islami haberdini haberortadoğu haberleriislam coğrafyası
DOLAR
34,5424
EURO
36,0063
ALTIN
3.006,41
BIST
9.549,89
Adana Adıyaman Afyon Ağrı Aksaray Amasya Ankara Antalya Ardahan Artvin Aydın Balıkesir Bartın Batman Bayburt Bilecik Bingöl Bitlis Bolu Burdur Bursa Çanakkale Çankırı Çorum Denizli Diyarbakır Düzce Edirne Elazığ Erzincan Erzurum Eskişehir Gaziantep Giresun Gümüşhane Hakkari Hatay Iğdır Isparta İstanbul İzmir K.Maraş Karabük Karaman Kars Kastamonu Kayseri Kırıkkale Kırklareli Kırşehir Kilis Kocaeli Konya Kütahya Malatya Manisa Mardin Mersin Muğla Muş Nevşehir Niğde Ordu Osmaniye Rize Sakarya Samsun Siirt Sinop Sivas Şanlıurfa Şırnak Tekirdağ Tokat Trabzon Tunceli Uşak Van Yalova Yozgat Zonguldak
İstanbul
Parçalı Bulutlu
9°C
İstanbul
9°C
Parçalı Bulutlu
Pazar Az Bulutlu
10°C
Pazartesi Parçalı Bulutlu
11°C
Salı Çok Bulutlu
11°C
Çarşamba Az Bulutlu
13°C

KUR’AN’DA İSTİKBÂR VE MÜSTEKBİR

KUR’AN’DA İSTİKBÂR VE MÜSTEKBİR
17 Ocak 2024 09:00
A+
A-

Kur’an büyüklük taslayanlara, kibirlilere; hem ‘müstekbir’, hem de ‘mütekebbir’ diyor.

-Kibir (büyüklenme)

Bunların aslı ‘ke-bu-ra’ fiilidir. Bu da bir şey büyük oldu, çok oldu, daha çok, daha yaşlı, daha ağır oldu demektir.

Bunun masdarı olan ‘kibir’; büyüklenmek, ululuk ve büyüklük taslamak, küstahça böbürlenmek, kendini ulaşılmaz görmek demektir. (İbni Manzur, Lisânu’l-Arab, 13/10-11. el-Isfehânî, R. el-Müfredât, s: 635-636)

Ahlâkî bir zaaf olarak ‘kibir’; kendini başkalarından üstün görüp onları aşağılamak, onlara tepeden bakmaktır. Farklı açılardan kendisinin üstün (rüchaniyeti) olduğunu sanmak, kendi belirlediği statatüye uymayanları değersiz, aşağı, alt sınıf görmektir.

İnanç (akide) açısından kibir; İslam’ı kabul etmeyenlerin kendilerini büyük ve güçlü görerek, Allah’a kulluk yapmayı küçümsemeleridir. Kuşkusuz en büyük, en haksız, en zalim kibir hakkı kabul etmekten yüz çevirmek, Allah’a ibadeti kendine yakıştırmamaktır.

Bu anlamda kibir, şeytanî bir anlayış ve sıfattır. Çünkü Rabbine karşı ilk defa kibirlenen, kafa tutan, emrine büyüklenerek karşı çıkan İblis oldu. (Bkz: Sâd 38/74. Bakara 2/34. A’raf 7/11. İsrâ 17/61. Kehf 18/50. Tâhâ 20/116)

Küfrün, yani Hakikati inkârın en önemli sebebi kibirdir. Kibirli kimse, kendini çok büyük gördüğünden bir peygambere ve onun anlattığı gerçeklere kulak asmaz. Zira o peygamberi ve davetini kendinden aşağı görür.

Hatta kimileri Allah’a karşı bile kibirlenir, O’na ve tehditlerine aldırmaz, O’na ihtiyaç duymaz, O’nun önünde eğilmeyi; kendi hevâsı (aşırı istekleri) dururken, Allah’ın emirlerine uymayı gururuna yedirmez.

Kur’an’da kibir ve küfür ve şirk manasında kullanılıyor. (İbni Manzur, Lisânu’l-Arab, 13/12) (Bkz: Mü’min 40/60)

Bu şekilde kibirlenmenin bir benzeri istiğna duygusudur. Yani kendini yeterli görme, Allah’a ihtiyacı olmadığını sanmadır. İnsanın azması, ibadetten yüz çevirmesi, haddini aşarak haksızlığa meyletmesi bu istiğna duygusu ve kibir anlayışı  yüzündendir. (Alak 96/6-7)

Kibir, tekebbür (mütekebbir), istikbâr (müstekbir), kibriyâ, ekber kelimeleri ‘ke-bü-ra’ kökünden türemiştir. Bu fiilden  türeyen bütün kelimelerde büyüklük veya büyüklenme ile ilgili anlamlar vardır.

