İmam Hatipliğimin dördüncü yılı olan 1973 yılından itibaren başlayan yurt içi konferanslarım 12 Eylül İhtilaline kadar yoğun olarak
devam etmiştir. 12 Eylül 1980 sonrasında bir ara azalmışsa da 2000’ li yıllara kadar aralıklarla devam etmiştir. Ama 2019’lara kadar da varlığını hep koruyagelmiştir.
2015 yılına kadar yaklaşık on şehir müstesna Edirne’den Rize’ye, Urfa’dan Sakarya’ya, İzmir’den Diyarbakır’a, Antalya’dan Samsun’a kadar bütün şehirlerimizde konferans verdim. Pek çoğunda da hatırlayabildiğim hatıralarım var.
Süleymaniye Camii İmam – Hatipliği Döneminden
Günümüze Konferanslarım
İlk konferanslarım Süleymaniye Camii İmam –Hatiplik dönemimde gerçekleşmiştir. 1973-1981 arası bu dönemde gerçekleşen konferanslarım ayrıcalıklıdır. Bu sebeple onlara ağırlık vereceğim.
1973-1981 arası dönemde Anadolu’da konferansa davet edecek, yer tutup gerekli hazırlıkları yapacak ve konferansçıyı ağırlayıp yol masraflarını ödeyecek sivil örgüt yok gibiydi. Bilmiyorum belki de benim zaviyemden böyle görünüyordu. Beni çağıran sivil örgütler genelde Milli Türk Talebe Birliği Orta Öğretim Komiteleri ve Din Görevlileri Dernekleriydi. Organizelerine ilçe müftülüklerinin sahip çıkıp din görevlilerini duyurma faaliyetlerinde çalıştırdıkları konferanslar, halkın ilgisi yönünden çok daha verimli ve başarılı olurdu.
Tarihe ışık tutmak için ifade edeyim Necip Fazıl gibi büyüklerden sonra 1973-1981 döneminde Türkiye’yi konferansları ile aydınlatmaya çalışan benim bildiğim başlıca üç kişi vardı; Hekimoğlu İsmail/Ömer Okçu, Mustafa Yazgan ve Ali Rıza Demircan. Mahalli konferansçılar elbet vardı ama ülkemizin her tarafında görülen bu üçlüydü.
Abdurrahman Dilipak ve ve diğer bazı kardeşler sonraları duyulur/bilinir oldu.
Konferans Verdiğim İller
1973-1981 Döneminde bazılarının konularını ve verildiği mekanları gereğince hatırlamıyorsam da konferans verdiğim iller ve ilçeler şunlar.
Çankırı, Sakarya, Geyve, Düzce, Karabük, Samsun, Trabzon, Rize, Gümüşhane, Bayburt, Urfa, Adıyaman, Malatya,
Kayseri, Sıvas, Konya, İsparta, Burdur, Antalya, Kütahya, İzmir, Bursa ,Yalova, Düzce, Bergama, Salihli.
Konferansların Artış Sebepleri
Bu arada 1973-1981 arası dönemde konferanslarımızın başlaması ve çoğalmasında hutbe kitaplarımızın arka arkaya baskılar yapması sonucu hutbelerimizin din görevlileri arasında yayılmasının, İmam – Hatip Okulları hitabet derslerinde konu edilmesinin ve Anadolu tüccarı ve esnafının bizzat dinlediği hutbelerimizi duyurmasının büyük rolü olmuştur. Milli Türk Talebe Birliği teşkilatlarının kendi aralarında şahsımızı tanıtıcı sözlü ve fiili temaslarının da rolü olmuştur. Bir de Erbakan Hocanın kurduğu siyasi partilerle oluşturduğu siyasi bilinç ile Seyyid Kutup ve Mevdudî gibi İslâm’ı bir hayat düzeni olarak anlayan ve anlatan ilim adamı ve düşünürlerden başlatılan tercüme çalışmaları da konferanslara ilgi için zemin oluşturuyordu. O dönemlerde şehirlerarası konferanslara gidecek kişiler de az sayıdaydı.
Bir gün hatıratımı yazabileceğim aklıma gelmediği için notlar almadım ve çekilen resimleri de arşivlemedim. Ama hafıza denilen mucize varlığımızın yardımı ve bazı dolaylı bilgi -belgelerin katkısı ile hatıralarımızı şekillendirebiliyoruz.
