İngiltere kraliçesinin ölümü, batı hayranlığı ile yaşayan, hayat standartlarını ve hatta her şeyini batıya endeksleyen içimizdeki Modern(!) insanların düştüğü ikilem ve paradoksu bir kez daha gözler önüne serdi.
Güya monarşiye karşı oldukları için Osmanlı Padişahlarına söven, yetmedi Osmanlı padişahlarını İngiliz hayranlığı ile suçlayan, o da yetmedi Vahideddin’i İngiliz gemisine binerek kaçtı iftirasında bulunanların, İngiliz Kraliçesine gösterdikleri hayranlık, sevgi, saygı paylaşımları, paradoks değilse nedir?
Yeri gelmişken hemen ifade edelim:
“Vahideddin İngiliz gemisine binerek kaçmamıştır. Kendisi ve çocukları ölümle tehdit edilmiş ve İngiliz gemisine binmeye zorlanmıştır.”
Konumuza geri dönersek, İngiliz Kraliçesinin ölümüne sevinmedim de üzülmedim de… Her fani gibi Kraliçe de ölecekti ve öldü. Eğer Kraliçenin ölümüyle İngiltere başta olmak üzere diğer Avrupa ülkelerinde hüküm süren Monarji ya da yarı monarşi son bulmuş olsaydı belki dünya ve insanlık adına sevinebilirdim.
Ama Kraliçenin ölümünde ve cenaze töreninde üzüldüğüm noktalar da olmadı değil…
Üzüldüğüm noktalardan bir tanesi, kraliçenin ölümünden sonra içimizde ki bazı insanların üzülmesine ve yas tutmasına çok üzüldüm. Kendi tarihine sövmeyi ve küfretmeyi marifet sayan bu insanların, Kraliçeye gönülden bağlılıklarını gösteren bir hal almaları, zannediyorum kelimelere dökülerek anlatılabilecek bir durum değil.
Üzüldüğüm ikinci nokta ise, cenaze töreninde devlet başkanlarına uygulanan tutum ve davranıştır. İngilizler, “bu dünyada bizim sözümüz geçer, kraliçenin cenazesine katılmak zaten sizin görevinizdir, sorumluluğunuzdur” dercesine, Devlet başkanlarını ilkokul çocuğu gibi otobüslere doldurup tören alanına götürmeleri ve orada da boncuk gibi dizmelerine üzüldüm. Dünya adına üzüldüm, insanlık adına üzüldüm.
Tören bu haliyle, “Kraliçe öldü, yaşasın yeni Kral!” formatına evrildi. Zira kraliçenin cenaze töreni, bu haliyle yeni Kral’a biat törenine dönüşüverdi.
Kraliçenin cenaze törenine Türkiye’den, Dışişleri Bakanı Mevlüt Çavuşoğlu katıldı. Cumhurbaşkanı ise Amerika’ya gitti. İçimizde ki Kraliçe ve monarşi sevenler derneği(!) üyeleri de, Erdoğan’a veryansın etmekten de geri durmadılar. Vay efendim, Erdoğan neden Kraliçenin cenaze merasimine katılmamış?
Aslında cevabı gayet basit olan bu soru üzerinden Erdoğan aleyhtarlığı yapmakta bizim muhalefetimize yakışırdı ve kendine yakışanı da yaptı…
Mesela İYİ parti İzmir milletvekili Aytun Çıray, Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın Kraliçe’nin cenazesi yerine New York’ta Central Park’ta olmasını sert bir dille eleştirmiş.
Böylece de Vahideddin’i İngiliz hayranlığı ve İngiliz gemisine binip kaçmakla suçlayanlar, bu söylemleriyle kendilerinin İngiliz monarjisine karşı hayranlıklarını istemeden de olsa ortaya koymuşlar…
Kimse “bu cenazeydi, cenaze merasimiydi, katılması lazımdı” gibi sözlerin arkasına gizlenmesin. Zira cenazelere katılmak onursal bir görevdir, sorumluluk değil…
Neydi öyle devlet başkanlarını otobüse doldurup tören alanına taşımak! Bunu biz yapsak, herhalde ne altımız ne de üstümüz kalırdı. Üzerimize üçüncü hatta dördüncü dünya ülkesi yaftası yapıştırılır, ardından da gericilik ve yobazlıkla bile suçlanabilirdik. Ama bunu İngiltere yaparsa ses çıkmadığı gibi, Erdoğan’a “neden cenazeye gitmedin” diye en üst perdeden sorulabiliyor…
Kraliçe ve monarşi sevenler derneğine gönüllü üye olanlara tavsiyemiz, ilkönce kendi tarihinize savaş açmaktan vazgeçin ve tarihimizi başta İngiliz tarihi olmak üzere diğer milletlerin tarihi ile mukayese edin.
Aslında bunu anlamak için tarihe gitmeye de gerek yok…
Batı’nın, haçlı seferi zihniyetiyle Afganistan, Suriye, Irak ve Ukrayna da bugün dahi yaptıkları ortada…
Bizim tarihimizde ise, dili, dini, ırkı ne olursa olsun insanlara adalet içinde davranıldığını bütün özgürlüklerini yaşayabildiklerini bilmek için tarihçi olmaya da gerek yok…
İnsan olmak yeterli…
Sahi İngiltere demişken, birileri hala bizim Kurtuluş savaşında Yunanistan ile savaştığımızı mı zannediyor?
Amaaan boşverin!
Kraliçe öldü, yaşasın Kral!
Selam, saygı ve muhabbetlerimle…
Şaban DOĞAN
NOT DEFTERİ: “İngiltere’nin ebedi dostları ve düşmanları yoktur, değişmeyen çıkarları vardır.”
İngiltere eski Başbakanlarından Lord Palmerston