Birçok yazımda dile getirdiğim gibi, bu dinin doğru anlaşılıp, doğru yaşanmasının önünde iki sapma vardır. Bunlardan biri, ilkel hurafe ve bidat üreterek dine ilave yapanlar, Cübbeli ve saz arkadaşları; diğeri de ürettikleri çağdaş ve modern bidat ve hurafelerle dinde var olan bir takım hüküm ve inançları yok sayan iskontocular, Mustafa İ.oğlu ve avaneleri… İfrat ve tefrit kanatlarında yer alan bu iki grup, ümmetin yakasına yapışmış asrımızın en bürük fitnesidir.
Modern hurafeci tayfasından olan M. İ.oğlu, 19 Mayıs 2020 tarihinde attığı tweetinde; “Bu toprakların işgalden kurtuluşunda emeği geçen, başta Mustafa Kemal Atatürk ve silah arkadaşları olmak üzere, emeği geçen herkesi rahmet ve minnetle yâd ediyorum…”
Bu “rahmet” okuyuşunu da 20 Mayıs 2020 tarihindeki tweetinde şöyle gerekçelendiriyordu: “Birinin akıbet ve ahireti hakkında son söz Allah’a aittir. Her kim olursa olsun. “Allah’ın rahmeti her şeyi kuşatmıştır.” Bu her şeye, Atatürk ve siyasi muhalifleri de, onu benimseyenler de dâhildir. Kinini din edinen, dindar değil “dini dar” bir fanatiktir.” Son cümlesinde, aynaya bakıp tam kendini anlatmış. Başta Buhari olmak üzere bütün hadisçi ve geçmiş ulemanın ezici çoğunluğuna duyduğu kini, “din” edinerek saldırıp “dini darlık” yapma “fanatikliği”, tam da bu mahlûkun yaptığı en iyi iş.
Yahu bu arkadaş, geçmiş müktesebâtını inkâr etmediği İslamcı döneminde “Atatürk aleyhine yazı yazmaktan” hüküm giyip bir yıl Ankara Ulucanlar ceza evinde yatmamış mıydı? O zaman Kayseri’den bir grup arkadaşla hapishanede ziyaretine bile gitmiştik. Yoksa şimdi bu, boşu boşuna mı bir yılını hapiste geçirdi? Yani pisipisine Niyazi mi oldu? Bu gidişle yakında müteveffa Haydar Baş gibi “Atatürk, peygamber soyundan gelme bir seyittir. Sekiz yaşında hâfız olmuştur” derse şaşmayın. Uğruna hapis yattığı dün dediklerini bugün yalanlayan bu fırıldaktan başka ne beklenir?
Ben bu mahlûkla ilgili “Fikir fâhişesi” diyorum da bazı arkadaşlar bana kızıyor. Sâbiteleri olmayan, kırmızıçizgileri bulunmayan, rüzgârgülü gibi her tarafa dönen omurgasız sürüngen, antropologların kazılar neticesinde buldukları fosilleri “Kâinat ayetleri” diye üzerine atlayıp ispat edilmemiş teorileri “Mutlak doğru” gibi kabul ederek, onlarla Kur’an ayetlerini vuran ve Hz. Âdem’e baba bulan bu fırıldak adama “Fikir fâhişesi” denmezse ne denir? Lütfen adını siz koyun.
Geçmiş eserlerinde savunduğu İslamî anlayışı inkâr edip evirildiği yeni sapmalarından dolayı, başta birinci adamı Adnan İnanç hoca olmak üzere birçok sağduyu sahibi ilim ehli, etrafından ayrıldı. Tabanda da büyük kopuşlar oldu. Konferanslarında salonlar almazken şimdi kendisine salon da tahsis edilmemekte ve Akabe Vakfına bağlı dernek salonlarında ve tv kanallarında zehrini kusmaktadır. Üst düzey hocalarını ve tabanının kaymasını durduramadığından, yeni taraftar ve tribün oluşturmak için, galiba Kemalistlerden adam devşirme yoluna gitmektedir. Şu anda “Mustafa ne anlatıyorsa doğru İslam odur, senin terini yalarım hocam” diyen haşhâşilerine ve Ercüment Özkan’ın Hadis inkârcısı artıklarına, Kemalistleri de ilave ederek devşirmelerini çoğaltmış olacak.
