islami haberdini haberortadoğu haberleriislam coğrafyası
DOLAR
34,2788
EURO
37,1165
ALTIN
3.063,75
BIST
8.945,80
Adana Adıyaman Afyon Ağrı Aksaray Amasya Ankara Antalya Ardahan Artvin Aydın Balıkesir Bartın Batman Bayburt Bilecik Bingöl Bitlis Bolu Burdur Bursa Çanakkale Çankırı Çorum Denizli Diyarbakır Düzce Edirne Elazığ Erzincan Erzurum Eskişehir Gaziantep Giresun Gümüşhane Hakkari Hatay Iğdır Isparta İstanbul İzmir K.Maraş Karabük Karaman Kars Kastamonu Kayseri Kırıkkale Kırklareli Kırşehir Kilis Kocaeli Konya Kütahya Malatya Manisa Mardin Mersin Muğla Muş Nevşehir Niğde Ordu Osmaniye Rize Sakarya Samsun Siirt Sinop Sivas Şanlıurfa Şırnak Tekirdağ Tokat Trabzon Tunceli Uşak Van Yalova Yozgat Zonguldak
İstanbul
Parçalı Bulutlu
18°C
İstanbul
18°C
Parçalı Bulutlu
Perşembe Az Bulutlu
19°C
Cuma Az Bulutlu
18°C
Cumartesi Çok Bulutlu
16°C
Pazar Hafif Yağmurlu
16°C

KUR’AN’IN TARİHSELLİĞİNİ İDDİA EDENLER!.

KUR’AN’IN TARİHSELLİĞİNİ İDDİA EDENLER!.
7 Ocak 2019 11:38
A+
A-

Kur’an, ilmi, kudreti, rahmeti, hikmeti sonsuz bir Allah’tan gelmiştir. Allah her şeyin hem önünü hem arkasını hem dününü, hem bugün ve yarınını bilir.[1] Onun ilmi her şeyi kuşatmıştır. Cahiliye toplumunu ıslah için koyduğu kurallar bugünü ve yarını ıslah için de kâfi ve vâfidir. Onun habibi Muhammed (s.a.v), elindeki Kur’an’la ibtida ile intihayı birleştirmiştir. Bütün gelişmeler onun içinde kalacak, onu aşamayacaktır. Çünkü o İlmi Sonsuz’un kelamıdır.

Kur’an insanların koyduğu bir anayasa değildir ki, eskisin, yetmez olsun. Anayasalar insanlar gibi eskimekte ve yetersiz kalabilmektedır. Kur’an ise Allah’ın yasasıdır. Allah eskimediği için O’nun yasası da eskimeyecektir ve zaten de eskimemiş, taptaze durmaktadır. Eskiyen ve zavallılaşan sadece Kur’an’ın veya bir kısım ayetlerinin tarihsel olduğunu ve evrensel olmadığını savunan bîçarelerdir.

Tarihselci beyefendiler ve hanımefendiler! Eğer siz, Kur’an’ın, Allah’ın kelamı olduğuna inanıyorsanız, onun hiçbir meselesine takılmamanız lazım. mü’min olabilmeniz ve Müslüman kalabilmeniz için Fatiha’dan Nâs’a kadar Kur’an’ın her bir ayetini ve hükmünü kabul etmeniz gerekir. Bir kısım ayetlerini anlamakta zorlanıyor, konjöktüre uygun görmüyorsanız, bunu kendi eksikliğiniz, yetersizliğiniz ve cehaletinizin sonucu bileceksiniz.

Ayetlerin bir kısmına takılır da “bunlar artık bugün için geçerli ve yeterli değildir. İndiği zamanı bağlar” diyorsanız ya Müslümanlıktan çıkmayı kabul etmeniz gerekecek ya da ciddi bir tevbe ve nedametle Allah’tan af dilemeniz ve ümmetten de milyonların gözü önünde özür dilemeniz îcab edecektir.

Çünkü siz bu çıkışlarınızla, doğrudan doğruya hâşâ Allah’ı eleştiriyor, yargılıyorsunuz. Hâşâ Allah’ın cennet ve cehennem tasvirlerini “sembolik” buluyor, cennet ve cehennemin cismâni olmadığını(*) iddia etmek gibi bir hezeyanla Müslümanların iman esaslarını sarsıyorsunuz. Allah’ın açıklamalarının “ataerkil bir izah” olduğunu söyleyerek, O’nu erkeklerden taraf olmakla suçluyor ve Allah’a iftira etmiş oluyorsunuz.

