“Kulu Muhammed’i geceleyin, Mescid-i Haram’dan kendisine bazı ayetlerimizi göstermek için, etrafını mübarek kıldığımız Mescid-i Aksâ’ya götüren Allah, her türlü noksan sıfatlardan münezzehtir. Şüphesiz ki her şeyi hakkıyla işiten, hakkıyla gören O’dur.” (İsra-I)
Ve Kudüs şehri.
Gökte yapılıp yere indirilen şehir.
Tanrı şehri ve bütün insanlığın şehri.
“Teologlar ya da mütevazı hacılar, siyasiler ya da sıradan seyyahlar, bilge tarihçiler veya arkeologlar, gazeteciler, romancılar veya şairler, ressamlar, gravür kakmacıları veya fotoğrafçılar, hepsi kalabalık olarak Kudüs’te ilham aramaya gelmiştir.
Düşlenmiş ya da gerçekten ziyaret edilmiş olsun, dünyada böylesine bir resim, anlatı ve tahlil seline yol açmış az şehir vardır.
Eski dünyanın çok tanrılı şehir panteonunu yerle bir eden ilk isyancı şehir Kudüs’tür. Kimliği tek tanrı inancıyla şekillenen bu kutsal şehir, üç peygamberin getirdiği mesajın yeryüzünde buluştuğu, inanç sarkacının barışla savaş arasında gidip geldiği bir ortak hayat alanını temsil eder.
Ordular, dünyanın farklı coğrafyalarından bu kenti fethetmek için yola çıkarlar. Surlarının önünde iktidarlar taht değiştirir; kubbelerinde hilalin yerini haç, haçın yerini hilal alır. Yeryüzü saltanatında hak iddia eden hiçbir otorite yoktur ki, bu şehrin tarihine mührünü basmamış adını künyesine kazımamış olsun. Kudüs, yine de saf inanç adına zihinlerde yaşatılan evrensel bir kurgudur. Dini mitolojilerle kuşatılmış farklı hayat tarzları, bu kurgu içinde Doğu’ya ait renklere ve giysilere bürünürler. Yabancı fatihler bile bir kuşak sonra bu şehrin yerlileri arasına katılırlar.
Peygamberler dar ve dolambaçlı sokaklarında dolaşır Kudüs’ün, mabetlerinde bağlılarına vaaz verir, mucize gösterirler. Elinizi nereye uzatsanız bir peygamberin eline tutar ve adımınızı nereye atsanız bir peygamberin ayak izine rastlarsınız. Şehrin tılsımlı ruhu bu tema üzerinde oluşur. Bu nedenle oluşturduğu imge kutsalla ilişkili göklerde inşa edilmiş bir şehir anlayışını hissettirir. Kurtuluş için çalınacak ilk kapı, günahtan arınmak için yürünecek dikenli yol, kefaretin ödeneceği ve ruhun göğe yükseleceği tek yer bu şehirdir.
Hz Âdem’den, Hz İbrahim’e, Hz Davut’a, Hz Süleyman’a, Hz İsa’dan, Hz Muhammed’e (sav) kadar insanlığa Kurtuluş yolunu gösterenler ve İlhami ile hareket edenler bu şehirde bir iş işçi gibi çalışmışlar, kutsal sözün Evrensel mekânını kurmuşlardır.
M.Ö 4000 yıla dayanan bir tarihe sahiplik Kudüs ile ilgili bilgi verebilir. Hz. İbrahim’in bu coğrafyaya yerleşmesi, Hz. Musa’nın Firavun zulmünden kaçarak bu bölgeye yönelmesi, Hz. Davut’un “Ahid Sandığını” bu şehre getirmesi, Hz. Süleyman’ın Tanrı adına inşa edilmiş ikinci mabedin kaybolmuş temelleri üzerine yenisini yükseltmesi, adaletle yönetmesi, Hz. İsa’nın son ziyareti ve Hz. Muhammed’in buradan göklere yükselmesi şehri tüm dünyanın cazibe merkezi haline getirir.
