Geçtiğimiz haftalarda önce Ali Rıza Demircan hocamız, sonra Sami Şener hocamız kurallara dair iki önemli yazı kaleme aldı. Ali Rıza Hocamız, trafik kurallarına uymamanın kul hakkı olduğuna değindi. Yazısı bugünkü toplumun bir yarasına parmak basıyor. Sami Şener hocamız da bunun, yani kurallara uymama durumunun sadece trafiğe has olmadığını aksine toplumda diğer alanlarda da rastlanan bir durum olduğunu bizlere ayrıntılı olarak açtı. Bu konuyu iki hocamızın yazısından istifade ederek biz de tekrar ele almak istedik, zira biz de bu hafta bir kaza atlattık.
Maalesef ülkemizde çok uzun zamandır göze batar bir halde trafik levhalarına ve ışıklarına bakmadan araç sürenler bulunmaktadır. Benzer şekilde toplumsal kuralları hiçe sayan insanlar da çoğalmıştır ve banka kuyruğuna riayet edilmemesinden aidat ödenmemesine kadar, hatta gürültü yapılmasından torpille işe yerleşme taleplerine kadar prosedür ihlalleri göze çarpmaktadır. Bu işleri ve benzerlerini yapan kimselerin aşırı ve aykırı eylemleri yüzünden insanlar her mecrada zarar görmektedir. Bu olaylar, basit birer mesele olmaktan çok milletimiz için ciddi bir soruna dönüşmüştür. Trafik olayları, sürücülere daha ciddi bir eğitimin gerektiği ve hukuki yaptırımların daha ağır olması konularındaki kanıları pekiştiriyor. Aslında bu olay basit bir sürüş olayı olarak görülse de alışkanlıklar ve tavırlar bütün topluma kendisini sorgulama fırsatı verecektir düşüncesindeyiz. Bu probleme genel olarak toplumun tuttuğu yöntem ve hemen her işindeki gidiş tarzı olarak bakarsak bize başka alanlarda da kolaylıklar sağlayacak sonuçları sunabilecektir kanısındayız. Zira trafikte takınılan tavırlar, hayattaki gidişatları da gösteriyor. Kendi akıbetleri bir kenara dursun kurallara uymayan insanlar yüzünden başkaları da acı çekiyor veyahut da bedel ödüyor.
Kuralsızlık ve kuralları delme, psikologlarca otoriteye başkaldırma davranışı olarak tanımlanıyor. Bu davranışsal bir bozukluk. Bunun Ortadoğu Toplumlarındaki karşılığı kurnazlık olarak halk dilinde olumlu bir şey olarak yer alıyor. İnsanların sadece trafikte değil, bütün ilişkilerinde, kamuyla, devletin kendisiyle olan işleri ve ilişkileri kadar aile ve akrabalık ilişkilerinde ve diğer tüm cemiyet hayatındaki olaylarda benzer tavırlara sahip olduğu görülüyor. Batı’dan Türkiye’ye giden turistler için trafikteki anlamsızlıklara dair broşür dağıtılması, milletimizi küçük düşürmektedir. Türkiye, eskiden çok nezih bir kültüre sahipti. Fakat Anadolu İrfanı denen bu nezihlik, köylüsünden kentlisine kadar herkeste görülen bir ruh inceliğiydi. Bugün ise Türkiye’ye ve bilhassa halka çok ciddi eleştiriler yapılıyor. Üstelik Türk insanına ve Müslümanlara yapılan bu eleştiriler geçmişte bizim seviyemizde olmayan milletlerce ele alınıp, Müslümanlar alay konusu ediliyor. Meseleye içeriden yapılan yorumlarda da benzer şikayetlerle onay veriliyor. Birçok profesör haklı olarak üniversite okumuş gençlerin yetişmediğini ve rüşt sahibi olamadıklarını dile getiriyor.
Şunu söylemekte her zaman yarar var ki, asırlarca İslam Terbiyesinin ve yaşatılan peygamber ahlakının ve ahilik ve benzeri kurumların toplumda ayakta tuttuğu değerler bizi güçlü ve birlik içinde yaşayan bir toplum haline getirmiştir. Bugün trafikteki kavgaların, kırmızı ışıkta geçişlerin veya makas atmanın çok ciddi kazalara, yaralanmalara ve ölümlere vesile olması kendimizle yüzleşmemiz için bir imtihandır. Bu hafta yolculuk yaparken iki aracın yarış yapması ve önümüze çıkmaları neticesinde bir kazayı atlattık. Daha sonra toplumumuzun mensubu olan birçok kimsede, birçok mecrada ve ortamda kurala karşı çıkma ve başkasını atlatma anlayışının olduğuna dair düşünceleri hatırladık. Bu başkalarını sıkıştırma gibi çirkin bir davranışı daha aklımıza getirdi. Esasen bu meseleyi bir milletin veyahut da bugünkü toplumun hayata bakışıyla da ilişkilendirebiliriz. Hayat ne de olsa bir yolculuğa benzer. Dolayısıyla yol ahlakı üzerine bir hatırlatmayı yapmak zorunda hissettik ve yazımızı da böyle bitireceğiz.
Bir araç düşünün, yola emniyetle istikamete varmak için çıkmıyor, aksine kırmızıda geçiyor, sinyal vermeden sapıyor, araçları sıkıştırıp, makas atıyor ve yaya şeridi dahil bütün yavaşlanması gereken yerlerden hızlı geçiyor. Bu aracın kazaya uğraması normal ihtimallerin çok ötesindedir. Yolculuk ve yol kişiyi bozmamalı. Aynısı hayat için de geçerli. Kurallar, bizi sağ salim hedefe ulaştırmak için varlar. Zayi olmak, ziyan etmek, yol adabına uymaz. Hayat tıpkı bu ciddiye alınmayan trafik yolculuğu gibidir yani aslında bir oyun yeri değildir. Bunun bilincinde olan insanlar Kur’an’da övülmüştür. İnsan nereye gittiğini bilmeli ki ayeti kerimede de “fe eyne tezhebûn” yani bu gidiş nereye denmektedir. İnsanlar hayat yolunun sonunda nereye varmak istediklerini hiç kendilerine soruyorlar mı? Eğer sormuyorlarsa onlar dünyayı bir oyun ve eğlence yeri olarak görebilirler, trafiği de görebilirler ancak sonunda kazaya uğradıkları vakit veya hatalarından ve taşkınlıklarından ötürü musibete uğradıkları vakit şikayetlerinin manası kalmaz. Oysa yol hedefe varmak içindir. Yolculuk da ibret içindir. Ne mutlu bu bilince sahip olanlara.