Allah sizin bu itikaddaki inhiraflarınızdan ve suçlamalarınızdan münezzehtir. Allah adil-i mutlaktır. Haksızlık yapmaz,[2] haksızlık yapanlardan razı olmaz. Allah alim-i mutlaktır, her şeyi her an bilir.[3] “Hiç yaratan bilmez mi?”[4]  Dünkü insanın ihtiyacını görüp, bugünkü insanın ihtiyacını görmez mi? Ve ona göre konuşmaz mı? Konuşur ve konuşmuştur da zaten.

Kur’an, darb[5], şahitlik,[6] miras 7], cihad ve ila-i kelimetullah gibi meselelerde kafamıza yatmayan ve zamanımıza uymayan açıklamalarda bulunmuşsa hemen burada bir yanlışlık ve haksızlık arama, Kur’an’ın kelamullah olduğunda şüphe etme yerine, mümine yakışan, meseleyi çok yönlü araştırmak ve anlamaya çalışmak, hikmetini gördükten sonra, “ne kadar hikmetli ve haklısın Allah’ım” diyerek kurtulmak, ya da onu zamana bırakmak olmalıdır. Çünkü bu hükümleri koyan peygamber bile değil, Allah’tır. İnanan böyle yapar. İnanmayan kimse ise inananları dinlerinden caydırmak için iyi bir delil bulmuş gibi ona sarılır, büyütür, kafaları karıştırır, hem kendisini hem de kendisine inananları batırır.

İnanmayanların bunu yapmasını normal karşılarız; çünkü “onların işi zaten bu” deriz. Ama aynı şeyi bir ilahiyatçı yaparsa ona yanarız, acırız, dua ederiz, şan ve şöhret uğruna düştüğü ateşten kurtulması için de uyarırız.

Biz Kur’an’ın ahkamına uyarsak kurtuluruz. Kur’an-ı Kerim’i zamana ve kendi yaşama biçimimize uydurursak Tevrat’ı ve İncil’i tahrif edenlerin durumuna düşeriz. Bir insana ve topluma cehennem olarak bu yeterlidir. Yahudiler ve Hıristiyanlar kitaplarını bozmasaydılar, Filistin ve İsrail savaşları, Haçlı savaşları olmayacaktı.  11 Eylül’de kuleler vurulmayacak, orta doğu kan gölüne dönmeyecek, güçlü zalim, güçsüz mazlum olmayacak ve bugün insanlık ağlamayacaktı.

Çünkü Tevrat ve İncil, inananlarına Hz. Muhammed (s.a.)’in geleceğini müjdeliyor ve O’nun getirdiği Kitab’a ve dine inanmalarını istiyordu. Ama onlar maalesef bunu yapmadılar, üstelik kitaplarını tahrif ettiler, ellerinde ne doğru dürüst bir din ne de doğru dürüst bir kitap kaldı. Hem ağladılar hem ağlattılar.

Aynı akıbetin İslamiyet’in ve Kur’an’ın başına gelmesini isteyen din düşmanları, bir kısım ilahiyatçıları da kullanmak istemektedirler. Kimse bunlara alet olmamalıdır.

Kur’an’ın %97 meselesine uydunuz da yalnız parmakla sayılacak şu iki-üç meselesi mi kaldı? Zaten Kur’an’ın %97’sine uyabilseydik bu meseleleri problem görmeyecektik. Kur’an’ın %97’sinin yaşandığı bir ülkede kadın bırakın dövülmeyi ona “öf” bile denilmez. Çünkü o anadır, baldan tatlı yârdır, bağrımıza basılacak kızımızdır, ana yerinde teyzemizdir, ekmeğimizi paylaşacağımız bacımızdır, baba yerinde halamızdır, kızımız yerinde gelinimizdir. Her birisi saygıdeğer varlığımızdır. Kur’an’ın %97’sinin yaşandığı bir ülkede kadın haksızlığa maruz kalmaz, değersiz görülme gibi bir anlayışsızlıkla karşılaşmaz. Bugün Kur’an hakkıyla bilinmediği, tanınmadığı ve yaşanmadığı için, iman kalplerde hakkıyla kök salmadığı için, İslam ahlakı insanlara kemaliyle hâkim olmadığı için kadın dövülüyor, haksızlığa uğruyor, alınıp satılıyor, her türlü çirkinliğe alet ediliyor, eziliyor ve üzülüyor.

