islami haberdini haberortadoğu haberleriislam coğrafyası
DOLAR
34,4889
EURO
36,2751
ALTIN
2.961,54
BIST
9.367,77
Adana Adıyaman Afyon Ağrı Aksaray Amasya Ankara Antalya Ardahan Artvin Aydın Balıkesir Bartın Batman Bayburt Bilecik Bingöl Bitlis Bolu Burdur Bursa Çanakkale Çankırı Çorum Denizli Diyarbakır Düzce Edirne Elazığ Erzincan Erzurum Eskişehir Gaziantep Giresun Gümüşhane Hakkari Hatay Iğdır Isparta İstanbul İzmir K.Maraş Karabük Karaman Kars Kastamonu Kayseri Kırıkkale Kırklareli Kırşehir Kilis Kocaeli Konya Kütahya Malatya Manisa Mardin Mersin Muğla Muş Nevşehir Niğde Ordu Osmaniye Rize Sakarya Samsun Siirt Sinop Sivas Şanlıurfa Şırnak Tekirdağ Tokat Trabzon Tunceli Uşak Van Yalova Yozgat Zonguldak
İstanbul
Parçalı Bulutlu
18°C
İstanbul
18°C
Parçalı Bulutlu
Cuma Yağmurlu
18°C
Cumartesi Parçalı Bulutlu
8°C
Pazar Çok Bulutlu
10°C
Pazartesi Parçalı Bulutlu
10°C

Kudüs’e Reel Politik Müslüman Bakışı

Kudüs’e Reel Politik Müslüman Bakışı
21 Nisan 2023 09:00
A+
A-

Müslümanlara göre elindeki sapanıyla “çoban”, “büründüğü zırhıyla” savaşçı, “tahtına oturan” kral ve “Zebur sahibi” bir peygamber olan Hz. Davud’un fethedip ismen “Şalom” olan sahte bir ilaha adanan müşriklere ait şehri gerçek kimliğine yani “Selam Yurduna” dönüştürmüştür. Bu mukaddes şehir, aynı şekilde tüm insanlığın geçmişten gelen tüm irfanî birikimlerini kucaklayan, eksen verici medeniyet inşa edici karakterini koruyan ve her türlü tahrife, tahribata karşı Allah’ın dinini yayan insanların Müslümanların himayesinde olmalı ve ihya edici tavırla idare edilmelidir. Aslında bu yaklaşım, atalarının gelip kurduğu Mekke’yi fetheden Hz. Peygamberin (s.a.v.) tavrıdır, bizzat Arabistan’dan kalıp gelip her türlü kaos ve kargaşadan kurtarmak üzere şehri fetheden Hz. Ömer’in tavrıdır, zalim Haçlıların elinden şehri yeniden ihya eden Selahaddin Eyyubi’nin tavrıdır, onu “salihlere miras bırakılmış bir yurt” olarak izhar eden dedemiz Yavuz Sultan Selim’in tavrıdır ve bütün bu birikimlerin varisi olan bizim tavrımız olmalıdır.

Bu Müslüman reel-politik bakış, kendi özünü Kur’an-ı Kerim’in Kudüs’e ve Mescid-i Aksa’ya işaret eden Lafz-ı Celilinde bulmaktadır:

Bir gece, kendisine âyetlerimizden bir kısmını gösterelim diye kulunu Mescid-i Harâm’dan, çevresini mübarek kıldığımız Mescid-i Aksâ’ya götüren Allah noksan sıfatlardan münezzehtir; O, gerçekten işitendir, görendir. (İsra, 1)

Bu ayet, açık bir şekilde kutsalın kaynağının Kuddüs olan Rabbimiz olduğunu göstermekte; Kuddüs olanın tecelligahını yani tezahür ettiği yeri Harem-i Şerif veya “Mübarek” göstermekte ve bu konumun korunmasını beyan etmektedir. Yine bu ayet, bir yerin kutsallığını belirlemede etkin faktörlerin fiziksel ve beşeri olmadığını aksine Allah’ın bizzat “Münezzeh” oluşunun kazandırdığı özellikle orayı “barış ve sükunet vahasına” çevirmek olduğunu öğretmektedir. Nitekim tarih boyunca, Müslümanlar, Kudüs’ün kutsallığı ile Mescid-i Aksa’nın kutsallığını özdeşleştirmişler, ne geçmişteki görkemli şanını politik amaçlarla yeniden kurgulayan Yahudi siyonistler gibi onu baskı aracına dönüştürmüşler ne de Evanjelik Hıristiyanlar imkansız hedefleri gibi her türlü maddiyattan ve Hıristiyan olmayan unsurlardan arındırılmış “Göksel Kudüs” idealine çevirmişlerdir. Müslümanların Kudüs’ü, “reel politik bir anlam” taşımakta ve bunu bütün ihtişamıyla en sade formuyla yansıtmaktadır.

