Hatırlamak, insan açısından vazgeçilmez bir özelliktir. İnsan, hatırlayarak var olur. Varlığını hatırlama üzerine kuran insan, geleceğe yönelik ilgisini ve iradesini daha sağlıklı bir zeminde kurar. İnsanı hatadan uzak tutan şey, elde ettiği tecrübedir. Bu tecrübeyi hatırlama üzerinden elde etmesi ise, ona tarihsel bir tecrübenin parçası olmayı da öğretir. İnsan, geçmişi üzerinden geleceği kurar. Geçmişi olmayan birinin geleceğini kurması ve hatadan sakınması neredeyse imkânsız gibidir.
Kuran, mevcut insana hitap ederken, hem yaşadığı zamanı dikkate sunar ve hem de ona tarihsel bir perspektif ve tecrübe ışığında düşünmeyi öğretir. ‘Tarih tekerrürden ibarettir’ özdeyişini doğru anlamakta yarar var. Tarihin tekerrür etmesi, bizatihi insanın doğası ile ilgili bir durumu gösterir. İnsan, genetik olarak tarihsel sürekliliği taşır. Bu tarihsel sürekliliği taşıma ise tarihin sürekli kendini tekrar ederek benzer hataları düşmeyi sağladığı gibi, benzer çıkışlara da imkân tanır. Bu, insanın umudunu diri tutması anlamını taşır.
Kuran, kendini bir zikr/hatırlatıcı olarak tanımlar. Tıpkı başka sıfatları olduğu gibi… Örneğin; Kuran şifadır, Kuran Mübin/apaçıktır, Kuran beyandır, Kuran mufassal/ayrımlar yapar vs. bunlar çoğaltılabilir. Kuran’ın birden fazla vasfa sahip olması, gönderilen insanın birden fazla vasfı taşıması ile orantılı görünüyor. Çünkü insan, çok katmanlı bir yapı arz ediyor. Kuran, bu çok katmanlı yapıya hitap ederken, birden fazla vasfı taşımakta ve ona yol göstericilik yapmaktadır. Sadece yol göstericilik yapmıyor, ona düşünmenin yöntemini, mantığın aslını ve aklını nasıl kullanması gerektiğini de öğretiyor. Kuran, insana ibret ve ders nazarı ile tarihe bakmayı öğretiyor. Tarihi kıssaların anlatımında ortaya çıkacak olan hikmet bize bunu göstermektedir.
İnsan, kendi başına bırakıldığında iki temel düşman ile savaşa tutuşmak zorundadır. Bu iki düşmandan biri kendi nefsi; yani sahip olduğu tutku, istek, arzu ve bunların yönlendiriciliğinde ortaya çıkan olgunun yıkıcılığını ortadan kaldıracak bir önlemin olmayışı… İkinci düşman ise; zaten tanımlandığı gibi şeytan; yeryüzüne düşman olarak indirilmiş olmakla birlikte bizatihi insanı yoldan çıkartacak bütün hünerlerini göstermeye ahdetmiş biri…
İşte Allah, insanı tek başına bırakmıyor. Akıl üzerinden bu iki düşmanla savaşmak başa çıkmak açısından yeterli gelmemektedir. Bu yeterli gelmeyişin en temel göstereni ise insanın tarihsel sürekliliği içinde bunu başaramamasıdır. Kuran, insana bu dünyada yalnız olmadığını ve bu iki düşmana karşı nasıl bir hazırlık yapması gerektiğini öğretmektedir. Bu hazırlığın birden fazla cephesine dair açık göndermeler yapar ve kişinin ne yapması gerektiğini açıkça beyan eder. Peygamber gönderme ise, insana en büyük yardımcı olma hüviyetini taşıması hasebiyledir. Çünkü Kuran; açıklanmaya muhtaç olmasa da örneklenmeye açık bir yapı gösterir. İşte bu örnekliği peygamber göstererek insanın hata yapmamasını sağlama alır. Yani insan, elinde ilahi hitap olan Kuran ve onun örnekliğini yapan Peygamber varken, artık ‘ben bilmiyordum, ben anlayamadım, kimse bana söylemedi, kimse bana göstermedi’ gibi mazeretlerin ardına saklanamaz!
Kuran, hatırlatıcı olarak, tarihin farklı kesimlerinde bugün insanların yaşadığı herhangi bir olayı, olguyu, durumu işaret ederek, onu soyutlar ve bugüne işaret oluşturur, hangi derslerin çıkarılması gerektiğini ilzam ederken, akli muhakemeyi daha sağlıklı bir yapıda ve dersler çıkartılacak şekilde kullanıma kılavuzluk eder. İnsan, bu kılavuzluğu ciddiye almadığı her tarihsel kesitte aynı hataya düşmüştür ve Kuran bu hataya gönderme yapar. Kuran, farklı tarihsel kesitlerden farklı olaylara benzer özelliklerin nasıl açığa çıktığını göstererek muhatabını aynı hataya düşmeye engel olur.