Konferans Mevzuları
Kelime-i Şehadet İnkılab Projesidir, Önderimiz Peygamberimizdir, İslâm’da Sosyal Adalet İlkeleri, İslâm Güçlü Olmayı Gerektirir, İslâm Güzellik Dinidir, İnsanın Yüceliği ve İnsana Karşı Görevlerimiz, Niçin İslâm’a Muhtacız, İslâm’da İş İşçi ve İşveren Görevleri, İslâm’da Cihad, İslâm Açısından Turizm, genelde işlediğimiz konulardır.
Üniversite öğrencilerine verdiğimiz seminerlerde, yarı siyasi kurumlarda yaptığımız sohbetlerde mevzular çeşitleniyordu. Hutbelerimiz ilmî ve konuları da zengin olduğu için onlardan daha nice mevzular çıkarılabilirdi.
Konuşmalarımda Ana Özelliklerim
Konferanslar için gittiğim yerlerde küçüklü büyüklü değişik hatıralarım olmuştur. Hatırlayabildiklerimin, anlatılmasında okuyucu için fayda sağlayabileceğine inandıklarımdan bir kısmına değineceğim. Ama tekrar olmaması için öncelikle konuşmalarımın ortak özelliklerine değinmek istiyorum. Önce bütün sahip olduğumuz özelliklerimizin Rabbimizin ihsanı olduğu hakikatine işaret edelim.
Konuşmalarım Kur’ân ve Sünnet temelli olurdu. Ben bütün konferanslarımı ayakta konuşarak vermişimdir. Minber’de sunduğumuz hutbeleri de de ayakta vermiyor muyuz? Kitleye hitab üslûbuyle konuşurum. Heyecan benim karakterimdir. Bütün sesler orijinaldir ama galiba benim sesim biraz daha gür ve kalıcı özelliklidir.
Sonraki yıllarda Siyer-i Nebi konferansı için ülkemize gelen Cezayirli bir bakan ile sohbet ediyorduk. Doktorası için Süleymaniye Devlet Kütüphanesi’ndeki çalışmaları sırasında Cuma hutbelerimi dinlermiş. Sohbetimiz sırasında şöyle dedi: Hâlâ hutbelerinize başlarken yaptığınız hamd ve senaları, namazda getirdiğiniz tekbirleri unutamıyorum.
Dünya mihverinde/ekseninde dönüyormuş gibi seçip işlediğim konuların bilinmesi gereğine inanırdım. Anlatım sırasında ürpertmeyen, yer yer boğazda düğümlenmeyen ve gözlerde yaşa dönüşmeyen konuşmaları eksik ve verimsiz bulurdum. Konuşmacı aşk ve dâva adamı olmalıdır. Böyle olmaya çalışırdım.
Konferanslarımıza hakim olan özelliklerimiz böyleceydi.
2017 yılına kadar konferans vermek için Konya’ya ve bazı ilçelerine bir çok defa gitmişimdir. Müsiad’ın davetlisi olarak da iki-üç defa gittim. Televizyon programları ve kitap tanıtımı için de gittiğim olmuştur.
İlk gidişim hatırladığıma göre 1973 yılında oldu.
Gece yolculuğu yaparak otobüsle İstanbul’dan Konya’ya sabah vakti geliverdim. O yıllarda İstanbul’dan Konya’ya uçak seferleri var mıydı bilemiyorum ama bilseydim de fark etmezdi.
Uçakla Seyahat Kültürümüz Yoktu
Özellikle benim uçakla seyahat kültürüm yoktu .Üstelik masrafları kim karşılayacaktı. Ben yük olmak da istemezdim.
Konumuz “Önderimiz Peygamberimiz” idi. Ben bu konuya önem verirdim çünkü bize Peygamberimiz önderimiz olarak tanıtılmıyordu ve bu durum benim yaramdı. Konferans yerini ve ne ölçüde alaka gördüğümüzü hatırlamıyorum ama daha sonraları verdiğimiz konferanslardan hareketle mutlaka ilgi gördüğümüzü söyleyebiliriz. Çünkü Konya öteden beri maneviyatlı bir ilimizdir.
Kahvaltı Parasını Kim Verecekti?
