Şahsiyet (kişilik), bir kimsenin kendisine mahsus özel bir hâl gösterme hususudur. Toplumda karakter sahibi ve makbul sosyal bir insan olabilmek için, şahsiyetli olmak gerekir. Çünkü şahsiyet veya sosyal kişilik, ferdin toplum içinde, iş hayatında yani hayatın her karesinde oynadığı bütün sosyal rollerin toplamıdır. Haddizatında şahsiyet, bir insanı başkalarından ayıran, kalıtım ve çevre etkisiyle ortaya çıkan, duygu, düşünce ve davranış özelliklerinin tutarlı bütünüdür. İnsanın, fizikî varlığının ötesinde, onun tüm maddî ve manevî varlığı, değerleri, psikolojik durumu ve özellikle karakteri ve huyu, bir insan şahsiyetli olup olmadığının bir göstergesidir.
Şahsiyeti oluşturan unsurların başında benlik, mizaç, fıtrat, karakter, irade, şuur yani kişinin özel kimliği gelir. Gerçi hukuk dilinde şahsiyet kavramı, dar anlamıyla “medenî haklardan istifade ehliyeti” şeklinde tanımlanır. Ama geniş anlamıyla şahsiyet, hak ve borçlara sahip olabilmek için, hukukî fiil ve işlemler yapabilme yeteneği, şahsın hukukça korunan tüm insanî değerleri, kıymet, vasıf ve şahsî halleridir.
Şahsiyet, bir çocuğun sağ olarak dünyaya geldiği andan ve hatta dinimize göre ana karnından itibaren başlar ve ölüm ile nihayet bulur. Her insanın yaşama hakkı vardır ve bu yaşama hakkı İslâm’a göre çocuğun dünyaya gelmesi ile değil ana rahmine düştüğü andan itibaren medenî haklardan istifade eder. Şahsiyet hakları, sadece sağlıklı olarak doğan bebekler için değil zihinsel engelli çocuk ve yetişkinler için de geçerlidir. Kimse onların hayatını hiçe sayamaz ve kimse onların şahsiyetini rencide edici bir tavır takınamaz. Dinimize göre her insan, eşrefi mahlûktur ve şahsiyet haklarından yararlanma hakkı vardır. Kayıtsız şartsız olarak bir şahsiyet olan her insana hürmet ve onun şerefli, itibarlı olması hususundaki bütün haklar, İslâm hukuk sisteminin ana unsurlarındadır.
Şimdi çoğumuz kimlik, şahsiyet ve ben/lik (şahsî kimlik) arasındaki bağı karıştırabilir. Onun için buna ilişkin kısa bir açıklamada bulunayım. Kimlik, bir insanda birden fazla bulunabilir. Çünkü kimlik, din, millet, aile, sosyal statü, meslek, eğitim gibi insanın sosyal belirticilerinden oluşmaktadır. İnsan, her bir kimliğe göre farklı davranışlar sergileyebilir. Şahsiyet ise, ferdin psikolojik yapısıyla ele alınan, sosyal ve manevî faktörlerle beslenen bir gelişme sürecidir. Fıtrî yönden kişiliğin gidişatı, mükemmel insan (insan-kâmil) olma yolunda bütünleşmeye doğru gider. Dolayısıyla kimlik, kişiliğin gelişmesine katkıda bulunurken, ben(lik) anlayışı da ortadan kalkar. Ben kavramı veya ben/lik (şahsî kimlik), ferdin ontolojik alanı ve iç dünyası yani ruhu ile ilgilidir.
İşte “kişisel gelişim” olarak bizlere sunulan hayat tarzı da aslında şahsî tekâmülün ta kendisidir veya böyle algılanmalıdır. İnsana verilen benlik, akıl, irade, duygu ve şuur sâyesinde kişinin kendisini geliştirmesi ve kendisine vizyon (hedef) ve misyon (vazife) belirlemesi, şahsî tekâmülüne yardımcı olan unsurlardır. Dolayısıyla şahsî tekâmül, insan karakterinin, kabiliyet ve istidatlarının ortaya çıkarılması ve geliştirilmesidir.
