Korku, tedavi kabul etmez hastalıktır. Korku hastalığına yakalanan, hastalığı yüzünden çaresiz kalır, ideal ve iradesini kaybeder. Korkak yatalak hasta gibidir. Ne doktor ne de ilaç ona fayda vermez. Artık hasta kendini tamamen bırakmıştır ve dünya beklentisi kalmamıştır. Gelecek arzusu, ideal duyguları çökmüş ve dindar ise ibadet yapacak gücü bile kaybolmuştur.
İlgi kurabiliyorsunuz değil mi? Haçlılar, Osmanlı Devletinin son dönemleri için “hasta adam” tabirini kullanmışlardı. “Hasta adama” neresinden dalarsak çökertiriz, hesaplarını yapıyorlardı. Zaten bir İngiliz sefiri bir görüşme esnasında Osmanlı paşasına; “Devletinizi ayakta tutan sır nedir? Onu yıkmayı bir türlü başaramadık” çıkışı yapınca, Paşamız, “o sırrı biz de bilmiyoruz, Siz dışarıdan, biz içerden uğraşıyoruz, Osmanlıyı yıkmak için çalıştık onu bir türlü yıkamadık” diye cevap vermiş. Fakat İngilizlerin şeytanları o sırrı bulmuş ve nihayet yıkma teşebbüsüne geçtiler ve bütün şeytanca hünerlerini uyguladılar.
İngiliz lordlar kamarasına elinde Kur’an’ı Kerimle giren lordlardan biri kürsüye çıktı ve “Hasta adamı” çökertmek için ana damarından giriş yaptı. Asırlardır uğraşıp Osmanlıyı harp meydanlarında yenemeyişimizin sebebi bu kitaptır. Bu kitabı ellerinden alıp onların gündemlerinden çıkarmadıkça biz onları yenemeyeceğiz, mealinde bir konuşma yaptı. Asırlarca hınç çıkarma arzusu ile yanıp tutuşan haçlılar, sonunda bunu başardılar mı?
Evet, başardılar. Bundan sonra öyle kasvetli fırtına yaşadık ki, nice şehrimizin merkezinde çoğunluğu Kur’an’ı Kerim olmak üzere tonlarca çok değerli kitabımız, Nemrut’un ateşinde yandı, kül oldu. İthal hukuk sistemleriyle yönetilmeye maruz kaldık. Haçlı döküntüler bunun tam başarılı olması için bin yıllık yazımızı değiştirmeyi de tasarladıkları gibi uygulattılar. Şimdi bu, sözde medenî haçlı kalıntılarından üç yüz Fransız sözde akademisyen ve sanatkâr, yapılan bunca ihanet ve fesat yetmezmiş gibi Kur’an’ı Kerim’den, aleyhlerine beyan veren ayetlerin tamamını çıkarttırma teklifinde bulunuyorlar. Bu teklif, her şeyden önce kâinat mülkünün sahibine karşı edepsizliktir hatta başkaldırmadan başka bir eylem değildir. İslam korkusu onları, yüzyıllardır kıvrandırmaktadır.
Ancak, yalnız haçlı döküntüleri değil tüm şer odakların bilemedikleri ve hesaba katamadıkları başka bir plan vardır:
Onlar Allah’ın nûrunu ağızlarıyla söndürmek isterler. Allah ise nûrunu tamamlamaktan başka bir şeye razı olmaz. Kâfirler hoşlanmasalar da Allah nûrunu tamamlayacaktır.Tevbe:9/32)
Onlar ağızlarıyla Allah’ın nûrunu söndürmek istiyorlar. Kâfirler hoşlanmasalar da Allah, kendi nûrunu tamamlayacaktır, O, Peygamberini Kur’an ile ve hak din ile gönderdi. Ki O, müşriklerin hoşuna gitmese de dinini, her din üzerine yükseltmek ister. (Saf: 61/8,9)
Bu hüküm, şaşmaz bir müeyyidedir”. On dört asırlık bir süreç bu gerçeği ispatlayagelmiştir. Bu hakikat tekrarla süregelmektedir. Allah Teâlâ, bunu hak eden ve layık olan kullarına görev vermektedir.
Rabbimiz Allah Teâlâ, bunun şart olduğunu bildirmiş ve uyarmıştır:
Kâfirler birbirlerinin yardımcı dostlarıdır. Eğer siz emredildiğiniz gibi yardımlaşmazsanız, yeryüzünde bir fitne; İslâm zâ’fiyeti ve büyük bir fesat; küfür hâkimiyeti yayılır.(Enfal:8/73)
Artık bu ve benzeri sebeplerle korkuyu çağrıştıracak etkenleri önlemek ve korku öncesi açığı engellemek öncü müminlere kalmış görevdir. Bunlar gerçekleşmediği takdirde dengeler bozulur, toplumun güven duygusu telaş ve endişeye dönüşür ve korku illeti yayılma temayülü gösterir, yayılmaya başlar ve yayıldıkça etkisini artırmaya yüz tutar.
Bundan sonra korku bütün topluma sirayet etmeye başlar. Bundan böyle telaş ve endişe ile iyice korku hastalığı yayılır. Hem medeniyetlerini, hem de devletlerini koruyamaz duruma düşerler, izzet ve şeref sahibi iken köleleşirler. Evrensel kanunun cilvesi tecelli eder. Bütün kurumlar ve bütün değerler yıkılır ve sahipleri de tarumar olur, dağılır, perişan olurlar.
Bundan da kötüsü korku, kâbusa dönüşür. Toplumun üzerine zehir ve mikrop yüklü sis halinde çöker. Allah Teâlâ, buyurur ki, Andolsun, size öyle bir kitap indirdik ki, sizin zikriniz; bütün hayatınız ondadır. Siz hâlâ aklınızı kullanmayacak mısınız?!!! (Enbiyâ:21/10) Farkındasınız değil mi? Esselamu aleykum.
Gelişen Olaylara İslami Bakışın Adresi