Makale

Kur’ân’ı Oku-Okut, Anla-Anlat, Yaşa-Yaşat

İsveç, Danimarka ve Hollanda’da artarda gerçekleşen ve Avrupa’daki şedit İslâm düşmanlığını açığa vuran Kur’ân-ı Kerim’i yakma olayları, Müslümanlar olarak Kitabullah’a sahip çıkma vazifemizi bize ihtar ediyor. “İslamofobi” (İslâm korkusu) kavramsallaştırmasıyla adeta İslâm’ı ve Müslümanları saldırgan ve korku kaynağı, modern Haçlı zihniyetini ise masum ve korkmakta haklı göstermeye kalkışan bu İslâm düşmanı kampanyaya karşı vakur tepkilerimizi ortaya koyarken, Müslümanlar olarak Kur’an’a karşı görevlerimizi kuşanmanın tam da zamanıdır. Bu görev; Kur’ân-ı Kerim’i gereği gibi okuyup okutmak, doğru olarak anlayıp anlatmak ve en güzel tarzda yaşayıp yaşatmaktır diye özetlenebilir. Merhum Sezai Karakoç, Kur’ân’ın değerini ve O’na karşı görevlerimizi muhteşem anlatır (bazı cümlelerin altını çizdik):

“Bin dört yüzyıldan beri bir tek harfi bile yıpranmamış bir mucizedir, hayat fışkıran bir mucizedir Kur’an-ı Kerim. Dünya, haşr gününde hesaba çekilse, Kur’an-ı Kerimin kendisine gönderilmesini bir kurtuluş belgesi, bir şan belgesi olarak ileri sürer ve beraat eder. Ruhları Kur’anın mehtabıyla aydınlanmış Müslümanlar, ölümü, kristal camı geçen ayışığının kolaylığı ile aşarlar ve hesap masasının önünde gülümseyerek dururlar. Kur’an-ı Kerim, inananlara, Allahın güzelliğinden bu dünyada gösterilmiş bir işaret, bir örnektir. Onu okuyan, Sina Dağına çıkar, Hazreti Musayla birlikte Allahın büyüklüğü önünde yere kapanır, Kızıldenizin yarıldığını görür, denizin sularının iki yana açılarak yol verdiğini, arkadan gelen gurur heykeli ordunun üzerine de bir cehennem gibi çullandığını gözleriyle görür. Cebrail Hazreti Meryemle konuşurken sanki yanındadır. Hazreti İsa ve havarileriyle birlikte gök sofrasının başındadır. Bedir savaşında düşman gözüne meleklerle birlikte kum ve toprak atandır. Hazreti İbrahimle birlikte bir Pazar günü putları kırandır. Ad ve Semud kavimlerini alıp götüren sesi kulaklarıyla işiten, şehirleri döndüren kasırgada yaprak gibi dönen, Lut kavminin dönüştüğü tuz kayalarına eliyle dokunandır.

Allahın yarattığı güzellikleri Kur’anla görür Müslüman; Kur’anla düşünür, Kur’anla anlar, hilkatin sırrına Kur’anla erer. Müminin gözünden bakan o, elini kımıldatan o. Geçmiş zaman geleceklerin üzerine yürümesin diye, şimdiki zaman parçalanıp yok olmasın diye, Kur’an zamanın anlamını ve yorumunu getirmiştir. “Her şey Allahın önünde fanidir” prensibinin içinde eşyanın rüzgâr gibi savrulduğunu görür Müslüman. Kur’an en ilerde olandır. Kim ki onunla beraberdir, o da ilerdedir. Kim ki ona karşıdır, geridedir. Öbür medeniyetler, Kur’an medeniyetinin yanında ölüdür. Ondan ışık alan, dirilir. Onun ışıklarından kaçan, mezarsız ölüdür. Kur’an yolundan ayrılanlar sabahları cin çarpmışçasına, yataklarından kalkarlar. Ab-ı hayat Kur’andır. İksir Kur’andır. Şifasız dertlerin doktoru Kur’andır. Genç nesli olgunlaştıran, olgun nesli genç tutan, kadına iffet, erkeğe vakar bağışlayan, toplumlara haşmet ve heybet getiren, mutluluğun mimarı, muştu şiiri, ölümü yenen teselli, ruhun zafer takı, kalbin rahmet anıtı Kur’andır.

