islami haberdini haberortadoğu haberleriislam coğrafyası
DOLAR
34,5077
EURO
36,4331
ALTIN
2.962,75
BIST
9.144,47
Adana Adıyaman Afyon Ağrı Aksaray Amasya Ankara Antalya Ardahan Artvin Aydın Balıkesir Bartın Batman Bayburt Bilecik Bingöl Bitlis Bolu Burdur Bursa Çanakkale Çankırı Çorum Denizli Diyarbakır Düzce Edirne Elazığ Erzincan Erzurum Eskişehir Gaziantep Giresun Gümüşhane Hakkari Hatay Iğdır Isparta İstanbul İzmir K.Maraş Karabük Karaman Kars Kastamonu Kayseri Kırıkkale Kırklareli Kırşehir Kilis Kocaeli Konya Kütahya Malatya Manisa Mardin Mersin Muğla Muş Nevşehir Niğde Ordu Osmaniye Rize Sakarya Samsun Siirt Sinop Sivas Şanlıurfa Şırnak Tekirdağ Tokat Trabzon Tunceli Uşak Van Yalova Yozgat Zonguldak
İstanbul
Parçalı Bulutlu
18°C
İstanbul
18°C
Parçalı Bulutlu
Cuma Yağmurlu
18°C
Cumartesi Az Bulutlu
9°C
Pazar Az Bulutlu
10°C
Pazartesi Parçalı Bulutlu
11°C

Kudüs ve Çevresinin Mirası Miraç Gününde Rasulullah’a Devredilmiştir

Kudüs ve Çevresinin Mirası Miraç Gününde Rasulullah’a Devredilmiştir
16 Kasım 2023 09:00
A+
A-

Kudüs’e gelince Hz. Peygamber isra ve miraç mucizesinin burada gerçekleşmesinden dolayı bölgenin kutsiyetini ifade buyurarak Mescidu’l-Aksa’nın İslam dini nazarında kutsal bir mekan olduğunu ilan etmiş ve Mekke ile Medine’nin yanında üçüncü kutsal belde olarak bu şehirden sözetmiştir.

Hz. Peygamber “Ziyaretler ancak üç mekana yapılır. Mekke’deki Mescidu’l-Haram’a, Medine’deki benim bu mescidime ve Kudüs’teki Mescid i Aksa’ya” Rasulullah’ın bu hadisi ile bu üç belde Islam’da kutsal ilan edilmiş ve bunların dışında kutsiyyeti olan başka bir dördüncü şehirden sözedilmemiştir. Ancak Şam ve İstanbul hadislerde zikredilmekle bir bakıma kutsiyetlerine işaret edilmiştir.

İslam’ın Mekke’de ilk tebliğ edildiği günlerde bu dinin en önemli bir ibadeti olan namazın Mescid-i Aksa‘ya yönelerek kılınmasıyla İslam’ın ilk kıblesi haline gelen Kudüs şehrinin önemi gayet açıktır. Müslümanlar bu ilk kıblenin kutsiyetini idrak ederek tarih boyunca buraya sahip çıkılması gerektiğinin bilinciyle hareket ederek bu mukaddes beldeyi hep korumanın ve tevhid inancının bayrağı altında bulunması gerektiğinin inancı içinde olmuşlardır. Kudüs ebediyen İslam’ın ilk kıblesi olma özelliğini koruyacak ve Müslümanlar buraya sahip olmak zorunda olduklarını hep idrak edecek ve bu beldenin haçlı veya Yahudiler tarafından işgal edilmesi halinde tarihte olduğu gibi mutlaka kurtarılmasının gereğine inanarak çalışacaklardır.

Aslında Kudüs Yahudilerin değil, Hz. Ademden beri gelen tevhidin temsilcisi  peygamberlerin mirasıdır. Bu miras nesilden nesile Allah’a itaat eden Salih kullara devredilmiş ve onlar buna sahip olmuşlardır.

Cenab-ı Allah bu kutsal toprakların daima Salih kimselerin yönetiminde kalmalarını irade buyurmuş, fasık ve zorbaların hâkimiyetine geçen bu toprakların tekrar peygamberlerin veya peygamber mirasçılarının eline geçmesini istediğinden dolayı sık sık bu bölgeye peygamberler gönderip hep onları uyarmıştır. Hz.Musa’dan sonra gelen ve İsrail oğullarına mensup birçok peygamber’in içinde Davud ve ardından Süleyman’ın gelip bu topraklarda Allah’ın şeriatıyla güçlü bir devlet olarak hükmetmelerinin sebebi budur. Davud öncesinde de Allah İsrail oğullarını tekrar küfre karşı cihad etme hususunda imtihan etmiş ve onlara Talut’u hükümdar olarak belirlemişti. Fakat yine itaat etmeyip isyan ederek bu mukaddes topraklar uğruna savaşmaktan kaçınmışlardı. İşte bütün bu olaylar çerçevesinde Davud ve Süleyman (a.s)’dan sonra bu kutsal mekân ve toprakların mutlaka mü’min ve muvahhidlerin yönetiminde olması gerektiğini anlıyoruz. Kâfir ve müşriklerin bu topraklar üzerinde velayet hakları olmamalıdır. Özellikle daha sonra Zekeriya ve Yahya (a.s)’ı öldüren kitlenin bu topraklar üzerinde velayet hakkına sahip olamayacakları açıktır.

