Kur’ân-ı Kerîm söz ve mana olarak Allah’ın Kitabıdır. Bu şanlı Kitab hayatımızı anlamlandıracak ve amaçlandıracak İslâm’ın inanç esaslarını içerdiği gibi bize dünya ve âhiret saadetimizi sağlayacak adil ve erdemli bir hayat nizamı da sunar. Bu nizam insanın insanı ve ülkelerin birbirlerini sömürüsünü engelleyici genel nitelikli yasaları da muhtevidir
Kur’ân bizim çağrışım yaptığımız türden bir Kitab da değildir. Mesela basit gibi görülebilecek bir öğüt verilirken Ceza sisteminin bir temel kuralı açıklanır. Örneğin önceki toplumlara ait bir olay nakledilirken sosyal ve ekonomik hayatımızı yönlendirici bir kural da konulabilir.
Geçen gün Kur’ân-ı Kerîm’den günlük okumamı yaparken daha önce defalarca okuduğum bir âyet dikkatimi çekti. Hayretler içinde kaldım. Gönlüme düşenleri sizlerle de paylaşmak istedim.
Özel Bilgili Bilge Kişi İle Hz.Musa
Kehf sûresinde Allah’ın kendisini katından özel bilgilerle donattığı bilge kişi ile Hz.Musa arasında cereyan eden üç olay anlatılır. Bilge kişi kendisi açıklamadıkça beraberlikleri süresinde yapacağı işlere ilişkin kendisine itiraz edilmeyeceği, yergide bulunulmayacağı ve sebep soruşturması yapılmayacağı şartını koyar.
Yola çıkarlar bir gemiye binerler. İnerlerken bilgi kişi, gemi adamlarına hissettirmeden gemin batmasına neden olabilecek bir hasar yapar. Kur’ân’dan okuyalım:
“Derken… Bu ikisi böylece yola koyuldular, (sonunda bir kıyıya vardılar, onları karşı kıyıya taşıyan gemiden inecekleri zaman,) o kimse gemide bir delik açtı. Musa bunu görünce: “İçindekileri boğmak için mi onu deldin? Doğrusu çok kötü bir iş yaptın” diye çıkıştı.” (Kehf 18/7’
Bilge Kişinin Birlikteliği Sonlardırması ve Açıklaması
Hz.Musa’nın. sorgulayıcı ve kınayıcı çıkışları daha sonra yaşanacak iki olayda daha devam edince …bilge kişi ‘buraya kadar‘der ve yaptığı işlerin sebeplerini açıklamaya başlar. Yukarıya aldığımız gemiyi delme olayının sebebini de Kur’ân ifadesiyle şöylece dile getirir:
“O gemi, geçimini denizde çalışarak sağlayan yoksul kimselerindi. Onu kusurlu bir hale getirmek istedim. Çünkü, arkalarında her sağlam gemiye, zorla el koyan bir hükümdar vardı (ve ben bunu biliyordum.)” (Kehf 18/79)
Aktardığımız “O gemi, geçimini denizde çalışarak sağlayan yoksul kimselerindi,” şeklindeki ifadeye özellikle dikkatlerinizi çekmek istiyorum. Bu arada şu hakikati de dile getirelim. Başarılı bir Kurân meâlinden bir çok gerçek öğrenilebilirse de Kur’ân’ın orijinal dili bilinmedikçe, meâlden hareketle inceliklere nüfuz edilemez ve geleceği aydınlatacak kurallar devşirilemez. Anlayışınız Kur’ân müterciminin kavrayışını aşamaz.
