Prof. Dr. Celal Kırca
Değer, “Bir şeyin önemini belirlemeye yarayan soyut ölçü, kıymet” olarak tanımlanır. Önem ise,” Bir şeyin nitelik veya nicelik bakımından değerli olma durumu, ehemmiyet” demektir. Kısaca değerli olanla önemli olan arasında ince bir farkın olduğu görülür. Daha açık bir ifade bir insanın sahip olduğu kimlik, onun önemini; kişiliği ise değerini gösterir. Bu nedenle insanların daha ziyade önemli olmayı tercih ettikleri görülüyor. İnsanı önemli yapan şeylerden biri para/ servet, diğeri de makam olunca, çoğu insan, bu iki şeyden birine veya her ikisine birden sahip olmak için var gücüyle çalışıp çabalıyor. Dolayısıyla da helal- haram demeden kazanmayı, servet biriktirmeyi ya da iltimasla, kayırma ve kopya ile bir makama gelmeyi umuyor. Ama bu uğurda gösterdiği çaba ve gayreti, maalesef doğru bir hayat felsefesine ve çizgisine sahip şahsiyetli bir insan olma konusunda göstermiyor ya da gösteremiyor. Bu durum, toplumun her kesimini aynı oranda olmasa da bir ölçüde az veya çok etkilemiş görünüyor. Bu nedenle de birçok insanda ifrat ve tefrite kaçma, uçlara savrulma, kendi olamama ve kişiliğe yeterince değer vermeme davranışlarına sıkça rastlanılıyor.
Aslında önem, kâğıt para gibidir, arkasındaki güce göre değer ifade eder ve o güç kaybolunca da değerini yitirir. Değer ise altın gibidir, bizatihi gücünü kendi değerinden alır. Bu nedenle şahsiyetten değil de para ve makamdan kaynaklanan önem, para bitinceye ve makam sona erinceye kadar devam eder. Dolayısıyla paranın bitişi ve makamın sona erişi ile birlikte, önem de fonksiyonunu yitirmiş olur. Bu nedenle kişiliğe dayanmayan, daha açık bir ifade ile kişilikten yoksun bir önem, uzun süreli olmamakta/olamamaktadır.
Kur’an, bize her konuda olduğu gibi bu konuda da rehberlik ediyor ve yol gösteriyor. Nitekim getirdiği ilke ve kurallarla, kimlikten ziyade kişiliğe değer vermemizi, dolayısıyla da şahsiyetli bir insan olarak yaşamamızı istiyor. Hiç şüphesiz, bir insan için Müslüman ve mü’min olma kimlikleri önemli ve değerlidir. Ancak yeterli değildir. Zira bir Müslümanın aynı zamanda kişilikli olması da gerekmektedir. Çünkü kişilikli olma, önemli olmayı değil, değerli olmayı ifade eder. Kur’an ise bizden bizatihi kişilikli Müslüman olmamızı talep etmekte ve bunu sağlayan değerleri de sunmaktadır Nitekim bu konuda yapılan bir araştırmada, Kur’an’da sunulan ilke ve kurallar arasında şu değerlerin yer aldığı ve sıralandığı görülmektedir:
Yardımseverlik, adalet, doğruluk, sorumluluk, sevgi, saygı ve güven gibi evrensel; sabır, çalışma-başarı, onur- şeref ve vicdan gibi kişisel değerler.
Bu sıralamaya göre Kur’an’da yardımseverlik, 42 surede 198 ayet; adalet, 39 surede 85 ayet; doğruluk, 44 surede 79 ayet; sorumluluk, 23 surede 63 ayet; sevgi,18 surede 30 ayet; saygı, 13 surede 21 ayet; güven, 11 surede 17 ayet; hoşgörü, 7 surede 9 ayet ile evrensel değerlere; sabır, 45 surede 111 ayet; çalışma- başarı, 16 surede 32 ayet; onur-şeref, 4 surede 7 ayet ve vicdan 2 surede 2 ayet olarak yer almaktadır.[1]
Hiç şüphesiz bir Müslümanda olması gereken kişilik özellikleri, bu tabloda yer aldığı kadar değil. Bunların dışında Müslümanda bulunması gereken başka kişilik özellikleri de bulunmaktadır. Sadece bu sıralamaya bakarak, sahip olduğumuz kişilik değerlerimizi sorgulamak bile bizim için yeterli olacaktır. Şayet konuşmalarımızda veya yazılarımızda kullandığımız kelimelerin niceliği ve niteliği bir anlam ifade ediyorsa- ki kanaatimce ediyor-, Allah Teâlâ’nın Kur’an’da zikrettiği bu kavramların niceliğinin ve niteliğinin de bir anlam ifade etmesi gerekir. Zira Kur’an’ın sahip olduğu dil ve üslup mantığının verdiği mesajda bu açıkça görülüyor. Nitekim, Kur’an’da Yusuf kıssası hariç, başata Hz. Adem olmak üzere, Hz. Musa, Hz. İbrahim, Hz. İsa ve Hz. Muhammed, namaz ve zekat ile ilgili verilen bilgilerde, pek çok tekrarın bulunduğunu biliyoruz. Bu tekrarların gereksiz olmadığını, önemine binaen yapıldığını, Kur’an’ın genel muhtevasından ve bu muhtevanın verdiği mesajlardan anlıyoruz.
Verilen bu mesajlar ve edinilen tecrübeler de bize gösteriyor ki para ve makam, insanı önemli yapıyor, ama değerli yapmıyor. İnsanı, yardımseverliği, adaleti, doğruluğu, sorumluluk bilincine sahip oluşu, sevgisi, saygısı, güvenirliliği, sabrı gayreti, onurlu duruşu ve vicdanı değerli yapıyor. İnsan ölünce geriye sadece sahip olduğu bu değerlerin insanlara ve topluma yansımaları, kısaca “Bâki kalan bu kubbede hoş bir sadâ” sı kalıyor. Makam ve mevki bir başkasına, para ise mirasçılarına kalıyor. Bu nedenledir ki atalarımız, “Sel gider, kum kalır” veya “ Eşek ölür, kalır semeri; insan ölür, kalır eseri” diyerek, bu sadâyı ölümsüzleştiriyor. Bu nedenle Kur’an bizden sadece Müslüman olmamızı değil, aynı zamanda kişilikli Müslüman olmamızı ve ölünceye kadar da böyle kalmamızı istiyor. Dolayısıyla İslam ahlakını yansıtan bu değerlere her Müslümanın sahip olması gerekiyor. Çünkü bu değerler, insan doğmanın değil, insan olmanın diğer varlıklardan ayırt edici özelliğini/alâmet-i fârikasını” bize sunuyor.
[1] Mevlüt Gündüz, Kur’an-ı Kerim Fihristinin Değer Odaklı Analizi, Değerler Eğitimi Dergisi, Cilt 16, No 35, Haziran 2018, s.162.