İnsanın kendine odaklanması, dünyada nasıl bir hayat yaşamasına ait düşünceler içine girmesine sebep olur. Aksi halde, başka etki gücüne girer ve kendisi ile yapacağı işler arasında güçlü olmayan ve anlamsız bir bağlantı kurulur.
Düşünme, insan tutum ve davranışlarının kendini yüceltecek ve başkalarına yardım ve iyilik edecek medeni bir seviyeye çıkmasına yol açar. Çünkü akıl, yapılan işlerin doğru olup olmadığını dair bir değerlendirme yaparak olayları sistemleştirir.
İnsanın hayat felsefesi, iyi ve olgunlaşmış ahlaki duyguların varlığı ile gerçekleşir. Hayat felsefesi konusu etrafında düşünmek ve bu eylemi değerler üzerine oturtmaya çalışmak, insanı daha kalıcı ve önemli meseleler ile karşı karşıya getirir.
Bu özellikler, sadece bu gibi iyi ve köklü nitelikleri kabul etmek ve tasdik etmekle gerçekleşmez. Onların hayata uygulanması ve fonksiyon görmesi ile etkinleşir. İnsan, inandığı ve önem verdiği konular üzerine çabalarını yoğunlaştırır ve onların gerçekleşmesine çalışır.
Güzel ve yüce duyguların bir aşk ve heyecan ile gerçekleşmesi, onların sahiplenilmesi ve ihtiyaçlara cevap veren niteliği sebebiyledir. İnsan, onları kendinden bir parça gibi görmüş ve tabii bir şekilde kaynaşmıştır. İşte düşünce ve eylemin birlikteliği, aslında her ikisi arasındaki güçlü bağların önemi ve varlığı ile manalı hale gelir.
Dünyadaki her şeyin insan için yaratılmış olması, onun bu yaratıklara tabi olmak ve onlar için kendini kişiliğini küçültmek değil, onların üzerinde gerçekleri idrak etme ve hayatının amacı doğrultusunda yönetmek rolü ile sorumlu olduğunu ortaya koyar.
İnsan, böylece varlık sebebinin hakikatine uygun hareket etme noktasına gelmiş olur. Kendisi ve eşyalar alemi olan dünya ile hakikat alemi arasındaki ayırımı farkederek, hem kendini anlamlandıracak bir dünyayı hem de, kendi derin varlığının gerçeğine ulaşmış olur.
Kendini bilmek ve anlamak bir irade ve ideal misyona sahip olmak ile ilgili bir idrak’tir. Böyle bir idrak, kişiyi daha önemli ve derin meselelere yönelmesine yol açar. Bütün ideoloji ve felsefeler, insanın iradesini etkilemek ve onu, kendi gerçekleri ile yüzyüze gelmekten uzaklaştırmak isteyen klişeci düşüncelerdir.
İşte böyle bir yönelişin sonunda büyük bir anlayış ve kavrayış tasavvuru ortaya çıkar. Bu noktadan sonra, insanın yüklendiği büyük meseleler ve bu meselelere ait derin yorumlama ve hassasiyetler kendini gösterir.
Günümüzde medya ve diğer etkili vasıtalara hükmedenler, insanın kendi başına kalmaması ve hayatındaki önemli meseleleri idrak etmemesi için onun dimağına bazı gereksiz ve sahte hedefler empoze ederek, insanın eşyaların dünyasında kendini keşfetmemesi için azami gayret göstermektedir.
Halbuki insan, meselesi olan ve hayatta önemli işler başararak hem kendi varlığının gereğini yerine getirmek ve hem de çevresindeki insanları daha iyi ve doğru bir yaşama felsefesine yöneltmek gibi çok önemli gayeler içinde hareket etmek durumundadır.
İnsanın ruhi ve ahlaki yapısı, onun sadece teknik ve ekonomik faaliyetler ile mutlu olamayacağını ve hayatına anlam katamayacağın bütün din ve ahlak sistemleri söylemiştir. Buna rağmen, onun gerçek dünyasından uzaklaştırıcı tutum ve yönlendirmeler, insanı mutsuz ve gayesiz bir şekilde yaşamasına ve kendi özgün varlığını yıpratıcı pozisyonlara girmesine yol açmaktadır. Dolayısıyla insanın kendisini tanıması ve bu doğrultuda hareket etmesi onu çok daha huzurlu ve anlamlı bir dünyaya ulaştıracaktır.
Gelişen Olaylara İslami Bakışın Adresi