Ak Parti iktidarında yollar, barajlar ve hava alanları yapıldı. Amerika/PKK terörine karşı başarılar sağlandı. Gerekli yurtdışı operasyonlar yapıldı. Ama İslam hareket noktası kılınarak eğitimde, ekonomide ve hukukta devrimler yapılamadı. Hatta başlanamadı. Çünkü İslam’ı bilen ve onu hayata uyarlayacak yetişmiş kadrolar yoktu. Müslümanlarda İslamî bilgi, bilinç ve demokratik talep yoktu. Üstelik İslamî ölçülere güven bağlamında iman zaafı içindeyiz.
Bizim Laiklerimiz de İslam’ın Cahilidir
Bir millet nasıl ise yönetimleri de öyle olur. Sonuçta bizim yetersizliğimiz sebebiyle son yirmi yıldır Kemalizm -fire verdiyse de- iktidarını korudu ve sürdürüyor.
Bizim laiklerimiz İslam’ı bilmedikleri, demokrasiyi içselleştiremedikleri ve toplum iktidarını ve ekonomik kaynaklarını bir ölçüde yitirdikleri için Ülkemizin İslam’a yöneldiğini sanıyorlar. Ya da iktidarı yıpratmak için inadına yalana baş vurup gavurluğa soyunuyorlar.
İslam’ın Önündeki En Büyük Engel Müslümanlardır
Okuyucularım bu vadide yazılar yazdığımı bilirler. Ama son günlerde yeniden şahidi olduğum bir olay, bana bildiğim bir hakikati pekiştirdi yani üniversite hocalarımız yanısıra Diyanet hocalarımızın bile iman bunalımı yaşadıklarını gösterdi. İslam’ın önündeki en büyük engelin Müslümanlar olduğunu bir daha anladım.
Babamın Hanımları
Rahmetli babacığımın iki hanımımı vardı. Annem bilgi fakiriydi ama inandığı kişilerce dile getirilen hakikatlere derin bir teslimiyeti vardı. Eşi olarak babama üvey annem varis oldu. Uygulanmasını arzu ederek miras taksimi ile ilgili Kur’ânî bilgileri aktardığımda üvey annem “ o anlattığın hükümler çok gerilerde kaldı,” deyiverdi.
Üvey annem kadınlara mirastan pay verilmeyen gelenekten gelen biri olarak kadınların bir güvencesi olmadığını görüyordu. Üstelik İslam adına kadınlara nispetle iki katı pay verilmesini istediğimiz erkek kardeşlerin kız kardeşlerine hiç miras vermek istemediğini ve muhtaçken bile onlara sahip çıkmadığını da biliyordu.
Üvey annemin söyledikleri zahirde kâfirlik idiyse de onu yadırgamadım, çünkü İslam uygulanmıyordu ve o da İslam’ın cahiliydi ama şimdilerde onu daha bir mazur görebiliyorum.
Kur’ân Alimi Kardeşin Anlattıkları
Yıllardan beridir tanıdığım Kur’ân alimi dostum, bir iki ay önce dedesinin vefat ettiğini söyledi ve şöylece devam etti:
Emekli müftü olan babasının halalarıyla yaptığı miras paylaşımı uzun sürünce bir aile toplantısında durumu sorar ve bu arada Allah’ın Nisa sûresinin 11 ve 12. ayetlerindeki miras hükümlerini de özetler.
Geleneksel fıkha bağlılığıyla övünen babası, bu hatırlatmalar üzerine tıpkı benim üvey annem gibi “o hükümlerin geçmişte kaldığını ve günümüzde uygalanamayacağını” söylemez mi?
Dostumuz, annesi ve kardeşleri arasında suçlu ve kadın karşıtı durumuna düşürülür.
İslam Bütünlüğü İçinde Adaleti Temsil Eder
İslam bir bütündür. İtikadî, ictimaî, iktisadî ve hukukî kurallarıyla bir bütün halinde uygulanamadığı bir toplumda, İslam’ın miras hükümlerinin eşitlik gibi adaleti de sağlayamayacağı söylenebilir. Kadına ön tazminat olarak mehir verilmeyen, üstelik ailenin nafakasının karı koca tarafından müştereken çalışılarak karşılandığı ve de ana babaya mirastan pay verilmediği laik bir toplumda –İslamî bir düzen oluşturuluncaya kadar– Kur’ânî miras hükümlerinin ertelenebileceği de konuşulabilir. Ama bütün bunlara değinilmeden İslamî hükümler için “ onlar geride kaldı, uygulanamaz ” denilmesi, Allah’a cahillik ve acizlik isnadı olarak tam bir kâfirliktir. Ebedi Cehennemlik bir suçtur/günahtır.
Bu gibi muvazzaf veya emekli din görevlileri kâfirliğin içine girip çıkmıyorlar mı? Bu gibiler, “Kurân Muhammed’in sözleridir” diyen ve Kur’ân’ın hayata yön veren hükümlerinin lafzi anlamlarıyla anlaşılamayacağını, dolayısıyla uygulanamayacağını söyleyen tarihselciler ve modernist ilahiyatçılardan daha şerli değil mi?
Daha da acı olanı, İslam’ı öğrenip öğretmeleri için Allah’ın laik düzen içinde bile rızıklandırdığı bu tiplerin yani İslamî hükümlerin geçmişte kaldığını ve günümüzde uygalanamayacağını dile getiren kişilerin Diyanet ve İlahiyat camiasında öyle beş on kişiden ibaret olmayışlarıdır. Böylesi açık bir çöküş içinde olmasalar da, dillerini ve kalemlerini “küfre rıza” anlamına gelecek şekilde kilitleyenler ise çoğunluktadır.
Hakkı Söylemek Radikallik mi?
Önemli bir sivil işveren örgütümüzün başkanı bana şöyle demişti:
Anayasadan yasalara, eğitimden ekonomiye ve medyamıza kadar İslam’ın dışlanmışlığına verebileceğimiz örnekler çok da, zaman zaman ağladığım hal-i pür melalimize ağlayışımı sürdürsem de ağlatamayacağım için biz bu kadarla yetinelim. Dile getirmemiz gerekeni, – kısmen de olsa bizler gibi sorumlu olan- Recep Tayyip kardeşimizi de fazlaca üzmeden söyleyelim:
Not: Bu makaleden başta bu satırların yazarı Ali Rıza Demircan olmak üzere istisnasız hepimiz kendimize sorumluluk payı çıkarmalıyız.
Allah razı olsun hocam. Gönüllerimize tercüman oldunuz.
Hocam Allah razı olsun düşüncelerime tercüman bir yazı yazmışsınız