-Sözlükte kunut
Kunut kelimesinin aslı olan ‘ka-ne-te’ fiilidir. ‘Kunut’ bu fiilin masdarıdır. Bu da susmak, namazda uzun dua okumak demektir.
Aynı kökten gelen ‘aknete’– dua etmek, Allah’a boyun eğmek, düşmana beddua etmek demektir. (Firuzâbâdî, Kamusu’l-Muhit, s: 158)
-Kavram olarak kunut
Kunut; huşu’ (saygı) ile, tam bir teslimiyetle itaat etmek, boyun eğmek demektir. (İbni Manzur, Lisânü’l-Arab, 12/196. el-Isfehânî, R. el-Müfredât, s: 623)
Türkçede bunu en güzel ‘divan durmak’, ya da ‘esas duruş’ deyimleri karşılayabilir.
Allah’a ve hükmüne teslim olmak. O’nun karşısında saygı ile boyun bükmek, el pençe divan durmaktır. Rab oluşunu itiraf ederek O’nun hükmüne razı olmaktır.
Ya da ibadetin, itaatın ve mutlak teslimiyetin yalnızca O’na yapılacağı şuuru ile O’na yönelmek. O’na ibadet için ayağa kalkmak, ayakta dua etmektir.
Kunut; kimin karşısında olduğunu farketmek, Huzur’da edepli olmaktır. Buna Allah’ın huzurunda kulun ‘esas duruşu’ diyebiliriz. Bu da iman, teslimiyet ve itaattir. Bu esas duruş da istekle, samimiyetle yapılan ve farkında olunan bir itaattir.
Mü’min iman ettikten sonra ne yapması gerektiğini, yani imanın gereğini, ya da imanı nasıl pratik hayata aktaracağının farkındadır. Dolaysıyla müslümanın kunutu, yani Rabbi karşısındaki divan duruşu bilinçli ve bir samimi (ihlaslı), iradeli bir tercihtir.
Allah’a karşı saygıdan dolayı alçak gönüllü olarak uzun süre ayakta durmak ve O’na dua etmek de kunuttur. Burada kul mütevazidir. Organları susar, benliği Allah’a teslim olur.
Kimilerine göre ‘kunut’, namazda kıyamı uzun tutmaktır. Bir hadiste buna işaret ediliyor: “Namazın en faziletlisi kunutu uzun olandır.” (Müslim, S. Müsafirîn/22(164-165) no: 1768-1769. Tirmizî, Salat/285 no: 387)
Bazılarına göre kunut; “namazda susmaktır, yani kendini namaza verip dünya kelâmı konuşmamaktır” demişlerdir.
Bazılarına göre ise kunut; itaat, dua, namazda ayakta durmak, namazda konuşmaktan uzak kalmak, huşu’, ibadet gibi unsurları içine alır. (Firuzâbâdî, Kamusu’l-Muhît, s: 158.
Bir görüşe göre de ‘kunut’un asıl anlamı itaattir. “Birisi Allah’a kunut yapıyor” denilse, bunun anlamı o Allah’a itaat ediyor demektir. (İbni Manzur, Lisânu’l-Arab, 12/197)
Kunut’un üç derecesi vardır: 1.Kunut genel anlamda Allah’ın iradesine boyun eğmektir,
2.Namaz kılmaktır,
3.Namaz içinde kunut yapmak/dua etmektir.
-Kur’an kânit dedikleri
Kânit; kunut yapan, Allah’a itaat ve dua eden, Allah’a saygıyla boyun eğen, hükmüne teslim olandır. Bunun çoğulu kanitîn veya kanitâttır.
-Varlığın hepsi ‘kânit’tir.
Yerde ve gökte ne varsa, bazı insanların dışında her şey Allah’a kunut yapar. Yani O’nun emrine, hükmüne itaat ederler. Kur’an şöyle buyuruyor:
“Bir de ‘Allah oğul edindi’ iddiasında bulundular. Hâşâ! O aşkın bir hakikattir. Aksine göklerde ve yerde bulunan her şey O’na aittir: hepsi de kânit’tir (O’nun iradesine boyun eğmiştir).” (Bekara 2/116. Bir benzeri; Rûm 30/26)
Akılsız ve iradesiz bütün kâinat Allah’a boyun eğmişken, akıllı ve irade sahibi insanın bunu yapmaması şaşılacak bir şeydir…
Varlığın bu boyun eğişi bir âyette ‘teslim olma’ (Âli İmran 3/83),
bir kaç âyette de ‘tesbîh etme’ kelimesiyle anlatılıyor. (Bkz: Haşr 67/1. Saff 62/1. Teğabun 64/1. İsrâ 17/44. vd.)