Kişisel Gelişim Odaklı Yaklaşım Sağlıklı Mıdır?
Ne var ki seküler bir mantıkla ortaya atılan kişisel gelişim anlayışında maneviyattan yani manevî gelişimden ziyade insanın dış dünyasına yönelik maddî veya meslekî başarıya dayanan bir yaklaşım söz konusudur. Ne var ki şahsî tekâmülde, hem maddî/dünyevî/meslekî, hem de manevî/ruhî/kalbî/vicdanî gelişme hedefi vardır. Pozitivist ve başarı odaklı kişisel gelişim çabalarında azim yerine hırs, imrenme yerine kıskançlık, paylaşma yerine bireycilik gibi kişinin şahsiyetini manen ve ahlâken bozan birçok haslet vardır. Dolayısıyla materyalist zihniyetle beslenen kişisel gelişimcilerin bazılarında belirgin bir şekilde şahsiyet bozuklukları görülebilmektedir.
Kazanmak, üstün olmak gibi bireysel başarı odaklı kişilerin ruh veya duygu dünyasındaki dengeleri, özellikle amaçlarına ulaşamadıklarında alt üst olur. Kişiliğin gelişim sürecinin herhangi bir safhasında, insan karakterinde veya mizacında ortaya çıkan asosyal, anormal durum ve olumsuz sapmalar, kişisel gelişim anlayışındaki eksikliklerden ve temel yanlışlardan kaynaklanmaktadır.
Kişinin kültürüne ve dinine göre beklenenden önemli ölçüde sapmalar gösteren, esneklik ve uyum göstermeyen, ergenlik veya genç erişkinlik yıllarında başlayan ve zamanla kalıcı olan rahatsızlıkların kurbanı olmamak için, şahsiyetimizi bir bütünlük içinde geliştiren unsurları iyi bilmek ve bunları benimsemek gerekir. Aksi taktide bir insan, kişisel yönden gelişeyim derken paranoit veya narsistik kişilik özellikleri taşıyan gaflet içinde kötü bir insan tipi olur. Kötü bir insan ise, kendi hastalıklı kişiliğini korumak ve sürdürmek için, başkalarının manevî gelişimine de engel olur.
Doğrusu Kişisel Gelişim Yerine Maneviyata Duyarlı Şahsî Tekâmüldür
Şahsî tekâmül, her bir ferdin kişisel gelişimini bir bütünlük içinde yani şahsiyet hakları kapsamında ele alır. Şahsiyet hakları, şahsın, maddî ve manevî varlık ve değerleriyle şahsî durumlarına sahip olabilme, onları herkese karşı koruyabilme yetkisini ifade eden, şahıslara, toplum içinde saygın bir statü sağlayan ve şahsiyetlerini maddî ve manevî yönden geliştirmek için, sosyal hukuk sistemi tarafından tanınan haklardır. Şahsî tekâmülü benimseyen kişiler, kendilerini hem ilmî/meslekî, hem de ahlâkî yönden geliştirir ve böylece gerçek anlamda şahsiyetlerini de oluşturur.
Şahsî tekâmül anlayışında şahsiyetin oluşumunda gerekli olan bütün manevî değerler aktarılır. Böylece güven duygusu ve ruh sağlığı da temin edilir. Maneviyata duyarlı şahsî tekâmül eğitimini benimseyen insanlar, otoriter (katı yürekli) veya otokratik (despotik) bir karaktere sahip olamaz. Tam tersine sosyal duyarlı karaktere sahip tertemiz şahsiyetler olur. Toplumda kişilere özel âlâka ve sevgi gösteren, kişilere karşı anlayışlı ve sabırlı olan, sosyal sorumluluk ve duyarlılık açısından azamî hassasiyet gösteren şahsiyetli insanların sayısı arttıkça temiz ve güvenilir bir toplum, imrenilecek bir millet ve Peygamberimiz (sav) tarafından beğenilen bir ümmet olabiliriz, vesselâm.
Prof. Dr. Ali SEYYAR