Geçtiğimiz 29 Ekim Cumhuriyet Bayramı ve sonrası yaşanan süreçte, cumhuriyet değerlerini sahiplenmede ve reddetmede epey zelzeleler oldu. Ak Parti Grup Başkan vekilliği bile bu yüzden el değiştirdi. Mahir Ünal, gençlik buluşması ve konferans etkinlikleri kapsamında 8. Uluslararası Kitap ve Kültür Fuarı’nda, Cumhuriyetin götürdükleri ile ilgili olarak; “Cumhuriyet; bizim lügatimizi, alfabemizi, dilimizi hasılı bütün düşünme setlerimizi yok etmiştir” altın cümlelerini kurmuştu. Vay, sen misin böyle diyen!
İlk tepki Cumhur İttifakının en büyük destekçisi Devlet Bahçeli’den geldi: “Cumhuriyet’in Türk kültürüne, Türk diline, düşünme setlerimize zarar verdiğini iddia edenler talihsiz, tarifsiz ve temelsiz bir yanlışın pençesindedir” diyerek Mahir Ünal’ın istifasına, siyasetteki kibar ifadesiyle “Görevden affına” sebep olmuştur.
Politikada bu işler böyle gidiyor. Siz doğru bir durum tespiti yapamıyorsunuz. En yakın ortağınızın anlayışına ters bir laf ettiğiniz zaman kitabınızı dürüyorlar. “Görevden affınızı talep” ettiriyorlar. Yani köprüden geçene/tek başınıza muktedir oluncaya kadar ayıya, dayı demek zorundasınız. Ya da kemalistlerin yaptığı gibi münafık bir tavır sergilemeniz gerekiyor. “#GeliyorGelmekte olan” heştekiyle “@ataturkcugenc4” adlı tweeter adresinde yayınlanan; “Yoldaşlarım, seçim gününe kadar dini değerlere yönelik en ufak bir aşağılama, hakaret vb. davranışlardan mümkün olduğunca uzak durup özellikle muhafazakâr kesime şirin görünmek için gerekirse Cuma namazlarına bile gideceğiz, bu seçimde Tayyib’in hiç şansı yok.” tweeteri, muhafazakârlardan oy alabilmek için münafıklık yapmanın gereğini vurguluyor. Tarihi süreçte CHP hep bunu yapmıştır. Bir zamanlar vatandaşa “CHP’nin açılımı; Cenâb-ı Hak Partisi demektir” diyerek halkı kandırıp onlardan oy devşirmeye çalışmışlardır.
İşte Mahir Ünal da oy hatırına içindekileri gizleyerek görünüşte “Cumhuriyet bize çok şeyler kazandırmıştır. Kadınlarımız seçme ve seçilme hakkını elde etmiştir. Bizi kul olmaktan kurtarıp vatandaş kılmıştır. On yılda on beş bin genç yarattık. Gökten inen yasalarla değil, aklın ve bilimin aydınlığında meclisimizce çıkarılan yasalarla idare edilmeye başladık. Cumhuriyetin banisi Atatürk olmasaydı biz olmazdık…” gibi cumhuriyetin tosuncuklarının ağzından düşürmedikleri sözlere sahip çıkıyor gözükseydi, yani “kemalizmin münafığı” olsaydı, Cumhuriyet değerlerini kutsayanların alkışını alır, makamından da olmazdı. Hatta bizim Müslümanlardan da “konjonktür gereği bunları söylemesi gerekmektedir” diye onay bile alırdı. “Müslümanlar, konuşmaları gereken yerde risk alıp konuşma cesareti gösteremiyorlarsa, susmayı becermeleri gerekir” demeden, bizim tatlısu Müslümanları onay verirdi. Mahir Ünal riski göze mi aldı yoksa boş mu bulundu da bu altın sözleri söyledi bilmiyoruz ama güzel söylemiş. Bedeli ne olursa olsun altına imzamı atarım.