Yahudilerin bu topraklara Hz. Musa zamanında sahip çıkmayıp “Git sen ve Rabbin savaşınız” diyerek bu kutsal mekanları korumaya yanaşmamalarının sonucu ellerinden alınmış, hatta bu fırsat ellerine birkaç kez geçmesine rağmen aynı isyan ve korkaklığı gösterdiklerinden dolayı artık bu mescid ve çevresi hakkında hiçbir sahiplik iddiasında bulunamayacaklarını Cenab-ı Allah onlara defalarca bildirmiştir. Buna rağmen çağımızda dünyayı fesada boğarak Filistin’i işgal edip bunca insanın kanına girmeleri, boşuna günah çıkartma gayret ve iki yüzlüklerinden başka bir şey değildir.

Bunun için Cenab-ı Allah Salih bir kulu ve habibi olan son peygamber Hz Muhammed’e (s.a.s) bu kutsal mekanı teslim etmek ve kıyamete kadar onun ve ümmetinin elinde kalmak üzere Onu İsra ve Miraç için oraya alıp götürmüştür. İsra olayında bir devr-i teslim merasimi vardır. Cenab-ı Allah, İsra ve miraç gecesinde bu mekânı bütün peygamberlerin ruhlarının şahitliğiyle Rasulullah’a (s.a.s) teslim etmiş O da bu mübarek şehri ümmetine bir miras olarak devretmiştir. Burada Cenab-ı Allah’ın bu devir ve teslimden sonra bu mukaddes şehir ve mescid’i, Peygamberlerini katleden ve yeryüzünü fesada boğan bir milletin elinden alarak Rasulullah’a teslim ettiği gayet açıktır.

İşte bundan dolayı biz Müslümanlar Hz. Peygamber’in isra ve mi’rac mekanı olarak buraya büyük bir kutsiyyet izafe edip inancımız gereği olarak buranın ebedi kutsiyetine inanırız. İslam fetihlerinin ve İslam’ı bütün insanlığa tebliğ maksadıyla Hicaz bölgesinden çıkarak dünyaya açılmanın ilk günlerinde ulaşılması ve fethedilmesi gereken bir mekân olarak görülen Filistin ve özellikle Beytu’l-makdis (Kudüs) fetih hareketlerinin ilk günlerinde İslam toprağı haline getirilmiştir.

Bu mirasa sahip çıkmak maksadıyla Kudüs, 638 yılında Hz. Ömer (r.a.) tarafından Bizanslıların elinden alınarak İslam devletinin topraklarına dâhil edildi.

Hz. Ömer zamanında her gün durmadan genişleyen İslam fetihleri Ecnâdeyn zaferiyle Bizans kapılarını iyice araladı. Hıristiyanların kutsal merkezi olan Kudüs’ün de içinde bulunduğu Filistin bölgesi Suriye orduları Başkumandanı Ebu Ubeyde İbnu’l-Cerrah’ın yönetiminde fethedildi. Kudüs kapılarını İslam ordularına açınca şehri bizzat halifeye teslim etmek istediklerini bildirdiler. Bunu üzerine Hz. Ömer İbnü’l-Hattab İslam ümmetinin halifesi olarak başkent Medine’den çıkıp Filistin’e geldi ve son derece mütevazı elbiseler içinde Kudüs’e girerken İslam’ın verdiği izzet ve şerefle girdiklerini bu yamalı elbiselerin hiçbir değeri olmadığını hal ve davranışlarıyla anlatıyordu. Büyük halife Hz. Ömer, şehri Patrik Sophronios’tan bizzat kendisi teslim aldı. Hz. Ömer (r.a.) Kudüs’ün anahtarlarını aldığında burada yaşayan ve Müslüman olmayan kimselere tam bir din hürriyeti ve güven içinde yaşayacaklarına dair yazılı emân verdi. Bu tarihten sonra Kudüs, haçlı işgaline kadar sürekli İslam devletlerinin hâkimiyetinde kaldı.