Bu ay, Kuran ayı olarak tesmiye edilir. Ve insanlar bu ayda Kuran ile hemhal olmayı önemserler. İşte bu önemsemeyi bir adım daha ileri taşımanın yolu; Kuran’ın yol göstericiliğinin tek bir özelliğe indirgenmeden okunması ve farklı yol göstericilikleri de dikkate alarak yol almaya çalışmanın esas alınmasını sağlamaktır. Örneğin; Kuran, bize şeriat, hukuk ve ahlaki yapıyı birlikte kurmayı öğretir. Sınırlar çizer ve bu sınırlara riayeti isterken, sınırlara riayetin insan karakterini derinden etkileyeceğini ve ilahi rızaya matuf bir hedefi gösterdiğini de bilinmesini ister. Ahlaki kaygıya gönderme yapar. İlişkilerdeki zerafeti ortaya çıkartır. Ayrıca Allah ile insan arasındaki kulluğun ne üzerine bina edileceğini öğretir. Bu konuda yapılması gerekenleri açık bir şekilde sıralı olarak beyan eder. Kulluğun edimlerini, temel şartlarını açıkça beyan eder. Ama bu edimlerin; namaz, oruç, zekât, hac gibi farizaları yerine getirirken, kişide oluşturacağı ruhu beyan ederek kişinin kendi ibadetlerini kontrol edebilme ve kabulünün sağlanıp sağlanmadığını anlama imkânı bahşeder. Namazın ruhuna atfen, onu her türlü kötülükten, inkârdan, azgınlıktan ve asilikten alı koyması gerektiğini vurgular. Zekâtı vurgularken onun arındırıcı ve kişiyi dünya malına karşı müstağni kılışına gönderme yaparak, kişinin verdiği sadakanın onu temizlediğini söyleyerek, ona dünyaya karşı bir üstünlük zemini kurar. İnsan bir kültür içinde var olur. Hac, bu kültürün bırakılarak, yeni bir kültüre doğru yolculuğa çıkartır. Bu kültür alışkanlıklar ve bağlılıklar açısından önemi olmakla birlikte, hac ibadeti yapılırken, hepsi geride bırakılır ve böylece kişinin tek bir bağının, Allah ile bağının tecrübe edilişine zemin kılındığını öğretir. Sosyal yardımlaşma, infak adı ile genelleştirilir, insan, kendisini başkalarına yardım edici olarak memur kıldığında, kendisi olur. İnsanın kendisini gerçekleştirecek zemini kurarken, bizatihi bu kurmanın ilahi yakınlıkla neticeleneceğini bilmenin sağladığı psikolojik üstünlüğü dikkate aldığımızda insan, kendisini başkası için feda edebilir hale gelir. Bu, Kuran’ın insana sunduğu psikolojik vasatın önemini açığa çıkartır. Yani insanı öyle güçlü kılar ki, artık insan, yaptığı ve yapacağı her şeyin kendisini bir adım daha Allah’a yakınlaştıracağına olan güveni ile her iki ayartıcının ayartısını boşa çıkartacak bir düzlemi inşa edebilir hale gelir.
Kuran okurken, orada anlatılan kıssaların, sadece bir öykü tadında okunması tuzağına düşmemek elzemdir. Ya da tarihsel bir kesiti, tarih kitabından okuduğumuz gibi okumamalıyız, bilakis, her okuma, bizi inşa etmenin yeni bir adımı gibi ve bu inşa ameliyesinde eksik bir boyutun tamamlanmasına matuf bir okuma olmalıdır.
Kuran okumaya ve Kuran’ın bize bildirdiklerine farklı bir bakış ile bakmanın imkânlarını anlamaya çalışmalıyız ki, Kuran bize kendisini açık kılsın, sırlarını bizimle paylaşsın, kendimizi geliştirirken, olgunlaşmaya doğru adım atarken yolculuğumuza kılavuzluk etsin. Hayatımızı kuşatan bir bakış ile Kuran ile hemhal olmayı öğrenmeliyiz. O ilahi bir hitaptır. İnsan ise ilahi bir bağıştır. Bu bağışın yerine ulaşması elzemdir. Kuran bu yerine ulaşma işinde en büyük öğretici ve yol göstericidir.
Abdulaziz Tantik
Uluslararası Ceza Mahkemesi (UCM), Gazze'de işlenen savaş suçları nedeniyle İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu ve eski…
Bu video bize BELAM başlığı ile gönderildi. BEL’AM için Diyanet İslam Ansiklopedisine baktığımızda şu açıklamayı…
Seçilmiş Cumhurbaşkanımızın katıldığı merasimden sonra bir gurup teğmenin sonradan korsan yeminle Mustafa Kemal’in askerleriyiz diyerek…
İstanbul Büyükşehir Belediyesi (İBB) Meclisi’nde alınan kararla su fiyatlarına %17,5 zam yapıldı ve her ay…
İstanbul' da Şiddetli lodos, Marmara Bölgesi'nde deniz ulaşımını sekteye uğratmaya devam ediyor. İstanbul, Bursa ve…
Ebu Cehil deistti, diğer Mekkeli müşrikler de deistti, Allah’ın varlığına inanıyorlardı ama Hz. Muhammed’in Allah’ın…