Sahi değerli okuyucular, Mahir Ünal’ın dedikleri yalan mı? Olmadı mı? Bu konuda deve kuşu gibi kafayı kuma gömmenin anlamı yok. Artık her şey açık seçik konuşulmalı. Bu ülkede ifade özgürlüğü varsa bunlar dillendirilmeli ve herkes buna tahammül etmelidir. Bu özgürlük sadece İslam düşmanlarına mı var? Onlar İslam’ın hemen her değerine savaş ilan etmekteler. İslam’ı “Orta çağ karanlığı” olarak tanımlamaktalar.
Bir zamanlar CHP’nin yaman oğlanı Özgür Özel, Diyanet’in 4-6 yaş grubuna açtığı okul öncesi eğitimi bir türlü içine sindiremeyerek bunun Orta çağ uygulaması olduğunu ifade etmişti: “Diyanet okul öncesi eğitim birimleri kuruyor. Sübyan mekteplerini kurmuşlar, kurumsallaştırmayı zorunlu yapmaya çalışıyorlar. Bu kafayla, bilimin B’si, fiziğin F’si, matematiğin M’si de olmuyor üniversiteye gidince. Çocukları bütün dünya nasıl yetiştiriyorsa öyle yetiştirmek varken bir orta çağ zihniyetine yönelmenin, bunu kurumsallaştırmaya çalışmanın ne bu Cumhuriyet’e ne bu millete faydası var ne de Anayasa’ya uygunluğu var.”
Onlar bu özgürlüğü yaşayacaklar, biz ise Cumhuriyetin bizden götürdüklerini bir vakıa olarak ortaya koyunca hücuma uğrayacağız ve istifaya -pardon görevden affa- zorlanacağız. Sevsinler sizin özgürlüğünüzü.
Bu konuda Meral ablamız neler döktürmüş bakın: “Cumhuriyetin edebiyata, düşünce dünyamıza, bilime ve eğitime katkılarını; Cumhuriyetin ne büyük bir şahlanış olduğunu, bu aziz milletin oyuyla seçilmiş olan bir vekile, anlatmak zorunda olduğum için gerçekten utanç duyuyorum! Neymiş? Bu Türkçe ile düşünce üretilmezmiş. Bu sözleri, cahillikle açıklamaya kalkmak, cahillik kavramının içini boşaltmak olur. Bu düpedüz patolojik bir Cumhuriyet nefretine kılıf bulma gayretidir. Ve tepeden tırnağa, art niyetlidir.” Breh breh breh. Refah Ana hükümetini yıkmakla övünen ve yağlı kazığa oturtma tehdidini alınca 28 Şubat’ta alınan faşist kararlar “Uygulanacak, uygulayacağım, başka çaresi yok” diyen özgürlük katili birinden, Mahir Ünal’ın sözleri ile ilgili olarak bunları duymamız sürpriz değildir. Cibilliyetine yakışır. Onunla ilgili fazla söz söylemeyi de zâid buluyorum.
Mahir Ünal’ın yerine getirilen Özlem Zengin de isabetli bir seçim değildir. Ayasofya Başimamı ile ilgili sözleri hâlâ kulaklarımda çınlıyor. Bu hatun kişi, bir televizyon programında, Ayasofya’nın ilk dönemde Başimamı olan Prof. Dr. Mehmet Boynukalın hocanın; “Cinayet cinayettir; cinsiyet değiştirmez. Erkek, kadın, çocuk, büyük kimin başına gelirse gelsin ilkemiz: “Sizin için kısasta hayat vardır” ilahi düsturudur. Sürekli ‘kadın cinayetleri’ vurgusu, kadını erkeğe düşman etmeye çalışan bir sloganik medya propagandasıdır.” Tweetiyle ilgili olarak Sayın vekil:
“Bu paylaşımı yanlış buluyorum. Ayasofya Cami İmamı, böyle bir konuda tweet atmamalı. Kadın-erkek meselesine dair dini de referans yaparak, katı, sert açıklamalar yapmayı problemli görüyorum ve bize fayda vermiyor. Tam tersine incitiyor, kadınları da incitiyor, bu alanda çalışanların yükünü arttırıyor. Ve daha önemlisi, bu açıklamalar siyasetin yükünü artırıyor. Siyaset çok ağır bir iştir. O yüzden bence herkes kendi işini yapmalı diye düşünüyorum” buyurmuşlar.
