1970-1981 arası dönemde İmam-Hatiplik görevimi yaparken vazifemi etkilememekle birlikte hayatımda iz bırakan bir önemli olay da Oba Restoran oldu. Hikâyesi ilginçtir ve ibret de alınabilir.
Ağabeyim Süleyman Demircan Boğazda / Baltalimanı’nda, Kemik Hastanesi’nin Rumelihisarı tarafındaki bitişiğinde, deniz kıyısında aperatif/hafif yiyeceklerin de yenilebileceği kapalı bir çay bahçesini işletmeye açmıştı.
Ben pek çok arkadaşımı da buraya davet etmiştim. Oba az çok biliniyordu.
Bu yerin hazineden kiralanmasından sonra nezih ve tercih edilebilir içkisiz büyükçe bir tesis haline dönüştürülmesine karar verildi. 1973’ten sonra ikinci bir hamle başlatıldı.
Geleneksel Mimari ile Örtüşen Güzel Bir Mekân
Süleymaniye Camii’nde İmam-Hatiptim. Müslümanların Boğazda içkisiz güzel bir tesise sahip olmasını istediğimden, yardımcı olmaya çalışıyordum. Ortak değildim ve böyle bir talebim de olmadı. Yüksek İslâm Enstitüsü’nde Sanat Tarihi Hocası olan Yüksek Mimar ve Mühendis Ömer Kirazoğlu Hocamızdan mimari bilgi ve çizim yardımı aldım. Tesisin ahşap ve geleneksel mimarimizle örtüşür olmasını istiyordum.
Terkedilmiş Eski Evler Arıyorduk
Tek katlı da olsa deniz kenarında yapılacak ahşap bir tesis için rutubetten etkilenmeyecek kuru keresteye ihtiyaç vardı. Danışıldı, görüş alındı ve Kandıra çevresinden asırlık terkedilmiş eski evler alınmasına karar verildi.
İlk arabamı 1974 yılında ağabeyimin yardımıyla almıştım. İthal Reno 12 modelinin lüks tipiydi.
Ahşap işçiliğini yapacak sanatkâr ile birlikte eski ve metruk evler bulmak üzere arabayla Kandıra’ya gittik. Kendisinden çevre hakkında bilgi almak üzere vakit namazını kıldığımız caminin imamıyla tanıştık. Benim Süleymaniye Camii İmam Hatibi olduğumu, geliş maksadımızla birlikte öğrenince haset ile karışık bir gıpta ile yüzüme derin derin baktı. Bakışları doğal değildi.
Ayrıldık, yol çakıllıydı. Önümüzde büyük bir kamyon vardı. Kamyon öylesine toz ve çakıl saçıyordu ki kamyonu sollamak zorunda kaldım. Çakıllı yolda kamyonu geçmeye kalkınca, geçer geçmez araba yönetimimden çıktı.
Bir Buçuk Metreden Şarampole Düştük
Araba devrilmedi, yüz metre kadar gittikten sonra, tekrar yola çıkabileceğimiz bir şekilde durdu. Olay anında olup bitmişti. Geçtiğimiz kamyon şoförünün “arabadan sağ çıkabileceğimize ihtimal vermediğini” söylemesiyle atlattığımız tehlikenin büyüklüğünü kavrayabildik. Rabbim bizi korudu. Yarım asırlık şoförlük hayatımda daha büyük bir tehlike de atlatmadım.
İstediğimiz, terkedilmiş eski ve ölü ağaçlı evleri bulduk, aldık ve İstanbul’a taşıdık. Tesis yapıldı. İstanbul’da dönemin en büyük ve ünlü lokantacıları olan Hacı Salih ve Konyalı, tesisi çok beğendiler ama boğazda içkisiz bir tesisin yaşatılamayacağı görüşünü sundular.
Turgut Özal Obaya Geldi
Bu arada ağabeyimle arayışlar içindeydik. İşletme sermayesi yoktu ve işi de bilmiyorduk. Kim aracı oldu hatırlamıyorum, Turgut Özal Oba’mıza geldi. “Boğazda içkisiz bir tesisin kazanıp kazanamayacağı konusunda ciddi bir araştırma yapılıp yapılmadığını” sordu. Söze girdim ve şöyle dedim:
– Beyefendi bizim böylesi bir araştırma yapmak imkânımız yok. Çünkü bugüne kadar denenmediği için kullanılabilecek veri yok. Biz deneyeceğiz, ama katkı almaya da ihtiyacımız var. Bize bazı alternatifler sunabilirseniz yardımcı olmuş olursunuz.
