Pasaportundaki resmî kayda göre “İtalya’nın Bolzano kentinde doğmuş bir teknisyen” olan Ricardo Klement, çalışmak üzere Arjantin’in başkenti Buenos Aires yakınlarındaki San Fernando kasabasına yerleştiğinde, yıl 1950’ydi. Bir metal fabrikasında iş bulan Clement, iki yıl sonra karısı ve iki çocuğunu da yanına aldı. Kısa süre sonra, Arjantin’in kuzeybatısında yer alan sakin bir şehre, Tucuman’a taşınan Klement ailesi, Ricardo’nun çalıştığı yeni şirketin iflas etmesiyle tekrar San Fernando’ya dönüş yaptı.
Burada Mercedes-Benz’in fabrikasında tekniker olarak çalışmaya başlayan Klement için, hayat artık oldukça sıradandı. İşe gidip geldiği saatler hiç değişmiyor, ailesiyle her hafta yaptığı şeyler bile belli bir rutini takip ediyordu. Dışarıdan bakıldığında kimseyle temas etmedikleri görülen Klement’ler, kasabanın adeta unutulmuş bir köşesinde sessizce yaşamlarını sürdürüyordu.
1957’nin sonbaharında, İsrail Dışişleri Bakanlığı’nda diplomat olarak çalışan Walter Eytan, Almanya’nın Hessen eyaletinde görevli Savcı Fritz Bauer’den bir telefon aldı. Nazi Almanyası döneminde üst düzey görevlerde bulunan isimler üzerinde çalışan ve hayatta olanları takip eden Bauer, İkinci Dünya Savaşı sırasında Yahudilerin imha edilmesi projesinden -“Nihai Çözüm”- sorumlu Nazi subayı Adolf Eichmann’ın izini bulduklarını söylüyordu. Bauer’in verdiği bilgiye göre, Eichmann 1950’de Uluslararası Kızılhaç Komitesi’nin kendisine sağladığı sahte bir pasaportla Arjantin’e geçmiş, ardından ailesini de aynı şekilde yanına almıştı.
Walter Eytan, aldığı haberi hemen dönemin Mossad şefi Isser Harel’e iletti. Önce, hakkında fazla bilgi sahibi olmadığı Adolf Eichmann’ın dosyasını ayrıntılı biçimde okuyan ve beyninden vurulmuşa dönen Harel, ardından Başbakan David Ben Gurion’a başvurarak, Eichmann’ı sağ olarak Arjantin’den İsrail’e getirme konusunda müsaade istedi. Ben Gurion, gerekli izni hızlıca verdi.
O dönemde çok sayıda Nazi kaçağına ev sahipliği yapan ve Yahudilere karşı mesafeli bir siyaset izleyen Arjantin’de, kimlik değiştirdiği kesin olan Adolf Eichmann’ın izini bulmak kolay değildi. Somut sonuç getirmeyen birkaç aylık araştırmadan sonra, beklenmedik bir sürpriz, Mossad ajanlarına gerekli ipucunu sağladı: Eichmann’ın oğullarından Nicholas, Yahudi olduğunu bilmeden, Arjantinli bir kızla arkadaşlık etmeye başlamıştı. Laf arasında babasının gerçek adının Ricardo Klement değil Adolf Eichmann olduğunu söyleyen Nicholas, “Almanya’da iş bitirilebilseydi, Avrupa açısından çok daha iyi olacaktı” bile demişti. Bu bilginin Mossad’ın kulağına gitmesi, elbette çok fazla sürmeyecekti. Nicolas Eichmann’ı takip eden ajanlar, ailenin yaşadığı evi de kısa zaman içinde keşfetti.