Özlem Zengin, laik-seküler kesimin topluma dayattığı “İmam’ın işi camide namaz kıldırmaktır. Siyasi ve devletle ilgili konularda konuşamaz. Bu alan onu ilgilendirmez. Kıldırsın beşi, sallasın başı, alsın maaşı” algısıyla hareket ederek kendince had bildirmiş. Bir kere “Kadın-erkek meselesine dair dini de referans yaparak, katı, sert açıklamalar yapmayı problemli görüyorum” sözü Müslüman için problemli bir sözdür. Müslüman, dini referans almayacak da Nutuk kitabını mı referans alacak? Mehmet Boynukalın Hoca, bir İslam Hukuku uzmanı. Bu konuda en yetkili ağızlardan biridir. Senin gibi laik hukukta tıkanıp kalmamış. Bir kere ihtisasa saygılı olunmalı.
Size sorulan soruya “Efendim, Türkiye özgür bir ülkedir. Herkesin, düşüncesini özgürce açıklama hürriyeti vardır. Hocamız İslam Hukuku profesörüdür. Elbette onun da değerli görüşleri vardır. Düşüncesini açıklamıştır. Gayet doğaldır. Ateistler, kemalistler, sosyalistler, komünistler nasıl görüş açıklayabiliyorlarsa, Ayasofya Başimamımız da gayet medenice görüşlerini açıklamıştır. Olay budur. Ben bunda bir anormallik görmüyorum” deme yiğitliğini, onurlu duruşunu göstermeli değil miydi? Laik-kemalistleri memnun etme adına bu cümleleri kurarak eziklik sergilemek zorunda mıydı? Huzurunda diz çöküp ders alması gereken bir Müslüman âlimi azarlamak zorunda mıydı? O, asıl değil vekildir. Aslına karşı böyle efelenmeli miydi?
Maalesef bizim Müslümanlar, memelerinden emerek büyüdükleri bu laik-kemalist sistemden tepki almamak için “inandıklarını yaşamadıklarından dolayı yaşadıkları gayri İslamî hukukun meşru olduğuna inanarak” din referanslı çözüm önerilerine -laikleri, kemalistleri kızdırmayalım- aşağılık kompleksiyle karşı çıkmaktadırlar. Kemalist-laikleri kazanma, yanlarına alma adına dostlarına rest çekmektedirler.
Böylelerine söylenecek en güzel söz: Aliya Izzetbegoviç’in, “İslam, korkakların değil, cesur ve atılgan Müslümanların omuzlarında yükselecektir” sözüyle, Selahaddin Eyyubi’nin “Dostlarıyla uğraşanlar, düşmanlarıyla savaşamazlar” sözüdür.
Bu eleştirilerimi, seçim yaklaşırken “Ak Parti’nin aleyhine kullanılabilecek bir malzeme” olarak gören okuyucularımız olacaktır. Evet, Türkiye’yi eziklikten kurtarıp “dünyada ben de varım” diyerek itibar kazandıran, mazlum İslam dünyasının umudu olan Ak Parti iktidarının dün olduğu gibi bugün de desteklenmesi gerektiğine inananlardanım. Rabbim daha iyisini nasip edene kadar bu böyledir. Fakat pislikleri de halının altına süpürerek bazı gerçekleri görmezden gelemeyiz. Bizim gayemiz daha iyiye ulaşmaktır. İdareciler de tenkide açık olmalı ve halkın sesine kulak vermelidir. Bu zamana kadar oy vererek ve “Yarabbi! Tayip beye, hayırlı işlerinde yardım eyle, onu yalnız bırakma. Yanlış yapmasına fırsat verme. Etrafına çit örmek isteyen yalaka takımından onu koru. Harunlarını çoğalt” diye hep dua ettik ve hâlâ da ediyoruz. Vesselam.
Musab SEYİTHAN