Allah, insanlara akıl vererek onları diğer varlıklar arasında üstün bir derecede yaratmıştır. İnsanlar, akıl denilen nimeti kullanarak dünyayı imar ve idare etmekte, onun çeşitli nimetlerinden yararlanmaktadır. Ancak akıl, her zaman doğruyu yakalayamamaktadır, bazen nefsin etkisinde kalmakta ve görevini gerektiği şekilde yerine getirememektedir. Allah, insanı nefsin etkisinden kurtarmak, akla doğru yolu göstermek için her dönemde her topluma peygamberler göndermiş, onlar vasıtasıyla kutsal kitaplar indirmiştir. Son olarak Hz. Muhammed peygamber olarak gönderilmiş ve kutsal kitap olarak Kur’an-ı Kerim indirilmiştir. Akıllarını Kur’an ilkeleri doğrultusunda kullanarak sosyal hayattaki insani görevlerini yerine getiren kişiler, meleklerden daha üstün bir dereceye yükselirler. İnsani görevlerini bilinçli bir şekilde yerine getirmeyen, nefislerine, keselerine ve şehevi duygularına tabi olanlar, hayvanlardan daha aşağı bir dereceye düşerler. Allah’ın yaratmış olduğu varlıklar arasında üstün bir dereceye yükselmek için, her konuda Allah’ı dinlemek, aklını o yolda kullanmak ve görevlerini o istikamette bilinçli bir şekilde yerine getirmek gerekir.
Kelime olarak “İslam”, tüm insanlara barış, güven huzur, saadet ve mutluluğun sağlanması demektir. Bunun sağlanması için, bütün insanların tabii haklarınınve manevi değerlerinin korunması icap eder. Nitekim Allah, Kur’an’da şöyle buyurmaktadır:
وَلاَ تَسُبُّواْ الَّذِينَ يَدْعُونَ مِن دُونِ اللّهِ فَيَسُبُّواْ اللّهَ عَدْواً بِغَيْرِ عِلْمٍ كَذَلِكَ زَيَّنَّا لِكُلِّ أُمَّةٍ عَمَلَهُمْ ثُمَّ إِلَى رَبِّهِم مَّرْجِعُهُمْ فَيُنَبِّئُهُم بِمَا كَانُواْ يَعْمَلُونَ
“Allah’tan başkasına tapanlara sövmeyiniz. Sonra onlar da cahillikle ileri giderek Allah’a sövmesinler. Böylece her ümmete işini güzel gösterdik. Sonra onların dönüşleri rablerinedir. O, onlara işlediklerini haber verecektir.”[1]
Bu ayette haber verildiğine göre Allah’a inanmayan ve ona tapmayan kişilere veya onların kutsal kabul edip taptıkları şeylere sövmemek gerekir. Siz onlara söverseniz, onlar da gazaba gelip sizin Allah’ınıza sövecekler.[2] Ona göre bizim gibi inanmayan insanlara veya onların kutsal kabul ettikleri şeylere sövmemiz, onlara hakarette bulunmamız, herhangi bir şekilde onları aşağılayıp incitmemiz Kur’an-ı Kerim tarafından bu şekilde yasaklanmaktadır. Çünkü biz onları şu veya bu şekilde incittiğimiz zaman, onlar da bizim taptığımız Allah’a söveceklerdir. Böyle bir durumda biz, onların kutsalımıza sövmelerine sebep olmuş oluyoruz. Bununla beraber, bizim kutsal kabul ettiğimiz şeyler bizim için nasıl değerli ise, başkalarının kutsal kabul ettikleri şeyler de onlar için aynı derecede değerlidir. Bunu genel olarak kabul etmemiz icap etmektedir. Akıl da, ilahi emirler de bunu bu şekilde kabul etmektedir.
