Geçen haftaki yazımızda Kur’ân okuyup namaz kılmanın mümini diri tutan iki enerji kaynağı olduğu ele alınmıştı. Bugün ise, namazın mümini tüm kötülüklerden alıkoyan özelliğini anlamaya çalışacağız:
“…Gerçekten namaz, çirkin utanmazlıkları (fahşâ) ve kötülükleri engeller…” (Ankebût 29/45)
Bu, namazın birçok önemli özelliklerinden biridir… Namaz kılarak kötülüklerden vazgeçmek, ahlâkî temizliğe ulaşan kişiye hem bu dünyada hem de ahirette büyük faydalar sağlayacaktır.
Namazın bu faziletinin iki yönü vardır: Birincisi onun ayrılmaz ve kaçınılmaz özelliği olan kişiyi kötü ve iğrenç şeylerden alıkoyması; ikincisi onun istenilen özelliği, yani namaz kılan kişinin davranışlarında kötü ve iğrenç şeylerden kaçınması.
1) Namaz insanı kötülükleri yapmaktan alıkoyar. Namazın doğası hakkında biraz düşünen herkes, insanın kötülüklerden sakınması için konulan sınır ve engeller içinde en etkilisinin namaz olduğunu kabul eder. Hangi kontrol mekanizması, insanı günde beş defa Allah’ı zikretmeye çağıran, ona defalarca bu dünyada tamamen hür olmadığını, bilakis Allah’ın kulu olduğunu ve Allah’ın onun yaptığı gizli-açık her şeyden, hatta gönlünden geçirdiği gizli niyet ve amaçlardan bile haberdar olduğunu ve bütün yaptıklarından Allah’ın huzurunda hesap vereceği bir günün geleceğini hatırlatan namazdan daha etkili ne olabilir?
2) Namaz mümine sadece bunları hatırlatmakla kalmaz, aynı zamanda ona, Allah’ın hiçbir emrine gizli de olsa isyan etmemesi için her namaz vaktinde ahlâkî bir eğitim de verir. Namazın başlangıcından sonuna dek, kişi, Allah’ın koyduğu kanunlara itaat mi yoksa isyan mı ettiğini bilen üçüncü bir şahıs bulunmaksızın belirli bazı hareketler yapmak zorundadır. Mesela eğer kişinin abdesti bozulmuşsa ve o kişi namaza durursa, kendisinden ve Allah’tan başka onun abdestsiz olduğunu bilebilecek kimse yoktur. Eğer bir kimse gerçekten namaza niyet etmez, fakat sadece gerekli hareketleri yapar ve sessizce, okunması gereken Kur’an’dan bölümler yerine, mesela şiir okursa, kendisinden ve Allah’tan başka, onun aslında hiç namaz kılmamış olduğunu kimse anlayamaz. Bununla birlikte, eğer bir kimse elbisenin ve bedenin temizliği, namazın farzları ve namazda okunacaklar, vs. gibi hususlarda ilâhî kurallara uyarak günde beş vakit namazını eda ederse, bu; o kimsenin namaz sayesinde günde kaç defa bilincinin uyandığı, ona görevine sadık ve sorumlu bir kişi olabilmesi için yardım edildiği ve dışarıdan bir kimsenin zorlaması olmadığı halde diğer insanlar onun niyet ve amellerini bilseler de bilmeseler de kendi itaat isteği nedeniyle ilahi yasalara gizli veya açık uyması gerektiği konusunda onun ahlâkî bir uygulamalı-eğitim gördüğü anlamına gelir.
Böyle düşünüldüğünde, namazın kişiyi sadece kötü ve iğrenç şeylerden alıkoymakla kalmadığı, aslında dünyada insanı kötülüklerden alıkoyan en etkili aracın namaz olduğu kabul edilir. Namaz kılan kişinin kötülüklerden sakınıp sakınmaması ise, kendisini ıslah etmek için eğitim yapan kişinin kendisine bağlıdır. Eğer kişinin namazdan bu faydayı elde etme niyeti varsa ve bunun için gayret sarf ederse, namazın ıslah edici etkisi mutlaka onun üzerinde de görülecektir. Aksi halde, dünyada düzelmek istemeyen veya ona karşı koyan bir kimseye etki edebilecek hiçbir ıslah metodu yoktur. Bu şöyle bir örnekle açıklanabilir: Her yemek yiyişinden sonra yediklerini çıkaran birini düşünelim; bu yiyecekler ona bir fayda verir mi? Nasıl böyle biri göz önünde tutularak ‘Yiyecekler beden için besleyici değildir, çünkü bu şahıs yediği halde iskelete dönüşüyor’ denemezse, namazı tam anlamıyla kılmayan birine bakarak da ‘Namaz kişiyi kötülüklerden alıkoymaz, çünkü falanca şahıs namaz kıldığı halde doğrulardan değildir’ denemez. Nasıl böyle bir kimse için aslında namazı ikame etmediği söylenebilirse, yediği her şeyi kusan bir kimse için de yemek yemiyor demek uygun düşer.
Rasûlüllah (s.a) şöyle buyurmuştur: “Namazı kendisini kötü ve iğrenç şeylerden alıkoymayan kimse, aslında hiç namaz kılmamış demektir” (İbn Ebî Hâtim). “Namaza itaat etmeyen namaz kılmamış gibidir ve namaza itaat de kişinin kötü ve iğrenç davranışlardan kaçınmasıdır” (İbn Cerîr, İbn Ebî Hâtim).
(Tefhimü’l-Kur’ân’dan özetlenmiştir.)
Abdullah YILDIZ
Gelişen Olaylara İslami Bakışın Adresi