Müslümanlar Kur’andan uzaklaştı uzaklaşalı gün yüzü görmediler. İnsanlık aya çıksa, Zühreyi bir martı gibi avlasa, Merihten petrol getirse, Kur’ana dönmedikçe ruh yıkıntısını, çöküşünü durduramayacaktır.

Bize getirdiğin namazlarla, oruçlarla, hacla, zekatla, hayat bağışlayan kısasla, Allahtan başkasının önünde eğilmeyen peygamber örnekleriyle, ay bölen, ölü dirilten, susuz kayadan pınar fışkırtan, büyücülerin en ustalarını mahcup bırakan ve terbiye eden, bir asaya ruh üfleyen mucizelerle ne kutlu bir kitapsın şanlı Kur’an! Bizi terk etme, bizi bırakma, bizi hep hatırla ve bizi bağışla. Bize merhametinle şahit ol, bizden davacı olma öte dünyada.

Taşıdığın vahiyden bir sabır izi düşür üstümüze. Korkusuzluğundan, tevekkülünden, imanından armağanlar sun bize. Karıncadan ses duyur, hüthütten haber ver bize.

Cennetleri bize, cehennemleri inançsızlıkta gönülleri kurum bağlamış olanlara yaklaştır ey kutlu kitap!

Biz ki, kıyamet kopmadan kıyamete dair ayetlerinle kıyameti bir parça yaşamış, ona inanmış olanlarız; bizi bugün ve o şiddet gününde ateş işlemez örtüne bürümendir umudumuz.

Her sabah beklenen sensin. Gün ışığıyla, yağmurlarla, rahmet getiren rüzgarlarla beklenen sensin. Bilerek bilmeyerek insanın ve çağın aradığı ve beklediği sensin.

(Sezai Karakoç, Sütun-I, “Kutlu Kitap”, Diriliş yayınları, 1969, s.194-196)

Abdullah Yıldız

View Comments

Recent Posts

  • Gündem

Uluslararası Ceza Mahkemesi, Netanyahu ve Gallant İçin Yakalama Kararı Çıkardı!

Uluslararası Ceza Mahkemesi (UCM), Gazze'de işlenen savaş suçları nedeniyle İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu ve eski…

2 saat ago
  • Gündem

KUR’ÂN ARAŞTIRICISIYDI BEL’AM MI OLDU!

Bu video bize BELAM başlığı ile gönderildi. BEL’AM için Diyanet İslam Ansiklopedisine baktığımızda şu açıklamayı…

3 saat ago
  • Gündem

YALNIZCA VE SADECE MİLLETİMİZİN ASKERLERİNE MUHTACIZ

Seçilmiş Cumhurbaşkanımızın katıldığı merasimden sonra bir gurup teğmenin sonradan korsan yeminle Mustafa Kemal’in askerleriyiz diyerek…

6 saat ago
  • Gündem

İBB Meclisi’nde İstanbul’da Suya Her Ay Zam Yapılacak

İstanbul Büyükşehir Belediyesi (İBB) Meclisi’nde alınan kararla su fiyatlarına %17,5 zam yapıldı ve her ay…

7 saat ago
  • Gündem

Marmara’da Lodos: Deniz Ulaşımı Olumsuz Etkilendi

İstanbul' da Şiddetli lodos, Marmara Bölgesi'nde deniz ulaşımını sekteye uğratmaya devam ediyor. İstanbul, Bursa ve…

8 saat ago
  • Makale

Evrensel Bir Kişilik Profili: Ebu Leheb ve Karısı (1)

Ebu Cehil deistti, diğer Mekkeli müşrikler de deistti, Allah’ın varlığına inanıyorlardı ama Hz. Muhammed’in Allah’ın…

9 saat ago