Kudüs, tarihi oldukça eski olan bir yerleşim yeridir. Milâttan önce buranın adı Urusalim idi. Bu isim Eski Ahid’in Ârâmîce metinlerinde Yerûşâlem şeklinde telaffuz edilmekteydi. Latince’ye Jerusalem ve Jerosolyma olarak geçmiştir. Kudüs şehrinin Batı dillerindeki adı da Jerusalem’dir.
Müslümanlar da şehre çeşitli isimler vermiş olup bunların başında ‘bereket, mübarek olmak’ anlamına gelen ‘Kudüs’ yer almaktadır.[1]
10. yüzyılın başında Karai bilginleri Kudüs şehrine ‘Beytü’l-makdis’, mabedin bulunduğu alana da ‘Kuds’ diyorlardı. Müslümanların kullandığı İliya ismi Romalılar’ın şehre verdikleri Aelia isminin Arapçalaşmış şeklidir.
İslâmî kaynaklarda “İliyâ medînetü beyti’l-makdis” şeklinde de geçmekte ve kısaca İliyâ veya Beytü’l-makdis (Beytü’l-mukaddes) deniliyordu.
Beytü’l-makdis başlangıçta mabedi ifade ederken zamanla şehrin tamamı için kullanılmış, mabedin alanı ise ‘harem’ diye adlandırılmıştır.
Kur’an’da Kudüs ismi geçmediği gibi İslâmî kaynaklarda bu şehrin adı olarak zikredilen diğer isimlere de rastlanmamaktadır. Ancak müfessirler, Kur’an’daki ‘el-Mescidü’l-Aksâ’ (İsrâ 17/l),
“Andolsun, biz İsrailoğullarını çok güzel bir yurda yerleştirdik ve onlara temiz rızıklar verdik. Kendilerine bilgi gelinceye kadar ayrılığa düşmediler. Şüphesiz ki, ayrılığa düşmüş oldukları şeyler hakkında Rabbin kıyamet günü aralarında hükmünü verecektir.” (Yûnus 10/93)
Bu âyette geçen; ’mübevvee sıdk-güzel/güvenli/doğruluk diyarı’,
ve ‘el-arzu’l-mukaddese’ (Mâide 5/21) gibi tabirlerle ya Kudüs’teki Beytü’l-mukaddes’in, ya da genellikle söz konusu şehrin de içinde bulunduğu Filistin topraklarının kastedildiğini belirtmişlerdir.
Elmalılı’ya göre âyette geçen el-Mescidü’l-Aksâ, Beytü’l-Makdis, çevresi mübarek kılınan yer de Kudüs ve civarıdır.[2]
Mescid-i Aksa tabiri, İslâm’ın ilk dönemlerinde bazan Kudüs için de kullanılmakla birlikte asırlar boyunca bununla özellikle Harem-i şerif kastedilmiştir.[3]
Şehir miladi 638 yılında müslümanlar tarafından fethedildikten sonra adı Kudüs, Kuds-ü Şerif veya Beytu’l-Makdis/mukaddes olmuştur. Bu isimler onun misyonuna uygundur.
-Takdis, mukaddes
Tesbîh; sözlükte; havada ve suda hızlı hareket etmek, geçip gitmek, yüzerek uzaklara gitmek, işini yapmak, çaba göstermek demektir.
Kavram olarak tesbîh; Allah’ı O’na yakışmayan şeylerden tenzîh etmek (uzak tutmak)tır. Allah’ı büyük tanıma, O’nu O’na layık olmayan kusur ve noksanlıklardan, insanların ilâhları hakkında düşündükleri eksik sıfatlardan inançta, sözde ve kalpte ile tenzih etmektir.
Hızlı bir şekilde ‘sübhânellah’ demektir. Zira Allah “Sübhân”dır.
Allah’ı tenzîh etmek de O’nun kudsî zatını inanç, söz ve amel bakımından layık olmayan her türlü kusurdan arı ve uzak olduğunu ifade etmektir.
Allah’ı takdis de böyledir. Bu da esasında pek uzağa gitmek demek olan (kuds’den) alınmış olarak temizlemek, pek temiz tutmak mânâsınadır.[4]
Aynı kökten gelen el-Kuddûs, Allah’ın en güzel isinlerinden biri olup, temiz, noksan ve eksik sıfatlardan uzak demektir.
‘Kuds, mukaddes’ arınmış, pak edilmiş anlamının yanında aynı zamanda bereket demektir. ‘Ardu’l-mukaddes’; bereketli kılınmış, temizlenmiş yer,
‘beytu’l makdis’ de temizlenmiş, bereketli kılınmış ev demek olur.[5]
Yahudilerin kullandığı ‘ard-ı mev’ûd’ tabiri Kur’an’da geçmiyor. Ancak “bereketli kılınmış” bir diyardan söz ediliyor. “Onu (İbrahim’i) Lût ile beraber kurtarıp, içinde âlemler için bereketler kıldığımız yere ulaştırdık.” (Enbiyâ 21/71)
İsrâiloğullarını Mısır’dan çıkarmakla görevlendirilen Mûsâ (as) da;
“Ey kavmim! Allah’ın sizin için yazmış olduğu arz-ı mukaddese giriniz ve arkanıza dönmeyiniz; sonra hüsrana uğrayanlardan olursunuz” demiştir (Mâide 5/21).
