30 Ağustos 2024 tarihli yazımızda ünlü liberal bilim insanlarından Levent Köker’in yazısından hareketle, herkesin Türkiye’de “dine haddini” bildirme yetkisini kendinde bulduğunu, bilen-bilmeyenlerin “had bildirme” yarışına girdiğini yazmıştık.
Diyanet İşleri Başkanı, kadınların başörtüsü takmasının “ihtiyari olmayıp mecburi olduğunu” yani başı örtmenin Allah’ın kesin emri olduğunu söyleyince bir CHP’li milletvekili celallenip, Başkan’ın nasıl böyle bir konuşma yapacağını sordu.
Başörtüsü tabii ki Allah’ın emridir, Hz. Peygamber’den gelen tartışmasız rivayetlerle de dini vecibedir, takıp takmamak ayrı bir konu. Başörtüsü takan dini vecibeyi yerine getirmiş olur, inkar etmeyip takmayan günahkar olur. Hükmün kendisini inkar edip karşı çıkan da dinin amir bir hükmüne karşı çıkmasından dolayı dinden çıkar, o da onun bilebileceği şeydir.
Şu var ki, kimseye icbar ederek başörtüsü taktırılmaz, takmayanın hükmü Allah’a aittir.
Diyanetin başındaki zat bunu topluma hatırlatmakla yükümlüdür, o veya bir başkası –kim olursa olsun- aksini söyleyecek olsa, sözü muteber değildir. Değil Türkiye’de dünyadaki bütün kadınlar başlarını açacak olsa, bu amir hüküm vücubiyetinden zerre miktar değer kaybetmez, kıyamete kadar hükmünü icra eden bir emirdir.
Geçenlerde AYM Başkanı Kadir Özkaya, üyeliğe seçilen Metin Kıratlı için düzenlenen törende Kuran’dan ayetlere yer vererek, “Bir gün mizan kurulur, bütün defterler dürülür hesabı bizden sorulur. Yanlışlardan kaçınalım, o günler gelmeden bugünün kıymetini bilelim. Bir gün bize de sıranın geleceğini unutmayalım” dedi.
Yine aynı çevreler, “Sen Yüksek Mhkeme’nin başkanı olarak nasıl oluyor da Kur’an’dan ayetler okursun” diye kıyamet kopardılar. Bun çevrelere göre herkesten ve her doktrinden kaynak verilebilir ama iş Kur’an-ı Kerim’e gelince, ona referans vermek “laikliğe aykırı” olur.
Şimdi konuşmanın kaynağına bakmaksızın, temiz vicdan ve selim akıl ışığında AYM Başkanı Kadir Özkaya’nın konuşmasına bakalım:
“Bir şeyi yerli yerince yapmak, her şeyi yerli yerine en uygun şekilde koymak, herkese layık olduğu şeyi vermek olarak da tanımlanan adalet, her daim ahlaki bir erdem olarak kendini göstermiştir.”
“Toplumun huzuru, iç barışı, refahı ve güvenliği için adaletin vazgeçilmez bir unsur olduğu hususunda görüş birliğine varılmış, devletin ancak adaletle ayakta kalabileceğine işaret edilmiştir. Adalet, kadimden beri hayatın üzerinde yürüdüğü temel olmuştur.”
“Böyle olunca da yargısal faaliyetlerin başaktörleri olan hâkim ve savcılar hakkın ayakta tutulması ve adaletin sağlanması bakımından en önemli sorumluluğun kendilerinde olduğunu asla hatırlarından çıkarmamalı; iç dünyalarındaki öznel duygu ve düşünceleri de dâhil olmak üzere herhangi bir dışsal etki altında kalmadan, çekinmeden, endişe duymadan, tarafsız bir tutumla pozitif hukuk düzenimizin öngördüğü çerçeve içinde özgürce karar vermelidir.”
