Konya Büyükşehir Belediyesi, Temmuz ayının son meclis toplantısında Kadir Mısıroğlu’nun isminin şehirde sokak ya da bir caddeye verilmesini kararlaştırdı.
Kendi değerlerine düşman, düşmanın değerlerine hayran olan Kemalist basın, kararı “skandal” olarak değerlendirip şu şekilde vermiştir: “Konya Büyükşehir Belediyesi Temmuz ayı son meclis toplantısında skandal bir karara imza attı. AKP’li belediyenin meclis toplantısında 2 yıl önce hayatını kaybeden, Atatürk ve Cumhuriyet’e yönelik hakaretleri ile gündeme gelen Kadir Mısıroğlu’nun isminin kentte sokak ya da bir caddeye verilmesi kararlaştırıldı.”
Karara İYİ parti Konya İl Başkanı Gökhan Tozoğlu da tepki göstermiş. Ak Partili Belediye Başkanı Uğur İbrahim Altay‘a karardan dönülmesi çağrısında bulunan Tozoğlu, şunları emir buyurmuş:
“İsmi caddeye vermeyi düşünülen bu kişi Cumhuriyetimizin kurucusu Atatürk başta olmak üzere Cumhuriyetimizin kuruluş değerleriyle kavgalı olmasıyla bilinmektedir. Bu kişinin isminin bir caddeye verilmesi kabul edilemez. Bu vesileyle Konya Büyükşehir Belediye Başkanı Sn. Altay’a tavsiyemiz eğer varsa bu vahim hatalı düşüncesinden derhal vazgeçmesidir. Eğer böyle bir düşüncesi var ise ismi Cumhuriyet ve kurucu değerlerimize düşman kişileri taltif eden bir kişi olarak hafızalarda yer alacaktır. Kıymetli hemşerilerimiz de bilmelidir ki konunun yakından takipçisi olacağız. Milletimizin ve milli değerlerimizin düşmanlarının taltif edilmesine rıza göstermeyeceğiz.”
İfadedeki “milli değerlerimizin düşmanı” ifadesi çok dikkat çekicidir. “Milli değerler” kaynağını Kur’an’dan alan değerlerdir. “Millet” Kur’an ıstılahında “Din” olarak geçer. “Velen terdâ anke’l yehûdu ve’n nasârâ hattâ tettebia milletehum/Sen onların milletlerine/dinlerine tâbi olmadıkça yahudiler ve hristiyanlar senden asla razı olmazlar” (2Bakara:120) ayeti bunu açıkça beyan etmektedir. Allah, Kur’an’ın birçok yerinde “Millete İbrahime halîlâ”/Dost olan İbrahim’in dini” ifadeleri de kullanılır.
Kemalist çevrenin “Cumhuriyetin kazanımları” diye yırtındıkları değerler “Millilik” vasfından fersah fersah uzak gayr-i milli/gayr-i dini değerlerdir. Şöyle ki:
“Evet, Karabekir, Arap oğlunun yavelerini/saçmalıklarını Türk oğullarına öğretmek için Kur’an’ı Türkçeye çevirteceğim ve böylece de okutacağım. Ta ki budalalık edip de aldanmakta devam etmesinler…” (Kazım Karabekir Anlatıyor, Uğur Mumcu, 19 Haziran 1990, Cumhuriyet Gazetesi.)
“Arapların dini Türkleri mahvetti. Türkler, Arapların dinini kabul etmeden evvel büyük bir milletti. Arap dinini kabul ettikten sonra Türk milletinin milli rabıtaları gevşedi; milli hisleri ve heyecanı uyuştu. Bu pek tabii idi. Çünkü Muhammed’in kurduğu dinin gayesi, bütün milliyetlerin fevkinde, bir Arap milleti siyasetine müncer oluyordu. (Medeni bilgiler ve Atatürk’ün El Yazmaları, Afet İnan, Türk Tarih Kurumu Basımevi, Ankara 1969, s 364-365)
“Masum ve cahil insanları, yüzlerce Allah’a taptırmak veya Allah’ları muayyen gruplarda toplamak ve en nihayet bir Allah kabul ettirmek, siyasetin doğurduğu neticelerdir.” “Benim bir dinim yok ve bazen bütün dinlerin denizin dibini boylamasını istiyorum. Hükümetini ayakta tutmak için dini kullanmaya gerek duyanlar zayıf yöneticilerdir, adeta halkı bir kapana kıstırırlar.” (Mustafa Kemal, Türk Tarihinin Ana Hatları, 1930, Devlet Matbaası, s 220-221).