Kudüs halkının Adalet, merhamet ve zulüm terazisinde tartılması şehrin geleceğini belirler. Adaletten zulme dönüldüğünde Allah’ın gazabını beraberinde getirir. Mısır, Asur, Babil, Pers, Makedon, Roma istilaları bunun işareti sayılır. M.Ö 586’da Babilliler Hz. Süleyman’ın temellerini yükselterek adeta yeniden inşa ettiği mabeti tamamen yıkmışlar ve Kudüs ahalisini Mezopotamya odasına sürgün etmişlerdi. Pers Kralı Kiros’un M.Ö 516’da Babil sürgününü sonlandırması ile Yahudiler şehre geri döndüler ve Mabedi yeniden inşa ettiler.
Roma egemenliği kutsal şehrin pagan tarihinde özellikli bir yere sahip olmasına rağmen: Pompeus, Crassus ve Herodes’in adları tek tanrı inancı ile inşa edilmiş Kudüs şehrinde silik bir imzadan öteye gitmemiş; bir anlamda Pagan inancı ile yeniden inşa su üzerine yazı yazmak gibi olmuştur.
Hz İsa’nın son ziyareti ile başlayan olaylar şehrin tarihinde yeni bir dönemi başlatmıştır. Roma-Yahudi Savaşı’nın sonucunda Kral Herod’un büyüttüğü Süleyman Mabedi milattan sonra 70 yılında tamamen yıkıldı ve Yahudiler yeryüzünün dört bir yanına sürgün edildiler.
Adalet ve zulüm sarkacında en büyük etkileşim şüphesiz bu muhabbet üzerinde yaşanmıştır. Bu alan vahyin ışığında adalet zemininin üzerinde sırlanmıştır.
Roma İmparatorluğunun Doğu ve Batı olarak ikiye bölünmesinin ardından Doğu Roma’nın (Bizans) Hristiyanlığı kabulü ile kutsal şehir yeni bir kimliğe kavuşacaktır. Bizans İmparatoru Konstantionos’un annesi Azize Helena M.S 326’da Zeytindağı’nda bir kilise yaptırması ve ardından İmparatorun emriyle Hz. İsa’nın çarmıha gerildiğine inanılan Golgota tepesinde Anastatis (Kutsal Kabir-Holy Sepulchre) kilisesini inşa etmesi Doğu Hristiyanlığı ve Kudüs’ün tarihinde yeni bir sayfanın açılmasıdır.
Müslümanlar bu kutsal şehri almadan önce Hz. Peygamber ibadet ve ziyaret maksadıyla gidilmesi gereken 3 mescitten birinin Mescidi Aksa (diğerleri Mescidi Haram ve Mescidi Nebevi) olduğunu buyurmuştur. Hz Muhammed’in (sav) İsra Suresi 1 ayet de belirtilen Miraç yolculuğu Mescid-i Haram’da başlayıp etrafı mübarek kılınan Mescid-i Aksa’dan göklere yükselerek devam etmiştir. Bundan sonra Müslümanlar 16 ay boyunca Kudüs’e Mescid-i Aksa’ya doğru namaz kılmışlardı. Burası Müslümanların ilk kıblesidir.
Üç “Kutsal Şehir”, Hz Âdem’le başlayan Hz Nuh, Hz İbrahim, Hz Musa, Hz Davut, Hz Süleyman, Hz İsa ile devam eden ve Hz Muhammed’le Kemale eren Tevhid anlayışı ile Hz Ömer’in milattan sonra 638’de Kudüs’ü teslim alması ile aynı ruh potasında buluşmuşlardır.
Hz Ömer’in şehri teslim almak üzere Medine’den Kudüs’e yaptığı yolculuk, bir yolculuğun öyküsü Adalet, merhamet, eşitlik, özgürlük ve kutsiyet alanında son dinin tüm özelliklerini taşımaktaydı.
Bu Şehirde Musevi Hristiyan mabetlerinden sonra İslam’a ait ilk inşa edilen eser (El Aksa alanında bugünkü Kubbetü’s Sahra’nın yanında) Ömer mescididir. Hz Ömer’in camiye dönüştürdüğü ilk mabet ise bugünkü Mescid-i Aksa’nın bulunduğu yerde Bizans İmparatoru I. Justinianus tarafından inşa edilen Kudüs halkı tarafından kullanılmayan Meryem Bazilikasıdır.