‘Kibriyâ’, mutlak izzet ve iktidar demektir ki yalnızca Allah hakkında kullanılır. (Câsiye 45/37)

Bu fiilin ‘ke-bi-ra’ kalıbı; yaşlı oldu, bunun masdarı ‘kiber’; yaş itibariyle büyük (ihtiyarlık), ‘kebâir ve kebîra’; büyük günah, ‘ekâbir’; büyükler grubu, ‘keb-be-ra-tekbîr’; ta’zim etmek, tekbir getirmek-Allahu ekber demek anlamlarına gelir. (İbni Manzur, Lisânu’l-Arab, 13/11-12)

‘Ekber-en büyük’ demektir. (Ankebut 29/45) Müslümanlar Allah’a ait büyüklüğün her çeşidini kasdederek, her zaman “Allahu ekber-Allah en büyüktür” derler.

‘Kebîr’, büyük demektir. el-Kebîr, Kur’an’da altı yerde Allah’a nisbetle ve başka bir isim ile birlikte yer almaktadır. (Ra’d 13/9. İsrâ 17/43. Lukman 31/30. Sebe’ 34/23. Mü’min 40/12. Hacc 22/62)

İstikbâr nedir?

Kur’an’da Allah’a karşı büyüklük taslayanların tavırları ‘istikbâr etme-büyüklük taslama’ sözüyle anlatılıyor.

‘İstikbâr’ duygusu, kişinin bir alanda büyük olmak istemesi açısından olumlu, kendisini olduğundan daha büyük görmesi veya bunu iddia etmesi açısından olumsuzdur. Ancak Kur’an’da olumsuz anlamda kullanılıyor.

‘İstikbâr’ kavram olarak; kibirli olmaya, büyüklük taslamaya kalkışmak demektir. Hatta bu kibirden dolayı küstahlaşmak ve bunu da eylemlerine, davranışlarına yansıtmak demektir.

Allah’ın âyetlerine karşı çıkışın temelinde yatan sebep gerçekten ‘istikbâr’ duygusudur. Aynı duygu; Allah önünde ibadet etmekten de hoşlanmaz.

Diğer insanları küçümsemek, onlara tepeden bakmak, onlardan tiksinmek, onlara hakaret etmek ve onları çeşitli tuzaklarla kullanmak, onlara haksızlık etmek niyetinin arkasında da istikbâr anlayışı vardır.

Zulme sebep olan, yeryüzünü ifsat eden ve zayıfları ezen kimseler de yine bu istikbâr duygusuna sahip olanlar ve bu yüzden taşkınlık yapanlardır. (Kasas 28/39)

İstikbâr duygusu ve ahlâkı özellikle azgın inkârcıların özelliğidir. (A’raf 7/36, 75-76. Kasas 28/76-77)

İnsan aslında ne çok güçlüdür, ne çok büyüktür, ne de çok zengindir. Onun yeri bellidir, beşerdir, fânidir, varlığı kendisini var edene bağlıdır. Kişi  bu durumunu unutur da büyük, güçlü, muktedir, çok zengin (ğâni) olduğu düşüncesine kapılırsa, bu duygu istikbâr duygusudur.

İstikbâr edenler haksız ve yersiz bir avuntu (ümniyye)  içerisindedirler. Bu avunma ile kendilerini kandırıyorlar, ya da nefsilerinin hevâsını teskin ediyorlar.

Ancak Allah (cc) ise istikbâr edenleri kesinlikle sevmez. (Nahl 16/23) Dünyada iken Allah’a ve O’nun âyetlerine karşı istikbâr edenler için alçaltıcı bir azap vardır. (Ahkaf 46/20. Mü’min 40/60. A’raf 7/40-41)

Aslında insanlara düşen Rablerinin huzurunda ‘kul’ olarak haddini ve bulunduğu yeri bilmektir.

