NATO üyesi ülkelerdeki Gladyo yapılanmaları; derin gerilim filminin en başından beri “siyasetten medyaya, kültür sanat çevrelerinden üniversitelere” kadar geniş bir yelpazede “kendileri ile tam uyumlu çalışan özel görevli elemanları” sahneye sürdüler.
Farklı kollarda kurdukları bu derin istasyonlarda, uzun yıllardır istihdam ettikleri maşalar eliyle her türlü “Psikolojik Savaşı” yürüttüler, yürütüyorlar…
Hem TEZ’i, hem de ANTİ-TEZ’i savunanları aynı anda/birlikte KONTROL edebilmek gayesiyle Gerilim Stratejisi’ni uyguluyorlar!
Buna “Kontrollü Gerilim Stratejisi” deniliyor.
Mete Gündoğan’ın “Oyun Teorisi” adlı kitabında sözünü ettiği “kriptolojik kurgu” tam da budur:
“Öyle bir oyun düşününüz ki, tüm oyuncular aynı ekipten! Kendi ekibinizden birine karşı oynuyorsunuz!
Muhteşem bir kriptolojik kurgu! Rakibiniz aslında sizinle aynı amaçlara hizmet eden biri oluyor. Siz ve rakibiniz (!) sizin için hangi strateji en büyük getiriyi sağlıyorsa onu tercih ediyorsunuz. Size karşı oynuyor gibi görünerek size hizmet ediyor. (…)
Çeşitli sahalarda bunun uygulamalarını görmek mümkündür. Örneğin kendi elemanınızı karşı cephede yer alan bir kuruluşun ‘önemli bir yöneticisi’ yapmayı başarmanız gibi bir şey!”
NASIL YÖNETİYORLAR?
“Kontrollü Gerilim Stratejisi” ile farklı etiketler (sağdan sola) taşıyan cepheleri yönetiyorlar.
“Sahte Bayrak” sallayan isimler üzerinden işlerini görüyorlar…
Neticede, Komprador Burjuvazinin “kazanması” yahut “hedeflediklerini elde edebilmesi” amaçlanıyor!
Mesela, uzun yıllardır “devrimci” bayrak sallayan Mister Yalçın Küçük de yine senelerce “milliyetçi” geçinen Mister Taha Akyol da aslında işbu Komprador yapının amaçlarına hizmet eden maskeli oyunculardır.
Çarşamba günkü yazımızda alıntılamıştık: Rasim Cinisli’nin “Bir Devrin Hafızası” adlı kitabında (S:75) adları sıralananlara -27 Mayıs darbesinin öncesindeki günlerde yürüyen, eylem yapan militan gençlere- bir de bu gözle bakınız!
Aradan geçen neredeyse altmış yılda “medyadan siyasete” hangi özel görevlerle, hangi kritik işlerde yer aldıklarını şöyle bir hatırlayınız!
O isimlerden bazıları halen daha hangi “enteresan ve dahi kilit rollerde oynuyorlar” acaba?
GLADYO’NUN SİYASİ TASARIMI
1972-1974 arasında Özel Harp Dairesi’ni yöneten Merhum Kemal Yamak’ın “Bülent Ecevit’in vekilleri de Özel Harpçi idi” (Hürriyet, 2 ve 3 Ocak 2006) şeklindeki beyanatında ibretlik bir ifşaat vardır…
Yani, nedir?
Sağ-sol geriliminin ve de çatışmalarının en yoğun olduğu yıllarda yani 1980 öncesinde “parlamentodaki tüm partilerde” Özel Harp Dairesi üyesi milletvekilleri bulunuyormuş!
Kemal Yamak “Özel Harp Dairesi’ne üye olan milletvekilleri, gençliklerinde örgüte alınıyor sonra vekil oluyorlar. Onların adlarını kimse bilmez, belki örgüte alan ilk kişi bilebilir. Hepsinden kod adlarıyla bahsedilirdi…” diyordu, bahse konu beyanatında…
Bu ifşaatın; “Gladyo’nun siyasetteki tasarımını sözü edilen 70’li yıllarla sınırlı tutmadığı, 70’lerin öncesinde yahut 80’lerden itibaren bugüne kadar devam ettirdiği” anlamına geldiğini öngörmek hiç de zor değildir!
MEDYADAKİ TASARIM
Derin mevzu, sadece siyasette değil medyada da böyledir…
İşte Ertuğrul Ö. Vakası, bundan dolayı bu sütunda kaç zamandır detaylarıyla mercek altına yatırılıyor!
“Gençliğinde devrimci yahut solcuydu; sonradan liberal oldu” gibi replikler; Ertuğrul’un derin görevini (Baronsal Gladyoculuğunu) perdelemeye yarıyor…
“Hangi maskelerle/hangi rollerde/nasıl oynadığını /kime hizmet ettiğini” çözmektir; önemli olan!
Mesela, rahmetli Özal’a “çok yakın bir gazeteci” diye bilinmesi hatta kendisine bir dönem “Öz-köşk” denilmesi; bu Ertuğrul’un aslında ne yaptığının üzerini “çok iyi” örtüyordu!
Turgut Özal’ın son bir yılı boyunca; Ertuğrul’un gazetesinde attığı manşetler (Özal Gidici” bunlardan sadece biriydi) adı geçen “Özel Harp Gazetecisi”nin asıl marifetini/görevini çözebilmek için “yeter de artar bile!”
Özal’ın zehirlendiği gerçeğini “perdeleyebilmek” için; yıllardır yapmadığı optik çarpıtma, söylemediği yalan, atmadığı takla kalmadı, Düzenbaz Ertuğrul’un!
NEREDEYSE, ZİL TAKIP OYNAYACAK
Salı günkü yazısının başlığı; Ertuğrul’un “hakiki yüzünü” bir kere daha ele veriyordu:
“Türkiye, artık Yüzde 99’u Müslüman olan bir ülke değil”
Doğruluğu, isabetli olup olmadığı tartışılabilecek bir kamuoyu araştırmasından söz ediyor:
O ankete göre; işte bu oran “Yüzde 89.5” olarak çıkmış, yine “sadece son iki yılda deist ve ateist oranı yüzde 7 puan artmış” da…
-Ertuğrul bundan dolayı pek mutlu: Neredeyse zil takıp oynayacak!
Baronsal Gladyocu Ertuğrul; “Türkiye, dinden neden uzaklaşıyor?” başlığıyla topa giriyor; hüküm verip, anketten siyasi bir netice çıkarıyor yani sonucu iktidara fatura ediyor!
Aynı Ertuğrul; mevcut iktidarın ilk yedi yılında Hürriyet’in kaptanıydı: O yıllar boyunca “Türkiye’nin giderek muhafazakârlaştığı, dindarlaştığı” veyahut “Malezyalılaştığına” dair birçok defa gazetesinin muhtelif sütunlarında “alarm zilleri” çaldırmıştı!
28 Şubat sürecinde “İrticaya Karşı Topyekûn Savaş” manşetini atan Ertuğrul’dan bahsediyoruz!
Tamer KORKMAZ
Gelişen Olaylara İslami Bakışın Adresi