Hz Ömer’in “ahitnamesiyle” şehirde farklı dinlerin, kültürlerin ve etnik yapıların aynı alan içinde özgürce yaşadıkları dönem başlar. Bu ilk örnektir.
Sonraki dönemlerde Kudüs’ü ziyaret eden Müslümanlar şehrin İslam kimliğinin daha belirgin hale gelmesini talep ederler. Bunun üzerine Emeviler döneminde Kudüsün manevi kimliği yeni bir şekil alır: Halife Abdülmelik bin Mervan Hz Ömer’in yaptırdığı Mescid’i yıkar ve yakınında kutsal Kaya’yı (Hacer’ül Muallak) merkeze alarak Kubbetü’s Sahra’yı inşa eder. Ardından Mescid-i Aksa’nın inşasına başlar ve oğlu I. Velid tarafından tamamlanır. Kubbetü’s-Sahra’nın yerleştiği alan Hacerü’l Muallak, yeryüzünün göklere en yakın avlusu olarak tanımlanır.
Kutsal şehrin tarihinde en kanlı dönemlerden biri de şüphe yoktur ki 1099’da başlayan I. Haçlı Krallığı dönemidir. Kudüs, 15 Temmuz 1099’da Haçlı seferlerine katılan Latinler tarafından ele geçirilir. Şehir ahalisinin tamamına yakını Haçlı orduları tarafından katledilir. Hilal haçla yer değiştirir. Şehirdeki hoşgörülü hayat sona erer, İslâm yapıları kiliseye ve Haçlı askerlerinin at ahırlarına dönüştürülür. Böylece çoğulcu anlayış dönemi sona erer.
Bu durum 1187’de Hittin Boynuzları Savaşı’nda Selahattin Eyyûbi tarafından şehrin idaresinin tekrar Müslümanlar tarafından devralınmasına kadar devam eder. Selâhattin Eyyûbi şehri eski kimliğine kavuşturur. Memlukluların ardından 1517’de Kudüs Yavuz Sultan Selim ile Osmanlı Devleti’nin yönetimine geçer.
I. Dünya Savaşı esnasında 9 Aralık 1917’de Kudüs Türklerin elinden çıkar ve İngiliz manda yönetimine geçer. Böylece 500 Yıllık Türk yönetim dönemi sona erer.
1948’de Filistin toprakları yırtılarak kurulmuş olan İsrail Devleti 1967’de ki Altı Gün Savaşları sonucunda Doğu Kudüs’ü işgal etti.
Kudüs Medinet’üs-selam’dır yani barış ve esenlik yurdudur. Oysa ona sahip olabilmek için yüzyıllardır insanlar çok kan döktüler ve hala döküyorlar.
Bir dönümlük bir alan içinde nice bin yıllara yön veren ve verecek olan muhabbetler bulunmakta.
Mescidi Aksa, Kubbetüs Sahra, Hacer-i Muallâk, Via Dolorosa, Kıyame Kilisesi, Ağlama Duvarı, Beytüllahim’de Doğuş Kilisesi ve El-Halil’de Halilurrahman Camii gibi. Bir mabedin dörtte üçü bir dine dörtte bire başka bir dine ait olurken, bir kutsal mekânın duvarı bir başka dinin ibadet yeridir.
Tarih boyunca Kudüs Dünyanın merkezi olarak kabul gördü. Modern zamanlarda da aynı özelliğini koruyor.
Müslümanlar, Hristiyanlar ve Museviler bu şehirde Müslümanların yönetiminde yüzyıllarca yıl barış içinde yaşadığı dönemler olmuştur. Tarih buna tanıktır.
Müslümanlar için Kudüs Allah’ın ayeti, Peygamberin sözü, Ömer’in emaneti Selahattin ve Yavuz’un mirasıdır. Kudüs Tanrı Şehridir, bütün insanlığın şehridir.
Cebelü’l Mükkeber’den veya Zeytindağı’ndan baktığınızda siz Kudüs’e ait olursunuz, Kudüs size. Kudüs hiç kimsenin olmamıştır olamaz da.
Kudüs benim şehrimdir.
Dünya barışının zembereği Kudüs’te kuruludur.
Gelişen Olaylara İslami Bakışın Adresi