Tahmin edilebileceği gibi bir sonuç alamadık. Ağabeyim ailesinin nafakasını sağlayamaz duruma gelmişti. İçkili olarak açılması için de çevreden ve ailesinden dolaylı baskılar geliyordu. Acilen karar alınması gerekiyordu. İş geldi, birisi kalıcı, diğeri ise geçici iki haramdan birinin tercihine dayandı.
İçkili Bir Tesis mi Yoksa Faizli Kredi Alıp Yaşatılacak İçkisiz Bir Tesis mi?
Güvendiğim bir âlim olan Ali Yakup Cenkçiler Hocamızla istişaremiz sonucu ikinci şıkkı tercih ettik.
Kredi almak için Devlet Bakanımız Hasan Aksay ağabeyin yardımıyla Ankara’ya, Vakıflar Bankası Genel Müdürlüğü’ne gittik. Genel Müdür Yardımcısı Zeki Sayın ile görüşmek için beklerken, adını hatırlayamadığım bir milletvekili ile sohbete daldık. Adamcağız haramlar arasında nasıl tercih yaparsınız diyerek bizi uyardıysa da, imanımızla ayarlayamadığımız aklımızı kullanamadık. Çünkü faizli krediyle tesisi açıp kazanınca hemen geri ödeyecek, faizden kurtulacaktık. Şeytanî mantık böyle çalışıyordu. Faizli krediyi aldık. Bir yıl dolmadan haram olan faiz, haram olan içkiyi çekti. İki haram birleşerek Oba’yı içkili müzikholü haline dönüştürdü.
Hayatımın en büyük hatasını işledim. Kefil olarak gösterdiğim tek gelir kaynağım olan evim, icradan üç defa satılma durumuna geldi. İyi niyetliydim. Eğer tesise ortak olmak için faizli krediye aracı olmak gibi bir amacım olsaydı, evim elimden giderdi. Yanlış adım atmaya kalktığımda rüya yoluyla uyarıldığım olur. Bu defa uyarı fiili ve ağır oldu.
Günümüzde Müslümanlar faize batmış durumda. Bir dönem Müsiad’da genel başkanlık yapmış olan bir kardeşimizin bana özel açıklamasına göre, üyelerin yüzde doksan beşi faiz bataklığında.
Yaşadığım ve bin pişmanlık duyduğum faizli krediye aracılık olayının, halis niyetim sebebiyle bana bir faydası oldu. O da günahıma kefaret olur amacıyla faiz sistemiyle mücadeleye kendimi vakfetmiş olmamdır. Kurduğum Ali Rıza Demircan Eğitim Vakfı (Ardev) nın bir ürünü olan Mirat Haber.com da yazar arkadaşlarımızla ciddi bir mücadele veriyoruz.
Bu arada ifade etmiş olalım. Diyanet görevlileri, ilahiyat akademisyenleri ve hatta bütün memurlar faiz ve benzeri haramlarla kirli / necis gelir vergilerinden maaş alıp yedikçe ve yedirdikçe, onlardan hayırlı ve sürekli hizmetler beklenemez. Oysaki laik düzen içinde de alternatifler oluşturulabilir.
Oba’nın Açılışı
Faizli kredi alındı, eksikler tamamlandı. Hacı Salih’in ifadesiyle bütün Balkanların en güzel tesisinin açılmasına sıra geldi.
İçki servisi yapılmayacak Oba’mıza İstanbul Müftüsü ve İstanbul Garnizon Komutanının hazır bulunduğu bir açılış merasimi de yaptık.
1975’li yıllarda İstanbul Müftüsü ile İstanbul Garnizon Komutanının aynı merasimde birlikte bulunması, pek de akla gelebilir ve kabul edilebilir bir durum değildi. Öteden beri girişimciliği ve yenilikçiliği sever bir insan olduğum için İstanbul Müftümüz Abdurrahman Şeref Güzelyazıcı hocamızı davet ettiğimde, aklıma Garnizon Komutanı da gelmişti. Böylesi bir mekâna gelmezse nereye gidecekti? Bu düşünceyle bir davetiye de Komutana göndermiştim.
Meşguliyetlerimiz içinde unutur olmuştuk ki içinde bir Albay olan askeri bir jip, Oba’mızın parkına giriverdi. Ben de ordaydım ve biz hayretle birbirimize bakarken Albayımız geliş nedenini açıkladı. Garnizon Komutanı merak etmiş, Albayını da, kim olduğumuzu ve nasıl bir mekân açmaya hazırlandığımızı öğrenmek için göndermişti. Bilgilendirdim. Müsbet bir intiba ile dönüp bilgi vermiş olacak ki Komutanımız açılışımıza geldiler.