“…pozitif hukuka göre çok yakınlarınızın işlerine zaten bakamıyorsunuz. Bunu biliyorum. Ancak genel prensibi vurgulamak bakımından şunları ifade etmek istiyorum. Bir yerde söz sahibi olduğunuzda, size söz hakkı veya yetki verildiğinde, güç verildiğinde muhatabınız kendi yakınınız olsa dahi adaletle hükmedin…”Ebeveyninizin veya diğer yakın akrabalarınızın aleyhine de olsa her daim adaleti ayakta tutun. Hiçbir zaman adaleti kendi keyfi arzularınıza uydurmaya kalkışmayın. Daima hakka çağırın ve hakla hükmedin. Tesis etmekle mükellef olduğunuz adaleti önce kendi nefsinizde/hayatınızda ete kemiğe büründürün. Unutmayın ki insanların zaman ve zemini değerlendiren yaşantısı ancak hak ile mümkündür. Haktan uzak yaşayan, haksızlıktan yakayı kurtaramaz.”
“Bir topluluğa olan kininiz, hırsınız sizi adaletsizliğe sevk etmesin. Adalet timsali hâkimler olun. Hiçbir neden, sizi hiçbir zaman hakkı ayakta tutmaktan alıkoymasın; adaletsiz davranmaya yöneltmesin. Adaletle hükmedin ki kargaşa çıkmasın.”
“Unutmayın adaletle hükmedilmeyen yerlerde kargaşa olur, düzen ortadan kalkar, herkes kendini haklı görmeye başlar. Bu yüzden adalet terazisini hep hak ve haklıyı gözeterek kullanın. Haksız olduğu halde haklıymış gibi kavga çıkaranlardan, hukuku kendi çıkarları doğrultusunda kullanmak isteyenlerden taraf olmayın. Hakka uyun. Hakkı ayakta tutun.”
“Kıymetli meslektaşlarım bugün adalet dağıtıyoruz, her şeyi ve herkesi sorguya çekiyoruz. Lakin hepimiz geçiciyiz, bizi de bir gün sorguya çekecekler, bunu da unutmayalım. Unutmayalım ki bir gün mizan kurulur, bütün defterler dürülür, hesabı bizlerden sorulur. Yanlışlardan kaçınalım, o günler gelmeden bugünün kıymetini bilelim. Bir gün bize de sıra gelecek… Hazreti Allah, insana vermiş olduğu değeri meleklere dahi vermemiştir. İnsan çok kıymetlidir. Bütün yaratılmışlar kendi özgün kuralları dairesinde insanın kullanımına verilmiştir. Bu hiçbir zaman unutulmamalı, bu durumun farkında olunarak hareket edilmeli, yeryüzünde zulüm yapılmamalıdır.”
Öte yandan hayata geçirilmeyen bilgi fayda vermez. Dolayısıyla bilerek bildiğimize ihanet edenlerden olmayalım. Sahip olduğumuz bilgiyle söylem, icraat ve yaşantımız, amel ve muamelatımız uyumlu olsun. Dilde âlim olup da muamelatta zalim, kalp âleminde müflis olmayalım. Bir başka söyleyişle ameli ilmine, ilmi ameline düşman olanlardan olmayalım. Rızkımıza vesile olan görevimize ihanet etmeyelim. Sorumluluklarımızı, görevlerimizi hakkıyla ve eksiksiz yerine getirelim.” (1)
Bu metinde selim akıl ve temiz vicdanı rahatsız eden tek bir cümle yok, aksine vicdanı tatmin eder, selim aklı teyid eder. Gel gör ki, gökten delil getirseniz vicdanı kararmış, aklı dumura uğramış ve esasında kalbi ağır hastalığa yakalanmış laikleri ikna etmek mümkün değildir.
Bunun örnekleri Kur’an’da verilir. Gözlerinin önünde mucizeler cereyan ettiği halde yine de inanmayanlar bu çeşit insanlardır ki, yukarıdaki konuşma metnine karşı çıkanlar da “gökten” yani gayb aleminden gelen açık hakikat ve irşada (vahyi) karşı çıkmaktadırlar.
ALİ MEHMETOĞLU
MİRATHABER.COM -YOUTUBE-
1) 12 Eylül 2024 – Serbestiyet).https://serbestiyet.com/featured/aym-baskani-bir-gun-mizan-kurulur-butun-defterler-durulur-hesabi-bizlerden-sorulur-181335/