“Koronavirüs salgını, sadece sağlığımızı değil, ondan daha çok sosyal hayatımızı etkileyen yeni ve sun’i bir kültür savaşının başlangıcı olabilir”
Koronavirüs’ün sun’i gelişim izleri:
Koronavirüs veya Kovid 19 salgını, dünyanın her yerinde çok ciddi problemlere ve insan kaybına sebep oldu. Hayat, dünyanın birçok bölgesinde tamamen ve kısmen etkiledi. İktisadi, sosyal ve uluslararası ilişkilerin önemli ölçüde kısıtlandı. Konu, resmi otoriteler olarak yaşayış sisteminin sağlık açısından büyük ölçüde etkilendiğini ifade etti. Ama bu fotoğraf sanki, olayın görünen veya gösterilmek istenen şekliydi.
Böyle düşünmemize sebep, öncelikle Çin’in Vuhan eyaletinde bu hastalığın çıkması ve bu bilginin çok sonraları kütlesel bir salgına dönüşeceğinin bilgisinin paylaşılmaması ve toplumların buna hazırlıklı olmalarının engellenmesiydi. Bu durum; Amerikalı ve Fransız yetkililer tarafından dile getirilmişti.
İkinci olarak, meşhur Milyarder Soros’un yaptığı bir konuşmada dünya nüfusunun azaltılması gerektiği ile ilgili enteresan bir açıklama yapmıştı. Dünya nüfusunun çokluğu ile başedilemeyecek bir durum olduğu söyleniyordu. Bu durum,Malthus’un nüfus nazariyesinin sanki yeniden gündeme getirilmesiydi.
Amerikalı aklın ürünü olan popüler düşüncenin aksine, nüfus azaltımı komplo teorileri, aslında Fransızlara ve onların 18. yüzyıl sonlarındaki kötü şöhretli Kıtlık Paktı (Pacte De Famine)’na mal edilebilir. Bu çerçevede “İnsan Gönom projesi”ne göre, projenin nihai hedefi; dünyada “kötü genlerin” belirlenmesi ve ortadan kaldırılmasıdır. İnsan genomunu haritalandırmak, komplocuların alt tabakadan olan ırkları kurnazca sterilize edip, yok etmek için hastalıklar ve biyolojik silahlar oluşturmasına izin verebilir, görüşleri çeşitli çevrelerde dillenmekteydi.
Dünya nimetlerine en fazla sahip olan ülkelerin liderleri veya büyük şirket veya kuruluşların yöneticileri, insanı eşya gibi görerek, dünyadaki nüfusu azaltarak böyle bir “sosyal planlama”(!)nın gerektiğine inanıyorlardı.
Geçen yıldan beri, Davos toplantısıyla birlikte insanların beyinlerinin elektronik sistemler kullanılarak veya çeşitli gıda veya aşılar yardımıyla çipler yerleştirilip uzaktan kumanda edileceğine dair görüşler üzerinde tartışmalar yapıldığını ve buna yönelik bazı çalışmalar olduğuna dair medyaya yayılan uygulamalar olduğunu medyadan biliyorduk.
Son olarak, İMF’nin kendine mali yardım için müracaat eden ve çoğunluğu Afrika ülkelerinin çocuklarına aşı yapılması ve hatta belli yaştaki çocuklara çip takılması mecburiyeti getirmesi de, yukarıda belirtilen düşünce ve politikaların uygulamaya konulduğunu gözler önüne sermiştir. Bu konudaki bilgi ,Yaz-boz programı katılımcıları tarafından dile getirilmiştir.
Belki çok abartılı gibi kabul edilebilecek bir husus da, Korona virüs ile dile getirilen “sosyal mesafe” kavramının yanlışlığıdır. Korona virüs hadisesinin, sadece sağlık uzmanları tarafından dile getirilmesi ve özellikle batılı bir jargon’un olayın anlatılmasında kullanılması, batılı kültürün karakterini ortaya koymaya çalışmasından başka bir şey değildir.