Bu konferansımla ilgili hatırlayamadıklarım da var ama yaklaşık elli yıldır unutamadığım bir anım var. Beni davet eden Konya Milli Türk Talebe Birliği orta öğretim komitesiydi. Başkanları da Ayhan Ersöz’dü. Sonraları kendisiyle ile görüşerek ismini teyid ettim.
Ayhan kardeş arkadaşları ile beni karşıladı ve sabah olduğu için kahvaltıya götürdü. Muhtemelen bir pideci dükkanına gittik. 4-5 kişi yemeğe oturduk. Yemeğe başladık ama bende giderek artan bir sıkıntı başladı. Parayı kim verecekti. Bunlar öğrenciydi. Mutlaka bir hazırlıkları vardı. Ama gel de bana anlat. Gençlerin onurunu kırmadan parayı nasıl verebilirim düşüncesi içimi kavurdu durdu. Merak mı ediyorsunuz. Sonucu ben de hatırlamıyorum.
Konferans Hizmetleri Hepimizin Görevidir
Olumsuz örnekler gördüğüm için ifade edeyim. Bu tür konferans hizmetleri hepimizin görevidir. İhtiyacınız yoksa yük olmayacak, üstelik yük alacaksınız. Dâva adamlığı bunu gerektirir. Allah babacığımdan razı olsun, bana sağladığı imkânlarla zaruri ihtiyaçlarımı karşılayabiliyordum. Konferanslarımdan ötürü hiçbir yerden para almadım. Gidiş geliş masraflarını bizzat karşıladığım da oldu.
İhtiyaçlı kardeşlerin para almasını doğal görüyorum ama, para alamayacağı konferanslara gitmeyenleri de İslâm’ın mübelliği değil, kitap yüklü eşek benzeri tüccar olarak değerlendiriyorum.
İlk Konya Konferansımızdan dönüşümüzü hatırlamıyorum ama ikinci gidişimizin dönüşünü, unutamadığım bir olay sebebiyle hatırlıyorum.
İlk Özel Arabam
İlk özel arabamı 1974 yılında Süleyman ağabeyimin katkılarıyla aldım. Konferansların bazılarına özel arabamla gitmeye başladım. İlk Konya konferansımızdan bir iki sene sonra Kütahya, Burdur, Antalya ve Konya’da konferanslar vermek için yola çıktık. Yanımda arabayı kullanan bir dostumuz vardı.
Konya konferansımızı verdikten sonra İstanbul’a dönerken Konya’mızın bir tarihi ilçesinde dinlenme molası verdik. Çaylarımızı içerken bir boyacı çocuk ısrarla ayakkabılarımı boyamak istedi. Kabul ettim.
Onu mutlu edecek bir para da vermek istediğim için çocuğa “Sana en çok parayı kim verdi?” deyip sordum. Bir turist 7.5 lira verdi, dedi. Çıkardım on lira verdim ve kendimi Süleymaniye Camii İmam Hatibi olarak tanıttım ve devamla sordum:
-Şimdi söyle bakalım sana en çok parayı kim verdi?
-Sen verdin
-Ben kimim?
-İstanbul Süleymaniye Camii İmam Hatibisin.
Çocuk yanımızdan ayrıldığında arkadaşlarımıza şöyle dedim:
Elhamdullillah, bu çocuğun yüreğinde yer etmiş olan turist putunu kırdık. İmam – Hatip imajını yerleştirdik.
DEVAM EDECEK
Rio’da uzlaşma için görüş birliği sağlanamadı. Toplantı sonrası Rio’da başarısız bir darbe girişimi oldu. Dünyayı…
Uluslararası Ceza Mahkemesi (UCM), Gazze'de işlenen savaş suçları nedeniyle İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu ve eski…
Bu video bize BELAM başlığı ile gönderildi. BEL’AM için Diyanet İslam Ansiklopedisine baktığımızda şu açıklamayı…
Seçilmiş Cumhurbaşkanımızın katıldığı merasimden sonra bir gurup teğmenin sonradan korsan yeminle Mustafa Kemal’in askerleriyiz diyerek…
İstanbul Büyükşehir Belediyesi (İBB) Meclisi’nde alınan kararla su fiyatlarına %17,5 zam yapıldı ve her ay…
İstanbul' da Şiddetli lodos, Marmara Bölgesi'nde deniz ulaşımını sekteye uğratmaya devam ediyor. İstanbul, Bursa ve…