Peygamber (sav) şöyle buyuruyor: “Şüphesiz Allah (cc) şöyle diyor: ‘Büyüklük (kibriyâ) elbisem, azamet (ululuk) da gömleğim (gibidir). Kim bu iki şeyde benimle yarışırsa onu Cehennem’e atarım’.” (Ebu Davûd, Libas/29 no: 4090. Bir benzeri: Müslim, Birr ve Sıla/136 no: 2620. İbni Mâce, Zühd/16 no: 4174)

Kur’an’da istikbârın tipik örneği Firavun’dur. Zira o azgınlaştı, büyüklük tasladı, sonunda tanrılığa soyundu. Bu ise şüphesiz azgınlığın, istikbârın son noktasıdır.

Müstekbirler

Haksız yere istikbâr edenlere (büyüklük taslayanlara), bu küstahlığı davranış, karakter hâline getirene ‘müstekbir’ denir.

Bunlar, kendilerinde bir üstünlük olmadığı hâlde büyüklük duygusuna kapılıp, doğru yoldan çıkan kimselerdir. Zayıf karakterlidirler, ama bu yönlerini insanlara karşı böbürlenerek gidermeye çalışırlar.

Ellerinde dünya malı, güç ve kuvvet vardır, belki de iktidar makamındadırlar. Onlar, bu tür şeylerle büyüklük duygusuna kapılırlar. ‘Biz her şeye sahibiz’ anlayışı taşırlar. Sahip oldukları şeylerin kendilerine yettiğini, Allah’a muhtaç olmadıklarını varsayarlar.

Bu duygular yüzünden yeryüzünde haddi aşarlar, başkalarına hükmetmeye ve onları kullanmaya yeltenirler. Küçük, zayıf, tehlikeli, düşman zannettiklerine, hatta insan yerine koymadıklarına acımasızca zulmederler, hayatı onlara dar ederler.

Müstekbirler,   kendi ‘hevâ’larına uyarlar. Onlar, kendilerini güçlü ve üstün gördükleri için ilâhî hükümleri tanımazlar ve akıllarına estiği gibi hareket ederler, daha doğrusu nefislerinin hevâsına uyarlar.

Kur’an bu gibilerine varlıkları ve melekleri örnek almalarını öneriyor. (Bkz: Nahl 16/49) Buna karşın müstekbirler, Allah’ın âyetlerine karşı kibirlenirler ve onları yalanlarlar. (A’raf 7/36)  Peygamberlere ilk karşı çıkanlar da halk arasında mal ve makam sahibi, iblisin yolunu izleyen ya da iblisleşen müstekbirler olmuşlardır. (Bkz: Bakara 2/87)

İslâmî davet, insanlar arasında haksız sınıflaşmayı, sömürüyü, soy sop veya mal ve makam üstünlüğünü, zulmü ve baskıyı yasaklıyor, adaleti emrediyor. Üstünlüğün takvada ve diğer insanlara iyilik yapmada olduğunu bildiriyor. Fakat müstekbirlere göre kendileri ya mal, ya makam, ya güç, ya da soy bakımından en üstündürler. (Fussilet 41/15. Saffat 37/35)

Onlar, insanları ezmek için her yolu caiz görürler. Emirleri altına aldıkları insanları zayıf bırakırlar (müstez’af yaparlar) ve onları istedikleri gibi yönlendirirler. (Lokman 31/6)

Onlar, kendi otoritelerine, düzenlerine ve fikirlerine karşı gelen hiç bir şeyden hoşlanmazlar. Kendi düzenlerine uymayan her çabayı yok etmek için uğraşırlar.  Onlar, Allah’ın peygamberlerle gönderdiği dine inanmamak için her türlü bahaneyi bulurlar. Halk tabiriyle mızıkçılık yaparlar. (Ahkaf 46/11)

İslâm, bu müstekbir mantığını ve ahlâkını tanımayı ve ona düşmemeyi tavsiye ediyor. Ayrıca, yeryüzünde haksız yere istikbâr edip insanları sömüren, onlara baskı uygulayan ve haklarını ellerinden alan müstekbirlere karşı durmayı da öğütlüyor.

Bu karşı koyuş da ancak ‘Allah adının büyüklüğü-Allahü ekber’ ve Tevhid kelimesinde saklı olan şuur ile olabilir. (Ece, H. K. İslâmın Temel Kavramları, s: 475)

Hüseyin K. Ece

YAZARIN DİĞER YAZILARINI OKUMAK İÇİN BURAYA TIKLAYINIZ

MİRATHABER.COM – YOUTUBE