Sosyal ilişki, iki insanın bir araya gelmesi ve karşılıklı etkileşim içine girmesiyle başlamaktadır. Halbuki, hastalığın bulaşmaması için ifade edilen durumun, “fiziki mesafe” olarak açıklanması gerekiyordu. İş bununla kalmıyor, karşımıza bir de “sosyal izolasyon” gibi ikinci bir kavramsal hata yapılıyordu. Materyalist ve pragmatist nitelikteki batı toplumları, zaten sosyal dünyaları herhangi bir ahlaki ve kültürel değere sahip olmaması dolayısıyla, onlar için “sosyal mesafe” veya “sosyal izolasyon”dan uzaklaşma, ciddi bir problem getirmiyordu. Sonuç olarak, sosyal hayat kavramları da böylece hayatımızdan ve dilimizden uzaklaştırılma gibi bir durumla karşı karşıya kalıyordu.
Çeşitli batılı yayın organlarının Koronavirüs olayını “bir felaket” olarak adlandırmaları da, sinsi bir planın varlığına işaret eden faktörlerden biri olmaktadır. Dünyanın yeni bir “felaket kuşağı”na girdiğini söyleyen bu “stratejik çevre”ler, insanlığın geleceğini karartacak bir sosyo/psikolojik algıyı yaymaya çalışmaktadırlar. Halbuki, insanlık; geçmiş yıllarda da bu tür büyük hastalık ve tabii afetler ile karşı karşıya gelmişlerdi. Hatta şu anda, Afrika’da çeşitli ülkeleri, ciddi bir “çekirge saldırısı” ile karşı karşıya gelerek o bölgelerde yaşayan insanların kıtlık içerisine girmelerine sebep olacak bir sıkıntı ile karşı karşıyalar. Aynı şekilde, dünyada terör hareketleri bütün hızıyla devam etmekte ve vekalet savaşı veren paralı askerler, görevlerini aksatmadan yapmaktadırlar.
Son olarak, Çindeki Wuhan Biyolojik Araştırma Merkezi ile İnternet sektörünün krallarından Bill Gate’nin Wuhan Merkezi ile kendisinin yaptığı öne sürülen mail yazışmalarında, bu merkezde sun’i virüs çeşitleri üretildiğini ve Korona virüsünün de bu enstitüsü başkanının Wuhan’daki canlı hayvan pazarına bırakılarak yayılmasının sağladığı belirtiliyor.
Konunun uzmanları, bu yazışmaların bazı internet hacker’ler tarafından keşfedilip, dünyaya yayılmasıyla, Çin’in dünya pazarlarına hakim olan ekonomik ve ticari gelişmesinin durdurulmak istenme sebebi olabileceğini söylüyor ve bu çabaların Amerika derin devleti tarafından planlanma ihtimali olduğunu belirtiyorlar.
Son olarak Yahudi asıllı Amerikan eski Dış işleri Bakanlarından Henry Kissinger’in yapmış olduğu açıklama, Koronavirüs salgınının arkasından bazı plan ve hesapların olduğunu ortaya koymaktadır:
Kissinger Dünya liderlerinin salgının neden olduğu krizle Ulusal düzeyde mücadele verdiklerini ancak virüsün neden olduğu Sosyal Çözülmenin sınır tanımadığını işaret etmektedir.(Wall Street Journal).
Aslında Korona virüsü ile dünyadaki sistemlerin değişeceğini ve buna ek olarak sosyal çözülmenin başlayacağı görüşü, birçok yabancı ve yerli araştırmacılarımızın da katıldığı bir tez. Ben, bu teze karşı; antitez olarak, dünyadaki sosyal çözülmenin, hümanist, makyavelist , kapitalist ve pozitivist mantığı dünyaya, hayata ve insan ilişkilerine hakim kılan yaşama kültürünün şimdiye kadar zaten gerçekleştirdiğini belirtmek istiyorum.
Ayrıca, korono virüs hastalığı, insanlığı ve yönetimleri, yeni ve alternatif bir yaşama felsefesinin düşünülmesi gerektiği gibi, “olumlu bir yöne” de kanalize edebilecek fırsatlar ortaya koyabileceğine inanıyorum. Tabii, bu “felaket tellalları”nın etkisinden toplumlar kurtulabilirse..
Prof. Dr. Sami ŞENER
Sami abi güzel tespitler ve tahliller yüreğinize sağlık Hayırlı Ramazanlar selam ve dua ile