İsrâiloğullan oraya girmek istememişler, bunun üzerine arz-ı mukaddes onlara kırk yıl haram kılınmıştır. (Mâide 5/22-26)
Kur’an’da İsrâiloğulları’na önceden verilen sözün gerçekleştirildiği ve sabretmelerine karşılık, hor görülüp ezilen bu milletin “bereketli kılınan topraklar”a vâris kılındığı ifade ediliyor. (A’râf 7/137)
Kur’an’da “arz-ı mukaddese”, “bereketli arz” gibi ifadelerle anılan ve İsrâiloğullan için yaratıldığı belirtilen bu yerin neresi olduğu açık olarak bildirilmemiştir.
Nitekim bu âyetlerin tefsirinde çeşitli yerler üzerinde durulmuş, bazı âlimler bu yerin Şam ve Mısır, bazıları Mescid-i Aksâ’nın bulunduğu Kudüs ve Lübnan dağı çevresi olduğunu söylerken diğer bazı âlimler de kesin bir yer belirtmenin doğru olmayacağını, ancak Fırat ile Mısır arasında bir yer olması gerektiğini ifade etmişlerdir.[6]
-Beytu’l-Makdis veya Kudüs
Ya da etrafı mübarek kılınmış belde… Kur’an’da bu hâliyle geçmiyor. Ama kaynaklarda Kudüs’ün diğer adı olarak yer alıyor. Her ne kadar Kudüs’ün ismi de Kur’anda geçmiyorsa da kendisine farklı şekillerde işaret ediliyor.
Beytu’l-makdis: Yani günahlardan temizlenmiş yer. Bu adın veriliş sebebi, içi günahlardan takdis olunan, yani arındırılan bir mekân olduğundan dolayıdır.[7]
Kudüs ismini bu anlamdan almıştır.
Necâsetten yani şirkten “temizlenmiş ev (kudüs)”, “arzu’l-mukaddes-arınmış yer” adına benzer bir şekilde şirk pisliğinden temizlenmiş toprak manasına gelir…
Beytu’l-Makdis, Beytu’l-mübarek, yani bereketli kılınmış ev/yer, mübarek ev” demektir. Bu da Kudüs ve oradaki kadim Süleyman Mabedi için kullanılır.
Burasının Mâide 21de geçen arz-ı mukaddes olduğu yorumu –kesin olmamakla birlikte- doğru olabilir.
Burada İsrâ Sûresinin birinci âyetini hatırlayalım:
“Kendisine âyetlerimizden bir kısmını gösterelim diye kulunu (Muhammed’i) bir gece Mescid-i Haram’dan çevresini bereketlendirdiğimiz Mescid-i Aksa’ya götüren Allah’ın şanı yücedir. Hiç şüphesiz O, hakkıyla işitendir, hakkıyla görendir.”
“Etrafı mübarek kılınmış yer” ile “mukaddes kılınmış arz (yer)” acaba aynı yer mi?
Genel kanaate göre Mescid-i Aksa Kudüs’tedir.
Buna göre Beyt-i Makdis, Kudüs’te bir ev değil Kudüs’ü ve etrafını içine alan mübarek kılınmış, muhtemelen mukaddes kılınmış yerdir.
İlk dönem tefsircilerinden Dahhâk’tan rivâyet edilen bir görüşe göre Ard-ı mukaddes; İlia ve Beytu’l-Makdis’tir.[8]
Lût kavminin zulmünden kurtarılan İbrahim ve Lût’un da ‘mübarek’ bir yere iskan edildiğini hatırlayalım. (Enbiyâ 21/71) O mübarek yer de Kudüs ve çevresi olabilir. (Allahu a’lem)
Kudüs’te Mescid-i Aksâ’nın bulunduğu yer de tarih boyunca ‘harem’ olarak anılagelmiştir.
Hüseyin K. Ece
YAZARIN DİĞER YAZILARI İÇİN BURAYA TIKLAYINIZ
[1] İbni Manzur, Lisânü’l-Arab, 12/40
[2] Elmalılı, H. Y. Hak Dini Kur’an Dili (sad.), 5/276
[3] Harman, Ö.F. TDV İslâm Ansiklopedisi, 27/323
[4] el-Isfehânî, R. el-Müfredat, s: 598)
[5] İbni Manzur, Lisânu’l-Arab, 12/40
[6] Küçük, A. TDV İslâm Ansiklopedisi, 3/443
[7] İbni Manzur, Lisânu’l-Arab, 12/40
[8] İbnu’l-Cevzî, Zâdu’l-Mesir, s: 370
Seçilmiş Cumhurbaşkanımızın katıldığı merasimden sonra bir gurup teğmenin sonradan korsan yeminle Mustafa Kemal’in askerleriyiz diyerek…
İstanbul Büyükşehir Belediyesi (İBB) Meclisi’nde alınan kararla su fiyatlarına %17,5 zam yapıldı ve her ay…
İstanbul' da Şiddetli lodos, Marmara Bölgesi'nde deniz ulaşımını sekteye uğratmaya devam ediyor. İstanbul, Bursa ve…
Ebu Cehil deistti, diğer Mekkeli müşrikler de deistti, Allah’ın varlığına inanıyorlardı ama Hz. Muhammed’in Allah’ın…
Önceki yazımızda Yûsuf 12/76 ayetini kısmen ele almıştık. Bu yazımızda ise ayetin ele almadığımız yönleri…
Eksikleri Varsa da Doğruya Yakın Bir Görüş Mirat Haber olarak, İslam'a aykırı olmadığı müddetçe, her…