Dünya insanlığının yaşadığı her zaman ve mekânda birçok zorluklarla karşılaştığı, sıkıntılar çektiği, savaşlar gördüğü, bunun yanında mutlu mesut olduğu da malumumuzdur. Ortalama bir tarih bilgisi bunları bize göstermeye kâfidir. Tabi ki bizlerde yaşadığımız zamanın ve mekânın tanıklığını yaptığımızdan dolayı, kendi sıkıntılarımızı, zorluklarımızı görmekteyiz.
Müslümanların yaşanagelen her hadiseyi mutlaka Müslümanca düşünmek gibi bir mecburiyetleri vardır. Hayata bakış açımız, olayları değerlendirişimiz, çağa tanıklığımız Müslümanlık düşüncesinin gösterdiği ilkeler doğrultusunda olur. Ve bu Müslümanlar için bir tercih değil, mecburiyettir.
Yaşadığımız zaman diliminde genelde insanlığın özelde ise Müslümanların büyük buhranlar içinde çaresizce kıvrandığına tanıklık etmekteyiz. Birçok şey yapabilme imkânına sahip iken, hiçbir şey yapamamak, yaşanılan buhranı daha da derinleştirmektedir. İnsanlık için şaşkınlık adeta bir meleke olmuş durumdadır. Lakin kim ne yaparsa yapsın, bu şaşkınlık sürekliliğinden hiçbir şey kaybetmediği gibi, daha da kuşatıcı hal almaktadır. Özellikle bütün insanlığa umut olması gereken Müslümanların, daha derin sıkıntılar içinde yaşaması ise, düşünülmesi gereken başka bir husustur.
Peki, Müslümanlar neden bu haldedir?
Bütün İslam beldeleri neden perişan, nüfusu milyarlarla ifade edilen Müslümanlar neden bu kadar aciz? Neden emperyalist hak yiyiciler, zalimler, katiller, caniler topyekün İslam beldelerine saldırmakta, Müslümanları yerinden yurdundan etmektedir?
Hem bu sorular çoğaltılabilir, hem de bu sorulara onlarca yüzlerce cevap verilebilir elbette. Herkes kendi zaviyesinden çözüm önerileri de sunabilir. Nitekim sunmaktadır da. Fakat ne hikmet ise ne yaşanan acziyet sona ermekte ne de Müslümanlar izzete kavuşabilmekte.
Geçim darlığı, ücretli modern kölelik, gelir dağılımındaki adaletsizlik, yoksulluk, fakirlik, kazandığını yetirememe… El an şimdi yaşadığımız yüzlerce sıkıntıdan sadece birkaçı. Ve bunlara dair neden sonuç ilişkisini ifade eden bir ayet:
“Kim de benim zikrimden yüz çevirirse, artık onun için sıkıntılı bir geçim vardır ve biz onu kıyamet günü kör olarak haşredeceğiz.” (Taha Suresi 124. Ayet)
Yaşanılan sıkıntıların, maişet darlığının, sömürülmenin, izzete ve onurdan yoksul kalmanın, Müslümanlar arasındaki ihtilafların ve daha sayabileceğimiz her türlü olumsuz sonucun, neden ortaya çıktığına dair, kitabi ifadedeki manidar bir hatırlatmadır yukarıdaki ayet.
Peki, Allah’ın zikrinden yüz çevirmek aslında ne demektir? İnsan ne yaparsa Allah’ın zikrinden yüz çevirmiş olur? Ya da ne yapmazsa Allah’ın zikrinden yüz çevirmiş olur? İnsan kâl diliyle Allah’ın zikrine döner de, hal diliyle dönmezse, onun bu hareketi aslında ne demek olur?
Bu soruların cevaplanması, yaşanan sorunlarında nereden kaynaklandığını anlamamız açısından önemlidir. Zira bir sebepten kaynaklanan çeşitli olumsuz sonuçlar var. Ve bu sonuçların sebebi ise Allah’ın zikrinden yüz çevirmekle ortaya çıktığı, akıl ve izan sahibi herkesçe malumdur.
Biz Allah’ın zikrinden yüz çevirmeyi çeşitli alanları ele alarak değerlendirmeye çalışacağız. Siyaseten, iktisaden, hukuken, içtimaen, söz ile, amel ile, ümera ve teba olarak, aydın entelektüel olarak…
Siyaseten Allah’ın zikrinden yüz çevirmek aslında ne demektir? İktisadi alanda Allah’ın zikrinden yüz çevirmek aslında ne demektir? Hukuki alanda Allah’ın zikrinden yüz çevirmek aslında ne demektir? İçtimai anlamda Allah’ın zikrinden yüz çevirmek aslında ne demektir? Emir sahiplerinin, tebaanın, aydınların ve entelektüel sınıfın Allah’ın zikrinden yüz çevirmesi aslında ne demektir?
Bu alanlardaki zikirden yüz çevirmenin aslında ne anlama geldiğini önümüzdeki haftaki yazımızda sırasıyla izaha gayret edeceğiz İnşallah.
YAKUP DÖĞER