Açılışı yaptık. Yaptık da faiz belası geldiği için bereket zail olmuş, sabır azalmış, tesisimizin içkisiz olarak yaşatılamayacağı düşüncesi giderek ağırlık kazanmaya başlamıştı. Çünkü masraflara bir de faiz giderleri eklenmişti.
Devlet Bakanı Hasan Aksay Ağabeyin Ziyareti
Obamıza bir ara Erbakan Hocamız da gelerek davetlilere hitap etmişti. Hasan Aksay ağabey de sık gelirdi. Bakan olduğunda ilk ziyareti, Oba üzerinden bize yapmıştı. Bu ziyareti öğrenen bazıları, Abdurrahman Şeref Hocamıza giderek benim kendisinin Diyanet İşleri Başkanı olmasını engellediğim iftirasını atmışlardı. Hocamız da bana “Bazı kanaatler açıklanır, bazı kanaatler de açıklanmaz ” sözleriyle başladığı konuşmasıyla bir hayli yüklenmişti. Tahkik etmeden yargıda bulunma hatası işlenebileceği için olacak, Rabbimiz bizi Kur’ân’ında uyarmıştır.(Hucürat 6)
1977’de açılışı Taksim Sheraton otelinde yapılan uluslararası Siyer-i Nebi toplantısına katılan ilim adamlarının bir kısmını, Oba’da ağırlamıştık.
Bir ara MTTB genel başkanı olan Burhaneddin Kayhan’ın yemekli düğünü Oba’mızda yapıldı.
Düğünden söz açılınca, Oba’da daha önce yaptığımız oğlum Ahmet Misbah’ın sünnet düğününü hatırladım. Ahmet Misbah ilkti. Diğer oğlum Eymen Faik’e öyle bir merasim yapamadık.
Ahmet Misbah’ın sünnet düğününde Hocam İstanbul Müftüsü Abdurrahman Şeref Güzel yazıcı davetlimizdi. Hocamızın müridanından 2018’de vefat eden Kâmil Adıgüzel kardeşimiz, Konyalı’nın Osmanbey şubesinde çalışıyordu. Orada kaliteli yiyecekler hazırlattım. Yakın çevremizi sözlü olarak davet etmiştik. Hafız Celal Yılmaz kardeşimiz, hocası olan Tasavvuf müziğinin üstadı Hüseyin Sebilci’yi getirmişti. Celal kardeş Kur’ân okudu. Üstad Sebilci de def çalıp ilahiler söyleyerek bize tam bir ziyafet çekti. Üstat, yeni bestesi olan ve benim de pek sevdiğim “Gül bahçende gül yüzü görelim Ya Resûlellah” ilahisini de seslendirmişti.
Bu düğünden bir diğer anım da şudur. Biz Ahmet için hazırlık yaparken Oba’da şef garson olan Bayram, oğlunu bize katmak istedi. Kabul ettim. Bizim düğün merasiminden o da nasiplenmiş oldu.
Recep Tayyip Erdoğan Kardeşimizin Nişanı
Hatırladığıma ve kendisinin de bizzat açıklamasına göre, o sıralarda MSP’de siyaset yapan Recep Tayyip Erdoğan kardeşimiz Oba’mızda nişan yapmak istemişti.
Kararı verdim, şimdilerde Devlet Başkanımız olan Recep Tayyib Bey kardeşimizin nişanını yaptıktan sonra Oba’dan ayrıldım. Çünkü mânen dayanma gücüm kalmamıştı.
Oba’nın içkili mekâna dönüşmesi hiçbir zaman huzur getirmedi, kazancı da bereketsiz oldu. Problemler eksik olmadı. Oba uzun yıllar karanlıkta kaldı ve şerlere alet oldu. Ağabeyim ağır bir hastalık geçirdi ve vefat etti.
Gazino Olan Oba Yıllar Sonra Asliyetine Döndü
Ne var ki Oba yıllar sonra aslına döndü. İçkisiz bir tesis olarak varlığını sürdürüyor. Yıllarca içkili gazino olduktan sonra Oba’nın kuruluş amaçlarına hizmet eder olmasının iki sebebi var:
Benim ve ağabeyimin kuruluştaki samimiyetimiz. Bir diğeri de ağabeyimin mütevazi ölçüler içinde de olsa Ramazanlarda Oba’da verdiği iftarlar. Zengin fakir, genç ihtiyar, yönetici, vatandaş ayırımı yapmadan yıllarca verdiği iftarlar. Bu iftarlar uzun yıllardır bütün canlılığıyla devam ediyor.
Süleymaniye’de
İmam-Hatiplik yıllarımda cami çevresinden edindiğim ve İstanbul dışından ziyarete gelen dostlarımla özel ve güzel sohbetler yaptığım Oba maceram da böyle geçti.
(Devam edecek)
ALİ RIZA DEMİRCAN