İslami Bakışın Adresi