Ayrıca bu ayette haber verildiği gibi her insan ve dolayısıyla her toplum, kendi din, dil, tarih, örf, adet, gelenek gibi unsurlardan oluşan kültürel değerlerini sevmektedir. Herhangi bir insan, başkalarının bu gibi değerlerini benimsemeye bilir. Biz, kendimize ait bu gibi değerlerimizi seviyoruz ve değerli kabul ediyoruz. Hiç şüphesiz başkaları da aynı şekilde kendilerine ait değerleri severler. Biz, kendi maddi ve manevi değerlerimizin korunmasını arzu ettiğimiz, herhangi bir şekilde rencide edilmesini istemediğimiz gibi, beğenmesek bile, her şeye rağmen başkalarına ait maddi ve manevi değerleri kabul edip onlara da gerekli hakkı tanımalıyız. Biz, başkalarını dinleri, dilleri, kimlikleri, tarihleri, örf, adet ve gelenekleri nedeniyle sorgulayamayız. Çünkü Allah, tüm insanları ahiret gününde yaptıkları şeylerden dolayı sorguya çekecek onların hesabını görecektir. İnsan olarak başkalarını inançları veya yaptıklarından dolayı sorguya çekme hak ve yetkisine sahip değiliz. Bu sorgulama, Allah’ın elinde olan bir şeydir. Allah’ın iradesi her şeyin üstündedir. Bu ayette bildirildiğine gör Allah, insanlara hür iradelerine göre hareket etme ve yaşama hakkını tanımaktadır. Unutmamak gerekir ki “En sefil hayat, başkalarının arzusuna bağlı olarak yaşamaktır.”[3]
Her insan, kendi hür iradesine bağlı olarak yaşama hak ve hürriyetine sahiptir. Ancak Allah, insanları iradeleri ile yaptıkları şeylerden dolayı sorgulayacaktır. Dolayısı ile empati kurarak tüm insanları kendimiz gibi kabul ederek onların kültürlerine, maddi manevi tüm değerlerine saygılı olmamız, onlara hakarette bulunmamamız ve onları incitmememiz icap eder. Her insan, içinden gelen çeşitli arzularından birini cazip görür ve onu diğerlerine tercih eder. Allah’ın mutlak adaleti olan sünnetullah’ın gereği olarak, insanların iradelerine hak ve hürriyet tanımak gerekir. Bu şekilde insanların kültürel anlayışları gelişip oluşur.
Hz. Muhammed (sav.) bir hadiste şöyle buyurmuştur: “Bir insanın kendi anne babasına sövmesi, büyük günahlardandır.” Yanında bulunanlar, “Ya Resûlallah! İnsan kendi anne babasına söver mi?” diye sormuşlar. O, “Evet! İnsan başkalarının anne babasına söverse, onlar da onun anne babasına söverler. Dolayısı ile o kişi, kendi anne babasına sövmüş olur.”[4]
Tabii haklar, tüm insanların mal, can, nesil, inanç, fikir düşünce ve genel olarak kültürleridir. İnsanların bu tür maddi ve manevi değerleri, onlar için kutsaldır, korunmaları icap eder. Bunun yolu da genel olarak evrensel hak ve adaletten geçer. Akıl bunu böyle kabul eder ve ilahi emirler bunu böyle emreder.
Herkese selam, saygı ve hürmetler!
Anahtar kelimeler: Kur’an, akıl, insan, irade, değerler.
NURETTİN TURGAY
MİRATHABER.COM -YOUTUBE-
YAZARIN DİĞER YAZILARINA ULAŞMAK İÇİN BURAYA TIKLAYINIZ
[1] el-En’âm 6/108.
[2] el-Mâverdî, en-Nüketü ve’l-Uyûnu, II, 155.
[3] Başgil, Din ve Laiklik, s.17.
[4] Ebû Dâvûd, Edeb, 127, hadis no: 5141; Muhammed b. Allân, Delilu’l-Falihin, Daru’l-Fikr, Beyrut tsz., II,