Bir ayet-i kerimede:
“Kim zerre miktarı hayır yapmışsa onu görür. Kim de zerre miktarı şer işlemişse onu da görür. Buyurmaktadır.” (Zilzal sûresi, âyet 7-8)
Hadis-i şerifte ise:
“Allahu Teâla nazarında, bir kulun Allah tarafından yasaklanan kebîrelerden (Büyük günahlardan) sonra, beraberinde getirebileceği en büyük günahlardan biri, kişinin ödenecek karşılık bırakmadan üzerinde borç olduğu halde ölmesidir.” Buyrulmuştur. (Ebû Dâvud, Büyû)
Ayet-i kerime ve hadis-i şerifi incelediğimiz zaman, kul hakkının son derece önemli olduğunu öğrenmiş oluyoruz. Çünkü gizli olan ecelin her an gelmesi muhtemeldir. Onun için, yiyecek ve giyecek gibi zaruri olan ihtiyaçların dışındaki şeyler için borçlanmayı dahi dinimiz hoş karşılamamaktadır.
Kul hakkının en tehlikeli olanı da, toplumun ortak hakkı olan devlet ve vakıf mallarını gasbetmek veya haksız şekilde kullanmaktır. Bu hakkın ödenmesi son derece zordur. Çünkü kamu hakkına tecavüz eden kişi, toplumun tamamına karşı sorumlu olmaktadır.
Hak sahibi olan bir kişi ile rica minnet anlaşıp helalleşme imkânı vardır. Ama kamu hakkında helalleşilecek kişinin sayısı ve kimliği belli değildir. Onların içinde tüyü bitmemiş yetimler de vardır. Bundan dolayı kamu hakkının affedilmesi son derece zordur.
Filanca kişi devlet malını gaspedip zengin oluyorsa, müminler buna asla imrenmemelidir.
Hz. Zeynep(r.a.) validemiz, Hz. Ömer(r.a.) in gönderdiği kefeni dahi, umumun malı diye kabul etmemiş, sağlığında kefenini kendi parası ile hazırlamıştır. Ölçümüz bu olmalıdır.
Çünkü Yüce Rabbimiz kendisine karşı işlenen günahları, samimî tövbe neticesinde affettiği hâlde, kul hakkını bu affın dışında tutmakta, onun affedilmesini hak sahibinin isteğine bırakmaktadır. Hadis-i şerifte de:
“Şehitlerin bütün günahları affedildiği halde, onlar için de kul hakkı dışarıda tutulduğu beyan edilmiştir.” (Müslim, İmâre -Buhârî, Daru’l-Marife)
Kul hakkından dolayı tövbe edecek kişinin, evvela hak sahibinden helallik alması, ondan sonra tövbe etmesi gerekmektedir.
Sevgili peygamberimiz (s.a.v.) hadis-i şeriflerinde:“Bir kimsenin diğer bir kimsenin haysiyetine yahut malına tecavüzden dolayı üzerinde bir hak bulunursa, altın ve gümüşün geçmediği hesap günü gelmeden helalleşsin. Aksi takdirde, yaptığı haksızlık ölçüsünde, iyi amellerinden alınıp hak sahibine verilir, İyiliği yoksa hak sahibinin günahından alınıp haksızlık eden kimseye yüklenir“ buyurmuştur. (Sahîh-i Buhârî, Tecrid Terc.)
Akıllı insan, mahşere borçsuz ve günahsız olarak gitmeyi planlayan insan demektir. Yani insan her davranışının sevap ve günahını düşünmeli, ahiretteki hesabın dehşet ve zorluğunu aklından çıkarmamalıdır.
Peygamber(s.a.v.) Efendimiz, hasta iken, mescitte minbere çıkarak, “Ey insanlar! Belki yakında aranızdan ayrılacağım. Allah’ın huzuruna kul hakkı ile gitmekten daha ağır bir şey yoktur. Kimin bende bir alacağı varsa işte malım gelsin alsın. Kime yanlışlıkla veya kasten vurmuşsam işte sırtım gelsin vursun. Bu konuda asla çekinmeyin. Şunu bilin ki, içinizde bana en sevimli olan, bende olan hakkını alan veya bana hakkını helal eden kişidir” buyurmuş, bu davranışı ile kul hakkından kurtulmanın örneğini bizlere göstermiştir. (İbn Sa’d, Tabakât)
İslam’a göre her insanın hayat ve mülkiyet hakkı vardır. Onun haksız yere gasp edilmesi asla meşru değildir. Bundan dolayı Müslümanın tarif edildiği bir hadisi şerifte:
“Müslüman, elinden ve dilinden Müslümanların emin olduğu ve zarar görmediği kimsedir.“ buyrulmuştur. (Sahihi Müslim Tecrit Trc )
İslam’a göre; sadece insanlara değil, hayvanlara dahi Rabbimizin koyduğu sınırlar dâhilinde şefkat ve merhametle davranmak mecburiyeti vardır.
Hayvanlarla ilgili bir hadis-i şerifte:
“Bir kediyi hapsedip açlıktan ölmesine sebep olan bir kadının, bu zulmü yüzünden cehenneme gireceğini;
Buna karşılık, susamış bir köpeğe su veren bir kadından da Allah Teâlâ’nın hoşnut olup onu bağışladığını” Sevgili peygamberimiz haber vermiştir. (Buhârî, Bed’ü’l-halk)
Hesabın buna göre yapılması, Allah’ın huzuruna kul hakkı ile çıkmamanın, yollarının aranması lazımdır.
Ali KARA
Emekli Müftü