Bu mahlûk kendini sıkça “Kur’an talebesi” olarak vasıflandırır. Lafzı Allah tarafından korunduğu için onu bozmaya gücü yetmediğinden, manasını tahrif edip çarpık yorumlar getirdiği Kur’an’a (!) inanmaya çağırır ve bunun dışındakileri “Uydurulmuş dinciler” olarak kabul eder. Bu “Kur’an talebesi(!)”, tahrif etmeden Kur’an’a yöneldiğinde “Allah’ın bak” dediği yerden olayları net görecektir. “Birinin akıbet ve ahireti hakkında son söz Allah’a aittir” demektedir, el-Hak doğrudur. Allah da, İslam düşmanlarını ve İslam’ı yürürlükten kaldıran ve koskoca ümmeti bir gecede cahil bırakan kâfirleri cehenneme koyacağını, onlara ahirette acımayacağını açıkça beyan ederek son sözünü söylemiştir. Bunlar Firavun’un izinden giden insanlardır. Yüce Allah Firavun’un hal ve istikbalini de şöyle açıklar: “Firavun’un kavmini ise kötü azap kuşatıverdi. Onlar sabah akşam o ateşe sokulurlar. Kıyametin kopacağı gün de: Firavun ailesini azabın en çetinine sokun (denilecek).” (40Mümin:45-46)
Rasûlullah (sav), amcası Ebû Talip için mağfiret dilemek istemiş bunun üzerine şu ayeti kerime inmiştir: “Ne peygambere, ne iman edenlere akraba bile olsalar cehennemlik oldukları iyice belli olduktan sonra müşriklere istiğfar etmek yoktur.” (9Tevbe:113).
Daha önce de Hz. İbrahim (as), babasının affı için Allah’a dua edeceğine dair babasına söz vermiş ve Allah’tan onun affını dilemişti. Fakat babasının Allah düşmanı olduğunu anlayınca dua etmeyi bıraktı. Şu ayet de onunla ilgilidir: “İbrahim’in babası için istiğfar etmesi de sırf ona vermiş olduğu bir sözden dolayı idi. Böyle iken onun bir Allah düşmanı olduğu kendisine açıklanınca o işten vazgeçti. Şüphesiz ki İbrahim, çok bağrı yanık, çok halim birisi idi.” (9Tevbe:114).
Allah ve Rasûlüne savaş açanlarla ilgili, bırakın sadece rahmet dilemeyi cenaze namazlarını kılmamayı ve mezarı başında bulunmamayı istemektedir Âlemlerin Rabbi: “Onlardan ölen hiçbirine asla namaz kılma ve kabrinin başında durma. Çünkü onlar Allah’ı ve Rasûlü’nü inkâr ettiler ve fasık olarak öldüler.” (9Tevbe:84). Bu mahlûk yakında anıtkabri ziyarete de başlarsa şaşırmayın.
Her fırsatta kendisinin “Kur’an talebesi” olduğunu söyleyen Mustafa İ.oğlu, İslam düşmanı Firavun kafalılarla ilgili bu denli açık hükümlere rağmen onlara rahmet okuyorsa bunu, cehaletinden değilse gaflet veya ihanetinden dolayı yapıyordur. Ya da bu ayetleri de Yahudileşerek tahrif edip manasını çarpıtıyordur. Çünkü “Hırsızlık eden erkek ve kadının, yaptıklarına karşılık bir ceza ve Allah’tan bir ibret olmak üzere ellerini kesin.” (5Maide:38) ayetindeki “Ellerini kesin” ifadesini “Bu onların ellerini kesmek değildir, çizik atmaktır ya da ‘hırsızın ellerini onların cebinden çekin’ anlamına gelir. On dört asır bu ayeti yanlış uygulamışlardır” diyen adam, ayrıca Allah ve Rasûlü’ne/onların düzenine harp ilan eden teröristlerin cezalandırılmaları ile ilgili Maide suresi 33. Ayetinin, hüküm ayeti değil, Firavun’un uyguladığı cezayı hikâye ettiğini söyleyerek çarpıtan mahlûk, her ayetle ilgili akla ziyan saptırıcı yorumlar yapabilir. Akıllarına pislik boca edilmiş modernist sapkınlar, tahriflerini hep böyle yaparlar. Böylelerine “Dinime dahleden, bari müselman olsa” denir.
Müslümanların yakasından düşmeyen ilkel hurafeci ve bidatçılardan Cübbeli de, Odatv’de yaptığı konuşmasında “Vatan kurtaran Atatürk’e nasıl düşman olacaksın” diye güzellemelerde bulunmuştu. “Yanmaz kefeni” ve “Nâlin-i şerif ve sümük-i şerif”iyle meşhur olan, namazda “Ancak sana ibadet eder, ancak senden yardım isteriz” diyen, uçakta giderken, uçak türbülansa girince “Yetiş yâ Abdülkadir Geylanî” diyerek ölülerden yardım isteyen ikiyüzlü ve konduğu dalın rengini alan bukalemun karakterli bu omurgasız da ayrı bir garabet. O malumu, ilama gerek var mı?
Görünürde bu iki grup birbirine amansız düşman gibi fakat ikisinin de İslam’a açtıkları yara, tamiri zor cinstendir. Yüce Allah, her iki ifrat ve tefritçi sapkınların şerrinden bu ümmeti emin kılsın. Kendi bâtılları üzerinde kaybolup gitsinler.
Musab SEYİTHAN