Sene 1931… Cumhurbaşkanı, Mustafa Kemal ve Başbakan, İsmet İnönü… İstanbul Devlet matbaasında yayınlanmış “Tarih II Orta zamanlar” adlı kitap liselerde okutulmakta. Bu kitabın 89’uncu sayfasında Peygamberimizle ilgili olarak aynen şöyle denilmektedir: “Muhammet, Mekke’de müşriklerin muhitinde büyümüş olmasına rağmen dinî meseleler ve dinî düşünceler içinde pek derin bir biçimde zihnini meşgul ediyordu. Muhammet, kırk yaşına geldiği zaman vatandaşlarını, kendisinin bulduğu ve zihnen uydurduğu ve doğru olduğuna inandığı yeni bir dine davet etmeye başladı.”
Aynı kitabın 90 ve 91’inci sayfalarında da Hayat Kitabımızla ilgili aynen şunlar ifade ediliyor: “Kuran nedir? Muhammet’in kendi kafasından koyduğu esasların toplu olduğu kitaba Kuran denir. Muhammet, Arapların ahlak ve adetlerinin pek fena ve ıslaha muhtaç olduğunu anlamış, bunları ıslah için tenha yerlere çekilerek senelerce düşünmüş ve yıllarca tefekkürden sonra kendisinde vahiy doğmuş ve Kuran, kendi kafasından meydana gelmiştir. Cinler güya kâhinlere gayıptan haber verme kudretini ilham ederlerdi. Bu nevi itikatlar Arabistan’da o zamanlar o kadar canlı ve derin olmuştur ki Muhammet dahi cinlerin tesiri altında kalmış, birçok ayetleri Muhammet’e cinler söylemiştir.”
Kitabının 91’inci sayfasında şöyle devam ediyor: “Muhammet, uzun bir devirdeki tefekkürlerinin mahsulü olan ayetleri, lüzum ve ihtiyaçlara göre takrir ediyordu/anlatıyordu. Bununla beraber kendisini tahrik eden kuvvetin tabiatüstü bir varlık olduğuna da samimi olarak inanıyordu. Kendi kafasından getirdiği ayetleri, lüzumuna ve ihtiyaca göre yazdırıyordu.”
Evet, bütün bunlar, Müteveffa Haydar Baş’ın yere-göğe sığdıramadığı, peygamber soyundan gelen ve dahi sekiz yaşında hafızlığını tamamlamış (!) olan Mustafa Kemal’in cumhurbaşkanlığı döneminde ve onun direktifleri ile olmuştu. Ya hafızlığını tamamlamamış ve dahi peygamber soyundan gelmemiş bir cumhurbaşkanı olsaydı acaba daha neler yapardı? Halimiz nice olurdu?
İşte Kemalist güruhun; “Cumhuriyetin felsefesi ve kazanımları” dedikleri bu tür imansızlıklardır. Bu imansızlıkları zorla millete dayatanların isimleri üniversitelere, külliyelere, kültür merkezlerine, caddelere verilecek fakat bu küfür cephesine karşı hayatını ortaya koyup mücadele eden Kadir Mısıroğlu’nun ismi cadde ve sokaklara verilemeyecek! Öyle mi? Hadi ordan, hadi ordan…
Kur’an’ı “cinlerin telkini”, İslam’ı da -hâşâ- “Muhammed’in uydurması” olarak genç dimağlara 25 yıl boyunca tarih kitaplarında anlatan çağdaş Ebu Cehiller’i “Milli” ilan edip, hayatı ve mücadelesi imanına şahit olan merhum Kadir Mısıroğlu’nu da “gayr-i milli” ilan etmek, kara bir cehalet ve bilerek ya da bilmeyerek İslam’ın karşısında yer almaktır.
Müslümanların Atatürkçü olmamaları için Atatürk’ü iyi anlamaları gereklidir. En azından ateist olarak bu dünyadan giden Aziz Nesin kadar anlamak gerekir. Nesin şöyle der: “Hiçbir Müslüman Atatürk’ü sevmez. Niye sevsin ki, yaptığı hiçbir şey İslam’ın lehine değildir. Eğer bir Müslüman hem Atatürk’ü seviyor hem de Müslümansa ya ahmaktır, ya sahtekâr ya da cahil.”
Evet, harika bir tespit. “Ateistin sözüne mi itibar edeceğiz” diyenleri duyar gibiyim. Önemli olan sözü söyleyen değil, sözün kendisidir. Doğru sözü söyleyen kim olursa olsun alıp baş tacı ederiz.
Dolayısıyla Konya büyükşehir Belediye meclisini, bu vefakâr tavrından dolayı tebrik ediyoruz. Kemalistleri de düşünmeye ve gerçek milli değerlerine dönmeye davet ediyoruz.
Musab Seyithan
Toplumu gerecek isimleri bulmak için Ak parti ile Chp yarış halinde. Mısıroğlu pek çok konuda doğru söylese de hep itici, ötelestirici bir dil kullandı. İsimlerin siyasete alet edilmesi asla doğru değil. Bi rahat bırakın insanları. Konya gibi bir şehre, bütün kesimleri kuşatacak isimler yakışır, bölen değil. 😔