Doç. Dr. Ahmet Abay’ın kaleme aldığı “Kişiliğe düşmanlık kimliğe de uzandı” yazısını siz değerli okuyucularımıza sunuyoruz..
Küresel güçler, kendi zihin dünyalarını egemen kılmak adına insanı insan yapan bütün değerleri yok etmek için her türlü kirli tezgâhı sergilemektedirler. Bunu yaparken de tüm yol ve yöntemleri kullanmaktan çekinmiyorlar. Toplumları ayakta ve bir arada tutan inanç başta olmak üzere her şeyi yozlaştırmak ve itibarsızlaştırmak için uğraşıyorlar. Kimlikleri ve kişilikleri silikleştirerek insanları adeta sadece “x” diyebileceğimiz bir numaradan ibaret hale getirmek istiyorlar. Milli, dini, örfi, ailevi ve cinsi bütün değerleri yok ederek insanı sadece kendisine sunulan hizmet ve ürünleri tüketen bir varlığa dönüştürme çabası içerisindeler. Bu çaba büyük oranda karşılık bulmuş durumdadır.
İtalya’da yapılan son seçimleri birinci sırada bitiren İtalya’nın Kardeşleri Partisi (FDI) genel başkanı ve muhtemel İtalya başbakanı Giorgia Meloni de küresel güçlerin toplumlarda yapmış oldukları tahribata dikkatleri çeken şu cümleleri kurmuştur: “Onlar (Küresel güçler) için aile düşman. Ulusal kimlik bir düşman. Cinsiyet kimliği bir düşman. Bizi tanımlayan her şey onlar için bir düşman… Bu onların bir oyunu. Bizi ‘1 numaralı ebeveyn, 2 numaralı ebeveyn’ olarak, LGBT cinsiyetli, X vatandaşları olarak tanımlamak istiyorlar. Bizi kodlarla adlandırmak istiyorlar. Ama biz kod değiliz. Biz insanız ve kimliğimizi savunacağız. Asla finans vurguncularının insafına kalmış basit tüketiciler ve köleler olmayacağız. Ben Giorgia’yım! Bir kadınım! Bir anneyim! İtalyanım! Hristiyan’ım!”[1]
Giorgia Meloni’nin kurmuş olduğu bu cümleler alkışlanacak cümlelerdir. Ancak “Biz insanız ve kimliğimizi savunacağız!” cümlesinde yer alan “kimlik”ten kasıt sadece İtalyan veya İtalyan vatandaşı olmak mı? Ya da bu soruyu bütün ülkeler için de aynı şekilde sormak mümkün müdür? Ulusal kimlikler yeterli olacak mı? Kişilikten yoksun, değerlerden uzak sadece etnik tanımlamaya dayalı bir kimlik yeterli mi? İfade edildiği gibi bir tanımlama yeterli olacak mı? Unutmamak gerekir ki bugün şikâyet edilen küresel güçler, Fransız devriminden sonra bu ulusalcı ve etnik kimlik anlayışının hâkim kılınmasının baş aktörleridir. Şimdi de kendi çıkarları gereğince insanı insan yapan kişiliği başta olmak üzere, kimliği, aileyi, cinsiyet farklılığını ve inanç değerlerini yok etmek isteyen de bunlardır.
Fert; aile, sınıf, etnik köken, meslek ya da din gibi birçok gruba ait olup birden fazla kimlik sahibi de olabilir. Önemli olan sahip olduğu bu kimlikliklerin kişiliğinin ve insan oluşunun önüne geçmemesidir. Bu nedenle kişilik ve onu inşa eden değerleri ihmal etmek ve sadece kimlik, özellikle de etnik kimlik üzerinde durmak ve onu vurgulamak yeterli değildir.
Kimlik ve kişilik kavramları bazen yanlış kullanılır. İki kavram arasındaki fark şu şekilde ifade edilebilir: “Kişilik, sosyal varlığın kendine özgü davranış özellikleridir. Nesneldir. Bunun aksine kimlik, insanın kendisini nasıl algıladığı kimle özdeşleştirdiğidir.” Bu algılama biçiminin ya da özdeşleştirmenin kendine özgü içeriği herkesçe edinilemeyen bir takım özelliklere dayandırılırsa, üyeler bu dünyada kendilerine tahsis edilen bir yerlerinin olduğuna ve dünyanın onları beklediği düşüncesine varırlar. Bu ise söz konusu grubun dünyayı işgal etme hakkı olduğunu çünkü dünyanın onlara ait olduğu sonucunu doğurur. Tüm bunlar ayrımcılıkla ve bölücülükle sonuçlanabilir.[2] Bu tehlikeden korunabilmek için toplumda birlikte yaşamanın gereklerini ve yollarını aramak gerekir. Ortak dinamik örgütlenme, ortak kişilikten başka bir şey değildir. Bu ortak kişilik ise toplumu oluşturan bireylerin, toplumsal, temel ve kültürel kişiliğidir.[3]
Kimlikle kişiliğin hiçbir zaman birbirleriyle karıştırılmaması gerektiğini, birbirinin yerine hiçbir zaman geçemeyeceğini unutmamak gerekir. Kimliklere evet ama kişiliği yok edecek kimliklere ve tanımlamalara hayır! Çünkü bu iki kavramı birbirine karıştırmak, fotoğrafla gerçeği birbirine karıştırmak demektir.[4]
Günümüzde küreselleşme süreci içinde, en sağlam kimlikler egemen ekonomik güçler tarafından tahrip edilmekte ve eritilmektedir. En belirgin ve en güçlü kimlik olarak da ekonomik kimlik egemen kılınmakta ve her şey bu kimlik üzerinden değerlendirilmektedir. İnsanlar ekonomik güçleri kadar itibar görmekte ve ekonomik güçleri üzerinden tanımlanmaktadırlar.
İnsanları tanımlamada önemli bir etken olan kimliğin kişilikle yakın ilişkisi vardır. Câhiliye döneminde nitelikli bir kişiliğe sahip olanların İslam’ı kabul ettikten sonra da bu nitelikli kişiliklerini devam ettirdiklerini görüyoruz. Resulullah’ın bir sahabiye; “Ey Sâib! Câhiliye çağında yaptığın faziletli şeylere İslâm devrinde de devam et; misafiri ağırla; yetime ikram et ve komşuna iyi davran!”[5] buyurması ve yine Allah Resul’ünün “İnsanlar, aynen altın ve gümüş madenlerine benzerler. İnsanların Câhiliye devrinde hayırlı olanları İslâm devrinde de hayırlıdır.”[6] ifadesi de aynı anlayışa işaret etmektedir.
Bu nedenledir ki dün de bugün de kişiliği/mayası sağlam olanlara, kimlikleri ne olursa olsun saldırılar devam etmektedir.
[1]https://www.milliyet.com.tr/dunya/giorgia-meloni-kimdir-italyanin-ilk-ka… 27.09.2022.
[2] Halis Adnan Arslantaş, Kültür – Kişilik ve Kimlik, Doğu Anadolu Bölgesi Araştırmaları; 2008, 110
[3] Doğan Ergun, Kimlikler Kıskacında Ulusal Kişilik, (Ankara: İmge yay. 2000), 86
[4] Ergun, Kimlikler Kıskacında Ulusal Kişilik, 9-15
[5] Ahmed b. Hanbel, Müsned, 3/425
[6] Buhârî, “Enbiyâʾ”, 8; “Menâḳıb”, 1