Türkiye Barolar Birliği (TBB), Filistin’e destek mitinginde Tevhid bayrağı açılmasıyla ilgili olarak açıklama yaptı:
TBB’nin yaptığı 03 Ocak 2024 tarihli açıklamaya geçmeden önce bir hatıramızı nakledelim:
Deist olmadığına değil ama ateist olmadığına tanıklık edebileceğim Mehmet Ali Birant’ın 32. Gün programına katılmıştım.
Program içinde mi, yoksa kuliste mi hatırlamıyorum. Bazı uygulamalardan müşteki olduğumda, bana AK Parti için, “İslâmcı bir parti iktidarda, niçin taleplerinizi gerçekleştirmiyorsunuz? ” deyince ona şöyle demiştim:
– Türkiye’de Anayasal düzen mi değişti; Ordu mu, Üniversiteler mi değişime uğradı?. Yargı ve yasalar mı yeniden yapılandı?
Medyada değişim/gelişim görebiliyor musunuz?
AK Parti yöneticilileri kişisel hayatlarında ülke ortalamasına göre dindar olabilir ama hepsi bu kadar. Toplumu İslâm’a yöneltmek için onlarda ne bilgi, ne kadro ve ne de amaç var. Bunun böyle olduğunu siz de biliyorsunuz da böylece beni mi işletiyorsunuz?
Aynı sözleri, açıklamalarından sonra TBB kadrosuna söylemek isterdim…
Genelde her laik kişi deisttir. Deistler hayatı konumlandıramadıkları ve de amaçlandıramadıkları için anlatılacakları anlama ve kabule yatkın değildirler ama deneyelim.
“Filistin halkıyla dayanışmak ve soykırıma varan saldırılara tepki göstermek için yapılan bir mitingde bir kesimin açık hilafet ve şeriat çağrısı yapmasının ifade özgürlüğü kapsamında görmezden gelinmesi kabul edilemez.”
Mitinge yüzbinleri aşkın insan katıldı. ‘Bir kesim’ ifadesinden en az üç beş bin kişi anlaşılır. Hilafet ve şeriat çağrısını yapan kimler?
Ortada üç beş kişi bile yok. Ayrıca keşke bilgi ve bilince dayalı böyle bir çağrı yapabilseydik.
“…Anayasa’nın 14/1 maddesi uyarınca Anayasa’da yer alan hak ve özgürlüklerden hiçbiri insan haklarına dayanan demokratik ve laik Cumhuriyeti ortadan kaldırmayı amaçlayan faaliyetler biçiminde kullanılamaz…”
İslami temellere dayalı yönetim şeklini çağrıştıran HİLAFET ile İslam’ın bütününü veya çok yönlü hukukunu ifade eden ŞERİAT insan haklarını yüceltir. Halkın Hak olan inançlarına göre tercihini yansıtacağı demokrasiyi onaylar.
Yönetim biçimi olan CUMHURİYET de İslam’ın tercihidir.
Size, İslam’a bilinçle bağlı olanların Kralcılığı-Padişahçılığı ve 5816 ile kabul edilen Atatürkçülük benzeri tek adamcılığı onayladığını kim söyledi?
Ha ötekileştirici, baskıcı ve dışlayıcı olmanın ötesinde hiç bir şey olmadığı için İslam’ın laikliği ret ettiği açıktır. Akla, vahye ve bilime değer verdiği için laikliğe karşı çıkması da onun üstünlüğüdür. Birileri kabul etmese de…
“Cumhuriyetin kuruluş felsefesi;
– Emperyalizme karşı tam bağımsızlık,
– Her türlü kişisel otoriteye karşı milli egemenlik,
– Gericiliğe karşı aklın ve bilimin rehberliğinde laik dünya görüşü ve bununla beraber çağdaş uygarlık,
– Her türlü tehdide karşı ulusal birliği ve bütünlüğü koruyarak yurtta barış, dünyada barış, ilkelerine dayanmaktadır.”
İslam, açıklayıcı ve yönlendirici küçük dokunuşlar yapabilirse de Cumhuriyet’in kuruluş felsefesi olarak açıkladıklarınızdan “Laik dünya görüşü’ dışındakilerin tamamını benimser. Üstelik geliştirilmelerini de önerir.
Bu gerçeklerin, ne yazık ki bazı Müslümanlarca da bilinmediği acı da olsa bir hakikattir.
“… 1O Kasım’da Tuzla Piyade Okulu’nda emre rağmen Atatürk fotoğrafı takmayı reddeden bir teğmen ve devamında yaşanan tartışmalar ve son olarak Ata’mızın manevi huzurunda, Anıtkabir’de Cumhuriyetimizin tahkir edilerek şeriat çağrısı yapılması…”
Hangi inanç ve görüş çevresinde oluşursa olsun münferid olaylar genel hükümlerin konusu olamaz. Ama yerme amaçlı ‘emre rağmen Atatürk fotoğrafı takmayı reddeden bir teğmen” ifadesi tam bir fikir pisliği/hiçliği ve putperestlik ilkelliğidir.
Hangi aydın otorite emriyle fotoğraf takma onursuzluğunu tasvip edebilir?
“Türkiye Barolar Birliğinin varlık sebeplerinin başında hukukun üstünlüğünü ve insan haklarını korumak geldiğinin bilinciyle, Anayasal düzene aykırı her türlü eylem ve söyleme karşı Cumhuriyetin kuruluş felsefesini ve bunun yanı sıra Atatürk ilkelerini korumak için mücadele etmeye devam edeceğimizi kamuoyunun bilgisine sunarız.“
TBB’yi bilmeyiz ama Peygamberimizin bile hukuki ayrıcalığı olmadığına ve sorgulanacağına inanan biz müminler hukukun üstünlüğünü savunmaya devam edeceğiz.
Başta can, mal, akıl, din, nesil ve ilim-özgürlük gibi insan şahsiyetini oluşturan değerler için kültürel cihad yapacağız.
14 asırlık malımız olan Cumhuriyet de dokunulmazımızdır.
‘Atatürk ilkeleri‘ elbette isteyenlerin olabilir. Sonuçta taliplisi değiliz.
Bizim için İslam’a göre iman ve hayat hürriyeti gibi dileyenin de istediği gibi inanma ve kamu düzenimize saygı göstermesi koşuluyla yaşam özgürlüğü vardır. Cennet’e veya Cehennem’e yönelme hakkı kısıtlanamaz.
Sözü, Allah’ın kitabı olan hayat Rehberimiz Kur’ân’dan bir ayetle bağlayalım:
“ İslam Dini’ni kabul etme ve inkâr etmede zorlamaya yer yoktur. Bununla beraber artık doğru ile yanlış birbirinden seçilip ayrılmıştır. Şu halde kim insanları insanlar üzerinde ilahlaştıran güç ve sistem odakları olan TAĞUT’ları tanımayıp reddeder de Allah’a ve onun yasalarına inanırsa, kesinlikle kopmaz bir kulpa yapışmış olur. Zira Allah her şeyi sınırsız işitendir, her şeyi her yönüyle ayrıntıları bilendir.”
ALİ RIZA DEMİRCAN
YAZARIN DİĞER YAZILARINI OKUMAK İÇİN BURAYA TIKLAYINIZ
MİRATHABER.COM – YOUTUBE
ağzınıza sağlık, ilminize ömrünüze bereket sayın hocam