Aylar süren ince hesaplar, ayrıntılı planlar ve sayısız tatbikattan sonra, 11 Mayıs 1960 günü, Adolf Eichmann’ın her akşam otobüsten indiği durak yakınlarında konuşlanan Mossad ajanları, hedeflerine ulaşmak için nihayet harekete geçti. Akşam 20.05’te otobüsten inerek evine doğru yürümeye başlayan eski Nazi subayı, ajanlar tarafından, kaldırımın kenarına park etmiş bir otomobile zorla bindirildi. Gözleri ve elleri bağlandıktan sonra, Buenos Aires’in dışındaki bir daireye götürülerek dokuz gün boyunca saklandı. Dünya kamuoyu, birkaç hafta sonra, Adolf Eichmann’ın Arjantin’den İsrail’e kaçırıldığını ve Kudüs’te mahkemeye çıkarılacağını öğrenecekti.
Sekiz ay boyunca yargılanan ve ölüm cezasına çarptırılan Adolf Eichmann, 1 Haziran 1962 günü idam edildi, cesedi yakıldı, külleri de Akdeniz’de İsrail karasularının dışında denize döküldü.
Duruşmaları izleyen Almanya doğumlu ABD’li Yahudi gazeteci Hannah Arendt, Eichmann’ın “Ben kötü bir şey yapmadım. Sadece verilen emirleri uyguladım. Ben, sistemin sıradan bir dişlisiyim. Katliamı engelleme konusunda elimden gelen bir şey yoktu” sözlerinden hareketle, “Kötülüğün Sıradanlığı” isimli kült kitabını kaleme aldı. Kitapta, Avrupa’daki zengin ve nüfuzlu Yahudilerin, kendilerini kurtarmak için, düşük sınıfa mensup ve sahipsiz dindaşlarını Nazilerin kucağına ittiğini de yazan Arendt, bu yorumlarından dolayı İsrail’de büyük tepki gördü. Ne var ki, söylediği şey, gerçeğin apaçık ve sıradan bir ifadesiydi.
Geçtiğimiz 24 Mart günü, Adolf Eichmann’ı Arjantin’de yakalayarak İsrail’e getiren Mossad timinin başkanı Rafi Eitan, 92 yaşında öldü. Arkasından yazılanlara bakılırsa, Eitan’ın başrol oynadığı ve şu anda gizli tutulan böyle yüzlerce operasyon vardı. Bunlardan bazıları da İslâm ülkelerinin sınırları dâhilinde gerçekleştirilmişti üstelik.
İlginç bir tevafuk olarak, Rafi Eitan’ın ölüm haberinin ajanslara düştüğü ve Eichmann operasyonunun da bu vesileyle yeniden hatırlandığı anlarda, bir başka haber daha geldi ekranlara: 2 Ekim 2018’de Suudi Arabistan’ın İstanbul’daki başkonsolosluk binasında Suudi gazeteci Cemal Kaşıkçı’yı öldüren suikast timinin bazı üyeleri, ABD’de özel eğitim almıştı. Parçalar kendiliğinden birleşince, şu soruyu sormamak imkânsız: Acaba, Arap ve İslâm dünyasında hangi ülkeler Mossad’dan “tecrübe ve taktik eğitimi” alıyordur?
“Kötülüğün Sıradanlığı” kitabının yeni bir versiyonunu, artık Arap ve İslâm dünyası için de yazmak gerekiyor belki.
Taha KILINÇ
Gelişen Olaylara İslami Bakışın Adresi
Rio’da uzlaşma için görüş birliği sağlanamadı. Toplantı sonrası Rio’da başarısız bir darbe girişimi oldu. Dünyayı…
Uluslararası Ceza Mahkemesi (UCM), Gazze'de işlenen savaş suçları nedeniyle İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu ve eski…
Bu video bize BELAM başlığı ile gönderildi. BEL’AM için Diyanet İslam Ansiklopedisine baktığımızda şu açıklamayı…
Seçilmiş Cumhurbaşkanımızın katıldığı merasimden sonra bir gurup teğmenin sonradan korsan yeminle Mustafa Kemal’in askerleriyiz diyerek…
İstanbul Büyükşehir Belediyesi (İBB) Meclisi’nde alınan kararla su fiyatlarına %17,5 zam yapıldı ve her ay…
İstanbul' da Şiddetli lodos, Marmara Bölgesi'nde deniz ulaşımını sekteye uğratmaya devam ediyor. İstanbul, Bursa ve…