“O gemi, geçimini denizde çalışarak sağlayan yoksul kimselerindi,”şeklindeki anlama ilişkin metin şöyledir:
اَمَّا السَّف۪ينَةُ فَكَانَتْ لِمَسَاك۪ينَ يَعْمَلُونَ فِي الْبَحْرِ َ
“Emme’s-Sefînetü Fe Kânet li Mesâkîne Ya’melûn fil-Behri…)
Âyette Kullanılan Sefîne ve Mesâkîn Kelimeleri ile Çoğul Kipi
Sefîne: Deniz aracı, gemi.
el-Mesâkîn: Miskîn kelimesinin çoğuludur.MiskÎn/Mesâkîn Kur’ân’ın çokça kullandığı kavramlardandır. Zekâttan pay ayrılan ve doyurulması teşvik edilen Miskîn’in (Tevbe 60; Hâkke 34) anlamı üzerinden farklı görüşler ileri sürülüyor ise de konumuz olan Kehf 79 dan hareketle çalışan ama zaruri ihtiyaçlarını karşılamak için alacağı maaşın dışında küçük de olsa ek bir gelire ihtiyacı olan yoksul kişi olarak tanımlanabilir.
Miskînküçük de olsa tek başına gemi sahibi olamaz ama çalışma alanlarında birleşen yoksul gemiciler olabilir. Onlar maaşları dışında alacakları kâr payları ile toplum yardımına muhtaç olmaksızın gereksinimlerini karşılayabilirler.
Âyetten Anladıklarımız
Kehf 79 dan anlayabildiğimize göre delinen deniz aracı kayık değil küçük de olsa korsan melik tarafından gasbedilmeye değer görülebilecek bir gemi. Gemi de nafakasını denizde çalışarak çıkaran ve sahip olukları bu gemiyi sefere çıkaracak sayıda olan miskinlerin/yoksulların özbeöz malı. Çoğul olan Mesâkînsözcüğünün başındaki Mülkiyet lamıve “nafakalarını denizde çalışarak kazanan deniz adamlarıydı“ ifadesindeki kullanılan çoğul kipi bunu göstermektedir.
Çağrıştırdığımız Anlamlar
Bu açıklamalardan sonra çağrıştırdığımız sosyal politikalarımıza katkı verecek yaklaşımlarımıza şöylece değinebiliriz.
a. Aynı iş alanında çalışan olup tek başlarına iş kuramayacak olan yoksul işçiler örgütlenmeli/örgütlendirilmeli ve çalışma alanlarında oluşturulacak işyerlerine ortak işçiolmalıdırlar. İnsan doğası ile örtüşecek bu tür ortaklıkların daha başarılı olacağı açıktır.
b. Allah katından özel bilgiler edinmiş bilge kişinin gemicilerin ortak olduğu gemiyi, gemi korsanı kraldan koruması için yaptığı eylem ilahî iradeye uygundur ve bizlere örnektir. Bu tür ortaklıklar yasalarla korunmalı, faizci sömürücüler gibi zalimlerin sömürücü ve yıkıcı entrikaları engellenmelidir.
c. Bu gibi şirketler, ortak işçi statüsünü koruyabildiği ölçüde ithalat ve ihracat kolaylıklarından yararlandırılmalı, çalışan ortaklar ihtiyaçlarını karşılayacak kâr paylarını alıncaya kadar her türlü vergiden muaf tutulmalıdır.
Bitirirken
Yukarıda üç maddede özetlediğim anlamları, İslâm Hukuku’unda Şirketler konusunda sahip olduğum sathi bilgileri kullanarak çağrıştırmadım. Bilgilerimi tazeledikçe gönlüme düşen sahipleri ve çalışanları aynı kişiler olacak şirketleşme modelini ve bu modelin Kehf 79 ile bağlantısını cazip buldum.
Daha önce alternatif düşünceler ve modeller oluşturma konusunda yaptığım çağrıyı bu vesile ile yineliyorum. Çünkü bizim değerlerimizle örtüşen yerel atılımlara ihtiyacımız var. Sözü Kur’ân’a bırakalım:
“ Okuyanları iyice ve derinden düşünsünler ve gerçek akıl sahipleri hayatlarına yön verici öğütler alsınlar ve uyarılar çıkarsınla diye sana indirdiğimiz Kitab mübarektir; mânaları ve faydaları giderek aratacak olan Kur’ân’dır. “ (Sâd 38/29)
Gelişen Olaylara İslami Bakışın Adresi