1973 yılı Haziranında İstanbul Yüksek İslâm Enstitüsü’nü bitirince sakalımı bıraktım, ama kravatı bırakmak öyle kolay olmadı.
1985 Tarihli Kravatlı Resimlerim Var
Elimde en son 1985 tarihi sakallı ve kravatlı resimlerim var. İslâm’a Göre Cinsel Hayat isimli kitabımın yayınlanmasından sonraydı. Ünlü iş adamı ve bir dönemin T0BB başkanı Ali Koçman ile Haftalık Posta Gazetesi için yaptığımız söyleşi sonrasında çektirdiğimiz ve yayınlanan profesyonel çekimli resimlerimde, sakalım kravatımla kaynaşmış görünüyor. Bu kitabımın Devlet Güvenlik Mahkemesinde yargılanması sırasında çekilen ve basına yansıyan resimlerde de sakallı ve de kravatlıyım. Oysaki ben Süleymaniye Camiinde, 1981 sonunda bitirilen İmam-Hatiplik dönemimin son yıllarında kravatlı olarak Minber’e çıkmıyor, Mihrab’a geçmiyordum.
Bu nasıl oluyordu?
Kravatı iki Merhalede Bırakabilmişim
Olan şuydu. Ben kravatı iki merhalede bırakabilmiştim. Önce Minber’e çıkarken ve Mihrab’a geçerken kravat takmama kararı almış ve titizlikle uygulamıştım. 1985 sonrasında da tamamıyla terk etmiştim. Terk edişim sonrasında ise özel olarak diktirdiğim hakim yaka gömlekler giymeye başlamıştım.
Youtube de yayınlanmakta olan bine yakın programımda hakim yaka gömleklerim görülür. Halkımız da beni böyle görmeye alışmıştır.
Bu arada dile getirmeden edemeyeceğim. İmam-Hatipler, Vaizler ve Müftüler dahil Diyanet görevlilerimiz ve akademisyenlerimiz dahil İlahiyatçılarımız kültürel bağımsızlığımızı kazanmadığımız için aşağılık kompleksinden kurtulamamışızdır. Kravat kişilik nişanımızdır, modernlik alametimizdir. Toplumumuzda tapınılan bir Put haline dönüştürülen kravat bizi de bağlıları arasına almıştır. Ben de bağlılarındandım. Renk renk ve desen desen bir çuval kravatım vardı. Kravatsız Minber’e çıkmak olası değildi. Birileri yadırgasa da çok şükür kurtulduk.
Okuyucumuz farkında mıdır bilmiyorum? Şu ana kadar kravata karşı oluşumum kültürel ve kısmen de olsa dinî sebepleri üzerinde bir beyanda bulunmadım. Bunun sebebi daha önce bu konuda yazdığım efradını cami ve ağyarını mani bir makalemle konuyu özetle sunmak istememdir. Şimdi yazılış sebebiyle birlikte ilgili makalemizi birlikte okuyalım.
[ Bizim İmam Hatipli Ahmet Hakan Hürriyet yazarıdır. CNN Türk’te de programı vardır. Kravat takıp takmama konusunda görüş almak istemiş olacak ki takipçilerinden öneri yağdı. Tak diyenler de var takma diyenler de. Çoğunluk tak diyenlerde. Papyonu önerenler de var. Yalnızca Cuma günü takılmamasını isteyenler de var ki hikmetini anlayamadım. Her halde kutsallaştırdıkları Cuma günü ile kravatı örtüştürememiş olacaklar…
1970 yılı Ocak ayında 25 yaşında genç bir İmam Hatipli olarak Süleymaniye Camii’nde Cuma ve Bayram hatipliği görevine başladım. Yeterince bilinçli olmadığımdan olacak modern görüntülü olmak için kravatsız minbere çıkmazdım.
Günlerden bir gün İstanbul Müftü vekili Ali Fikri Yavuz Hoca ile karşılaştığımda kravatlıydım. Beni şöylece uyardı:
“Redhouse sözlüğünün Fransızca ilk baskısında kravatla ilgili olarak şu bilgiler verilmektedir: Kilise ruhbanları Haç takarlar, ruhban olmayıp laik olan halk da dindarlık göstergesi olarak kravat bağlarlar. Bağlanış şekliyle kravat Haç’ı temsil eder.”