Bu reel politik anlam sayesinde Müslümanlar, barışı hareketlendiren, tüm insanlar arasında yayan, şehre girerken barışı da götüren anlayış içinde Kudüs’ü Hz. Süleyman’ın (a.s) kral olarak dolaşıp ihtişamı karşısında şükrettiği şehir, bizzat Hz. Peygamberin İsra yolculuğunu gerçekleştirdiği barış şehir olarak anladılar. Fatih Selahaddin Eyyubi’nin gayesi de bu şehri asli rolüne barış ve esenlik yurduna bütün renkleriyle dinamikleriyle tekrar kavuşturmaktı. Zira İslam kaynakları şehre giren Hz Ömer’in Hıristiyanlarca en kutsal yerlerden kabul edilen ve Hz. İsa’nın göğe yükseldiği yere inşa edilen Kıyame (Diriliş) Kilisesinde ibadet etmesi için zamanın patriğinin yaptığı daveti (ilerde İslamlaştırılabileceği endişesiyle) kabul etmemesi, Kudüs’ün reel politik statüsünü korumaya yönelik Müslüman yaklaşımını yansıtmaktadır. Nitekim bu teklife karşı Hz. Ömer (r.a.), Mescid-i Aksa’nın yerine sormuş ve orada ibadet etmişti.

Yine Osmanlı kaynakları bize göstermektedir ki bu kilisenin anahtarı hiçbir Hıristiyan mezhebi ve görüşüne mensup kişinin değil Hz. İsa’yı (as) bir İslam peygamberi gören Müslüman ailenin elindedir. Hıristiyanların da onayını alan bu olay, aynı zamanda Müslümanlara duyulan güvenin, İslam’ın barış ve huzur verici gücünün ve Kudüs’e esenlik bakışının bir özeti sayılmalıdır. Zira günümüzde bile şehrin giriş kapılarının birinde silik halde bırakılmış olsa da “Lailahe illallah İbrahim Halilullah (Allah’tan başka ilah yoktur İbrahim Allah’ın dostudur)” diyen bir Osmanlı kitabesinin hala varlığı şehrin her şeyi kuşatıcı, barışçıl, koruyup kollayıcı Müslümanca belirlenmiş statüsünü gelip geçenlere haykırmaktadır. Bu kitabe aynı zamanda Müslümanın ufkunun genişliğini ve kucaklayıcı Osmanlı Barışının (Pax Ottomana) en büyük delilidir. Zira Müslümanlar sahip olduğu sosyo-politik gücünü, Siyonistler ve Evanjeliklerin yaptığı gibi tekelcilik zihniyetiyle tektipleştirmek hatta zulmetmek için değil mazlumları koruyup kollamak, insanlığın birikimini muhafaza etmek ve özellikle Hakkı izhar edip batılı izale için kullanmaktadırlar.

Neticede denebilir ki Kudüs ve Mescid-i Aksa, tarih boyunca Müslümanların elinde olması gereken gerçek hüviyetine kavuşmuş olduğundan gelecekteki statüsü de yine Müslümanlar tarafından etkin olarak belirlenmelidir. Aksi takdirde şehir ve mabed, tarih boyunca şahit olduğu yıkıma ve mazlum duruma düşebilecek ve kan, gözyaşı ve ıstırap veren tahripçi güçlerin elinde suiistimal edilmeye devam edebilecektir.

 

Prof. Dr. Mustafa Alıcı 

ETİKETLER: ÜSTMANŞET, yazarlar
Yorumlar

Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu yukarıdaki form aracılığıyla siz yapabilirsiniz.