Kur’an’ı gönderen Allah ve onu uygulayan Hz. Peygamber evlatlardan ana babalarına, kadınlardan da kocalarına itaat istemiş. Kocaların da kadınlarına iyi davranmalarını, onların Allah’ın birer emaneti olduklarını bilmelerini, onlara karşı vefalı ve sadık olmalarını emretmiştir.

Evlatların ana-babalarına itaat etmelerinde hem dünya saadeti, hem de ahiret cenneti vardır. Kadınların kocalarına itaat etmelerinde de. Yalnız bu itaat, kölenin efendisine itaati gibi anlaşılmamalıdır. Kadın, kocasının arzularını yerine getirecek, kocası da onun her türlü ihtiyacını karşılayacak, eşler birbirlerini görüp gözetecek, koruyup kollayacak, Asla birbirlerini aldatmaya tenezzül etmeyeceklerdir.

İslâmiyet’i bilen ve yaşayan bir koca peygamberin halifesidir. Onun ahlakıyla ahlaklanmayı kendisine farz ve şiar edinmiştir. Böyle bir koca zaten hanımını dövmez. Çünkü o bilmektedir ki, Hz. Peygamber hiçbir hanımına el kaldırmamış, bırakın dövmeyi, onları incitecek bir söz dahi söylememiştir. Hatta hanımlarının incitici tavırlarına sabretmiştir.

Nisa suresinin 34. Ayeti hangi sebeplerden dolayı o gün geçerli idiyse, aynı sebepler bugün ortaya çıksa ayetin hükümleri devreye girer. Bu ayet, o güne mahsustur, o günü bağlar diyemezsiniz.

Geriye kaldı diğer iki mesele: İkili, birli taksim ve kadının şehadeti. Bunları da biz hikmetin, adaletin ve rahmetin tâ kendisi olarak görüyoruz.[8]

Bu meselelerin geniş izahını Nasıl Müslümanız adlı kitabımda detaylı bir şekilde incelediğim için şimdi o meselelere   girmiyorum.

Son olarak demek isterim ki, bugün problemli olarak görünen birtakım meseleler, Kur’an’ca düşünmemekten ve İslam’ca yaşamamaktan kaynaklanmaktadır. Şurası unutulmamalıdır ki Kur’an, Allah’ın himayesi ve koruması garantisindedir. Zamana göre değişecek olsaydı, Allah’ın bu va’dine ve korumasına lüzum yoktu. Zaman içerisinde bu teşebbüslerin olacağını bilen Allah, “Onu biz indirdik, biz koruyacağız” 9]  buyurmştur. İnsan aklı Allah’ın kelamını değiştirmek, zamana uydurmak için değil, ona uymak, onu uygulamak, onun sonsuz ve sınırsız sırlarını öğrenmek ve açıklamak için verilmiştir.

Bunu anlayanlara ne mutlu![10]

(Mideleri ve kafaları bulandıranlara inat, bu hususta ikinci ve önemli bir makalemiz yakında siz değerli okurlarımıza arz edilecektir inşallah.)

[11][1] Bakara, 2/255

[12][2] Âl-i İmran, 3/108; Ğafir, 40/31

[13][3] Nisa, 4/176

[14][4] Mülk, 67/14

[15][5] Nisa 4/34

[16][6] Bakara, 2/282

[17][7] Bkz. Nisa 4/11

[18][8] Geniş bilgi için bkz. Karakaş, Vehbi, Nasıl Müslümanız, s.33-35, 70-74, Timaş Yayınları, İst-1990s

[19][9] Hicr,15/9

* Ahiret hayatının ruhanî değil, cismânî olacağına dair geniş ve tatmin edici bilgi için bkz. KARAKAŞ, Vehbi,, Cennet Nerede, s.63Timaş Yayınları, 2003-İstanbul

[20][10] Karakaş, Vehbi, Niçin Kur’an, 141-145

Gelişen Olaylara İslami Bakışın Adresi

Yorumlar

Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu yukarıdaki form aracılığıyla siz yapabilirsiniz.