Merhum Hocamızın verdiği bilgileri araştıramadıysam da kulağıma kar suyu kaçmıştı. Kravattan giderek soğudum. Kravatla minbere çıkmayı kültürel bir cinayet olarak görmeye başladım. Sonunda moda putunun bu vazgeçilemez aksesuarına boyun eğer olmaktan kurtuldum.
Kendi kedime sorar dururum: Öğrenciler, öğretmenler, akademisyenler kravatlı. Memurlar, polisler, subaylar kravatlı. Genel müdürler, bakanlar hattâ mütedeyyin Cumhurbaşkanlarımız da kravatlı. Yalnızca bizimkiler değil mûcidi olan batılılar kravatlı. Dünya da kravatlı oldu. Gel de buna -mecazi anlamda da olsa- Put deme.
Katolik, Protestan, Ortadoks hiç bir Hıristiyan din adamı kravat takmaz. Musevi…ve Budist din adamlarında da kravat göremezsiniz. Bizim İmam-Hatiplerimizin, vaizlerimizin, müftülerimizin ve hatta Diyanet İşleri Başkanlarımızın -maşallah- birbirinden moda kravatları var. Minberde, kürsüde ve mihrapta kravatlıyız..
(Ha bu arada bize sorulan “Sakalsız olup kravatlı olan imamın imameti sahih midir?” şeklinde ki soruyu biz de Diyanetimize soralım.)
Diyanet Teşkilatının büyük çoğunluğu sakalsız ama -yalnızca resmi toplantılarda ve sadece cuma günlerinde bile olsa- yüzde yüze yakını kravatlı. Çoğunluğu “İslâm’ı bir hayat düzeni olarak algılayamayan” bir camiadan başka ne beklenebilir? Allah razı olsun Mehmet Görmez Hocamız sakal bıraktı da bir dönem sakal karşıtlığı da yapılan Diyanet’te olumlu bir adım atıldı.
Ahmet Hakan’a verilen cevaplarda da görüldüğü üzere kravatlı oluş dün olduğu gibi bu günde şıklık nişanı olarak kabul edilmekte. “İslâma Göre Cinsel Hayat” isimli kitabımın yayınlandığı 1985 yılı sonrasında Posta gazetesi için ünlü iş adamı Ali Koçman’la bir söyleşi yapmıştım. Kravatı bırakmamıştım ama söyleşi için hakim yaka bir gömlekle gelmiştim. “Ben sizin kravatlı çok yakışıklı resimlerinizi gördüm, şık adammışsınız,” diyerek söze başladı. Kravatsız olarak da şık olunabileceğini söyledimse de söz geçiremedim.
Kravat, İslâm’ı içselleştiremeyen batıcılarımız tarafından getirilip takıldığı için ilk dönemlerde bize haram türden “Yabancılara Benzeme” işlemi olarak görüldü; takmaktan mutlaka kaçınılması gereken bir nesne gibi algılandı. Doğru da görüldü ve de algılandı.
Kılık Kıyafet devrimlerimizi gördüğü için bir İslâm aydını olarak içi sızlayan ünlü müfessirimiz Elmalılı Hamdi, Hak Dini Kur’an Dili tefsirinin Yasîn sûresinin 8. ayetinde inatçı inkârcıların halini tasvir sadedinde onların boyunlarına geçirilecek Ağlâli/halkaları kravata benzeterek şöyle der:”
– İlk bakışta çağdaş medeniyetin boyun bağları/kravatlarını hatırlatır görünen bu Ağlâl…”
Kravat bizim şimdiki nesillerimiz için Yabancılara Benzeme yani günah konusu olmaktan çıktı gibi görünüyorsa da bizim gibi İslâm’ın gariplerinin içini kemirmeye devam ediyor.
Ben sakalsız ve bıyıksız olarak Minber’e çıkılması ve Mihrab’a geçilmesine karşıyım. Doğru, bizim gibi garibler azaldı. Biz İslâm’ı bir hayat düzeni olarak görme konusunda da bir avuç garip kaldık, ama ne gam.
Peygamberimizin diliyle müjdelenen garipler değil mi?
(DEVAM EDECEK)
YARIN : SÜLEYMANİYE CAMİİ’NİN AKUSTİK İHTİŞAMI