-İbrahim (as) kanit idi
İbrahim (as) kunut yapanların en güzel örneğidir.
“Şüphesiz İbrahim, Allah’a itaat eden (kânit), hanif bir önder idi. Allah’a ortak koşanlardan değildi.” (Nahl 16/120)
O en güzel kânit’ti, Allah’a saygıyla boyun eğip teslim olan bir mü’mindi…
O ateşe atılmakla, hanımını ve ihtiyarlığında kavuştuğu İsmail’ini henüz küçük iken ıssız bir yere terketmekle (İbrahim 14/37), İsmail’i Allah’a armağan olarak sunmakla, defalarca hicret etmekle denemeden geömiş bir iman abidesiydi. (Bekara 2/124. Saffat 37/102-111)
O bütün bu imtihanlara razı olmuş, Hak’tan gelen her şeye boyun eğmiş bir iman eri idi. İbrahim’e düşen kunut yapmaktı, kânit olmaktı. Yani emre boyun eğmekti. “Lebbeyk ve sâdeyk-Ya Rabbi” demekti. O da öyle yaptı. İtiraz etmedi, ‘bu da nedir’ demedi. Aldı kabul etti, teslim oldu, itaat etti.
Onun için Kur’an onu ‘kânit’; bütün benliği ile Allah’a yönelmiş biri diye anıyor. Onu bütün insanlara bir örnek (üsve-i hasene) olarak gösteriyor.
-Peygamber hanmları kânit olmalıydı
Allah (cc) Peygamber hanımlarına seslenerek;
“… İçinizden kim açık bir hayasızlık yaparsa, onun azabı ikiye katlanır…
Ama içinizden kim de Allah’a ve Rasûlüne gönülden boyun eğer (kunut yapar) ve ıslah edici iyilikler işlerse, onun ödülünü de iki misli veririz.
Ayrıca ona üstün güzellikte bir rızık hazırlamışızdır” buyuruyor. (Ahzâb 33/30-31) Peygamber eşleri, annelerimiz şüphesiz bu ayetin hükmüne uyarak birer ‘kânit’ oldular.
-Meryem (as) kânit idi
Allah (cc) Meryem’e (as) şöyle söyledi:
“Ey Meryem! Rabbine huşu’ ile bağlan (kunut yap), secdeye kapan ve rukû’ edenlerle rukû’ et.” (Âli İmran 3/43)
Meryem (sa) bunun gereğini yaptı, gönülden O’na bağlandı, O’nun emrine teslim oldu ki; Kur’an onun için şöyle buyuruyor:
“Allah, bir de iffetini sapasağlam koruyan ve bizim de kendisine ruhumuzdan üflediğimiz, Rabbinin kelimelerini ve kitaplarını doğrulayan İmran kızı Meryem’i de (inananlara) örnek gösterdi.
O itaat eden (kânitler)’den) biriydi.” (Tahrim 66/12)
Adandığı tarihten o yaşa kadar mabed’te kalan iffet sembolü Meryem, günün birinde kucağında bir bebekle kavminin arasına çıktı.
Şüphesiz bu çok ağır bir imtihan idi.
Meryem tahammül etti, dayandı. Her ne kadar bir insan olarak “keşke bugün unutulanlardan olsaydım” dese de, Rabbinin takdirine razı oldu ve boyun eğdi. Bunun mükâfatı olarak da Kur’an’da örnek gösterilen kadınlar arasında yer aldı. İsa Mesih’in (as) annesi oldu. (Meryem 19/16-34)
İşte Meryem’in bu duruşu kunut, kendisi ‘kânit’ idi.
-Kânit olan mü’minler
Dürüst ve erdemli kadınlar hem kânit olan, yani Allah’a boyun eğen, hem de iffetlerini koruyan kimselerdir. Onlar Rablerinin kendileri için çizdiği hudutlara dikkat ederler. (Nisâ 4/34)
Benliklerini Allah’a adayan, kunut yapan kadınlar ve erkekler için sınırsız bir bağış ve muhteşem ödüller vardır. (Ahzâb 33/35)
Allah’a nankörlük edenlerle, gecenin bir vaktinde Allah için kıyama duran, secde eden, dua eden, kendini Allah’a adayan (kânit) bir olmaz. (Zümer 39/9) Bu iki kimse arasında büyük farklar vardır.
Kânit olan mü’minler şöyle dua ederler:
“… Rabbimiz! Şüphesiz biz iman ettik: Bizi bağışla, günahlarımız da… ve bizi ateşin azabından kor.” (Âli İmran 3/16)
Hüseyin K. Ece