Hz. Ömer bölgeye gelmiş olan ve Rasulullah’ın vefatından beri hiç ezan okumayan Bilal-i Habeşi’den Kudüs’te Mescid-i Aksa’da ezan okumasını istemişti. Bilal dört beş yıldır ezan okumamıştı. Mekke’nin Fethi günü Rasulullah’ın emriyle Kâbe’de ezan okuyan Bilal bu defa da Hz. Ömer’in isteği üzerine Kudüs’te Mescid-i Aksa’da ezan okumuş ve Şehir son mirasçılarına tamamen teslim olmuştu.

İşte bu mübarek şehir Kudüs bizlere ve tarih boyunca kıyamete kadar tüm Müslümanlara ve ümmete Hz. Ömer’in yadigarı ve emaneti olarak kalacaktır.

Hz. Peygamber’in 23 yıllık peygamberlik müddetinin ve 23 yıllık namazlarının 14 yılını ona doğru yönelerek kıldığı mukaddes mekân, etrafı mübarek kılınmış mescid ve kutsal şehir Kudüs’ün işgal altında olması bütün ümmet için bir züldür. Tarihte zaman zaman haçlı veya Yahudiler tarafından işgal edilmişse de kısa aralıklarla işgal altında kalmış ve Müslümanlar bu beldeyi kurtarmanın yolunu aramış ve nihayette kurtarmışlardır. Haçlılar büyük ordular halinde Filistin’e saldırıp bir asra yakın bir müddet buraya yerleşmiş ancak hiçbir zaman orada ebediyen kalacaklarını hiçbir Müslüman kabullenmemiştir. Şehir, 638 yılından 1099 yılına kadar İslam beldesi olarak kalan bu mübarek şehir 461 yıl müddetle “el-Makdisî” nisbetiyle büyük ilim ve fikir adamları yetiştirmiş, büyük bir kültür merkezi haline gelmiştir. 1099 yılında işgal edilmiş, yine kısa bir müddet sonra yani 88 yıl gibi tarihte hiç önemi olmayacak kadar kısa bir dönem haçlı işgali altında kalmışsa da tekrar kurtarılmış İslam toprağı olarak kalmıştır.

Salahaddin el-Eyyubî’nin Kudüs’e karşı beslediği merhamet duygusu sebebiyle bu mübarek beldeyi savaş felaketinden korumak için çok elverişli şartlarla Haçlıları teslim olmaya bir kaç kez davet ettiyse de netice alamadı. Bu kutsal şehrin surlarını yıkmak, binalarını yok etmek ve en ufak bir taarruzla şehre zulüm yapmaktan bir hayli çekiniyordu. O da, Hz. Ömer gibi barış yoluyla şehri teslim almaya çalıştı. Bunun için şehre elçiler gönderip şöyle söyledi: “Kudüs’ün, Allah’ın kutsal saydığı beldelerden biri olduğuna büyük bir inancım vardır. Sizin de kutsallığına inandığınız bu beldeye muhasara ve savaşın gerektirdiği yollarla hücum etmek ve girmek istemiyorum.”

Böylece kutsal mekânlara salih kullar sahiplenirse kutsallıklarına paralel olarak korunurlar. Temennimiz İslam dünyasındaki uyanış ve direniş hareketlerinin gittikçe güç kazanması bu kutsal mekânların tekrar Allah’ın kendilerinden razı olduğu salih kulların eline geçmesidir. Bunun da ilk işaretlerinin görülmeye başlanmış olması bu ümidi daha da arttırmaktadır. İslam dünyasında gittikçe güçlenen Müslümanlar bir gün mutlaka işgal altındaki bu toprakları kurtaracak ve yeniden salih kimseler ve mü’minler yeryüzüne mirasçı olacaklardır. Korkak ve üzerlerine zillet vurulmuş Yahudiler Filistin’i boydan boya bölen utanç duvarını yapmalarının sebebi bu toprakların arkasında saklanmak içindir. Batı yakasında barınamayacaklarını anladılar da onun için bu duvarı inşa ettiler.

Yetmişbeş yıldır süren bu işgale hayır demenin tam zamanıdır şimdi. Bütün bir İslam dünyasında bu suskunluk meş’alelerini yakıp tüm cihana bu işgale son verilmesi ve Kudüs’ün özgürlüğüne kavuşturulması mesajını vermenin zamanıdır.  Kudüs için hepimizin yapabileceği çok şey vardır… Yetmişbeş yıllık işgal sona ermeden İslam dünyasının başını dik tutması mümkün olamaz.

Prof. Dr. Ahmet Ağırakça

YAZARIN DİĞER YAZILARINI OKUMAK İÇİN BURAYA TIKLAYINIZ

ETİKETLER: ÜSTMANŞET, yazarlar
Yorumlar

Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu yukarıdaki form aracılığıyla siz yapabilirsiniz.